"Geldik."
"Ah, sonunda," diye mırıldandı arkamda merdivenlerden çıkan Mark, halinden memnun olmayan bir şekilde. Oldukça yorulmuş bir hali vardı. Oturduğum bina 5 katlıydı, ben 4'üncü katta oturuyordum. Ve evet, hem yokuşun yukarısındaydı hem de asansör yoktu. Günlük sporumu böylece tamamlıyordum.
Kapının önüne geldik, anahtarımla kapının kilidini açtım ve içeriye, sıcak atmosfere girer girmez sol tarafımızda kalan mutfağın sarı loş ışığını yaktım. Mark da içeriye girip kapıyı kapadı.
"Ceketini alabilirim," dedim kendi montumu da uzun çubuk seklinde olan askılığa asarken. O kendisi asmayı tercih ederken ben de her gece yaptığım gibi dış kapıyı kilitledim.
Çantasını ve ben de eşyalarımı mutfakla birleşik olan salonumdaki yeni koltuklarımdan birine bıraktık. "Ev mi değişti yoksa..?"
"Hayır," diyerek yüzümü buruştururken üzerimdeki kalın ve örme krem rengi kazağın kollarını hafifçe sıvayıp topuz saçlarımdan çıkışan perçemleri kulağımın arkasına attım. Dolaplara ilerlerken Mark da gelip dertleşmek için geldiği zamanki masanın sandalyesine oturup beni izlemeye başladı. "Babam ziyarete geldi. Hatta kaldı bile. Veee sefalet içinde yaşamaya çalıştığımı görünce bana acıyıp yeni mobilyalar almaya karar verdi."
Ahşap kapakları açıp kapatırken nescafe arıyordum. "Koltuklara geç istersen, kahve hazırlayıp geleceğim."
"Film açabilir miyim? Var mı?"
Gülerek ona baktım. Ayağa kalkmıştı ve kollarını kırmızı hoodiesinin göğsünde birleştirerek bakıyordu. Yuvarlak gözleri uykulu duruyordu. Saçları rüzgardan ve beresini çıkardığından dolayı dağılmıştı. Dudakları kıpkırmızıydı ve öpülesi duruyordu. "Açamazsın."
"Hahaha!" İsterik bir kahkaha attığında önüme dönüp tekrar kahve aradım. Cevap vermeyince sordu: "Cidden mi?"
"Mark Lee, tabii ki açabilirsin." Bu çocuk saftı.
"Okayyy."
Aradığım kahveleri bulamayınca parmak ucuma çıkmayı bırakıp ince parmaklarımla alnıma düşen saç tellerini geriye ittirdim. Kahve stoğumdan son paketi 2 gün önce tüketmiştim. Gelirken kahve alma fikri ise şimdi aklıma geliyordu.
Mark'a ne ikram edebileceğimi düşünürken içeriden ses duyuldu. "Niye burada sadece animasyon var?"
"Ah, birkaç gündür izliyordum..." Kendi halimden utanarak ellerimle yüzümü ovaladım. Son kahvemi içerken Kayıp Balık Nemo, Madagaskar ve Buz Devri serilerini tekrardan bir maraton yapma kararı almıştım. Açık kalmış olmalıydı.
Rezilsin SeoNeul.
"Kahve kalmamış, başka bir şey ister misin?" Kumandayla savaş içindeki Mark'a dönerek sorunca omuzlarını silkti. "Süt olabilir."
Dolaptan karton kutuyu çıkarıp iki bardak olacak şekilde sütü ısıtmaya başladım. Yukarıdaki raflardan parmak ucuma çıkıp kakaoyu alırken Mark arkamda söylenip duruyordu.
"Bir sürü film var!"
"Seç birini."
"Sen seç."
"Mark! İşim var!"
"Of tamam."
Süt ısındığında kakaoyla beraber iki mor kupaya içecekleri hazırladım. İki küçük kaşıkla karıştırırken arkadan filmin jenerik müziğini duydum. Kupaları alıp arkamı dönerek salona ilerledim. Mark televizyonun karşısındaki koyu mor, yumuşak ve çok geniş koltuğa oturmuştu. Oturmadan önce salonun sarı ışığını kapattım, sadece mutfaktaki loş ışık geliyordu ve böylesi daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fetish
Fanfictionikimizin hayatı da karanlık iken, neden benimle ışığı aramak istiyorsun? © dububaoziㅣmark lee angst start: 20.11.17 finish: 06.05.18 ▪Bu kitap kapağı Balaccie'nin büyü dükkanından satın alınmıştır.