Giriş & 1. Bölüm - Lavantalar

54.6K 508 131
                                    

Acemiliğime denk geldiği için tanıtım yazmadan direkt öyküye girmiştim ancak sonradan hikayeye uygun bir giriş bölümü yazmak istedim. Yani bu bölümde Giriş & İlk bölüm birleşik, altı sayfa olması sizi korkutmasın bölerek okuyabilirsiniz.

Ayrıca yeni eklenen hikaye tanıtım fragmanını izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Efsane başlıyor. İyi Okumalar. ^^

***

Anne kurt günahkardı.

Uluyanların tanrıçası. Dolunayın kraliçesi Eris. Geleneklere karşı gelmişti, bu yüzden cezalandırılacaktı.

Kar fırtınası vadinin ardında gürültüyle patladığında esen dondurucu rüzgar Eris'in kuzguni renkli postunu dalgalandırdı. Tanrıça yorgundu. Ay ışığında parlayan dişlerinin ucundaki paslı kan tadı dilinin üstünde patlayınca ağzının içine yayılan tad tüm benliğinin zevkle titremesine neden oldu. Dünya üzerindeki en kutsal varlık gibi hissediyordu. Yasak elmayı ısırmış olmanın verdiği haz, cezalandırılacak olmasını bilmesine rağmen tüm damarlarında kaynar su dolanıyormuşçasına heyecanlandırıyordu tanrıça Eris'i.

Artık yeni çocukları vardı. Üstelik sahip olduğu ürkek ve itaatkar olanların aksine yeni evlatlarını asi ve cesur kişilikler olarak yetiştirecekti. Ondan korkmayacak, onu seveceklerdi. Kibrinden dolayı kendine bile itiraf edemese de tıpkı Tanrı'nın insanları yarattığı gibi o da evlatlarını kendisini sevmesi için yaratmıştı.

Ve zamanı geldiğinde annelerinin canını kendilerininkinin pahasına korumaları için.

Çocukları, onun sonsuz hükümdarlığının yıkılmaz temelini oluşturacaklardı.

Dev kıymıklar gibi göğe uzanan kuru dallarla kaplı ağaçların arasında gölgelere karışarak ilerledi. Yumuşak tüylerle kaplı pençelerinin karın üzerinde bıraktığı ayak izlerini fark edemeyecek kadar kendinde değildi tanrıça. Boğazına dolan uluma hissini sabırsızlıkla bastırdı ve ayaklarının altındaki kardelenleri ezmeye aldırmadan koca burun deliklerinden sızan ılık nefesin yüzünü okşamasına izin vererek yoluna devam etti.

Mağarasının girişine gelince durup kurtlara özgü sezgileriyle havayı kokladı. Bir şeyler ters gidiyordu. Havada asılı kalan çürük koku kesinlikle tehlikenin habercisiydi. Menekşe renkli harelerle parıldayan gözleri endişeyle etrafı taradı. Gücü azalıyordu ve Eris insan formundayken gösterişli ve güçsüz bir kadın görüntüsünün daha ötesi değildi.

Ürkek adımlarla mağaraya girdi, yağan karın uğultusu ve kendi hırıltısının karışımı çatlak ve kuru taşlara çarpıp kulaklarını geri dönerken duyduğu üçüncü bir ses içindeki paniğin dalga dalga yayılmasına yol açtı.

Çocuklarından birkaçı mağara girişinin ötesinde yere uzanmış tiz çığlıklarını son kez yardım ister gibi duyurmaya çalışıyorlardı. Eris onları görünce sertçe çarpan kalbinin ağırlığı pençelerinin ucunu sızlattı. Yavru kurtlar kan gölüne dönmüş birikintinin içinde, el ve ayak pençeleri bileklerinden itibaren kesilmiş şekilde, geriye kalan kemik ve sinir yığınını istemsizce kasarak acıyla sağa sola kıvranıyorlardı. Oyulmuş gözleri iki dipsiz delik gibi gözüken yavrular kendi kanlarının içinde çaresizce debeleniyorken sırılsıklam olmuş yapış yapış postları inlemeleriyle birleşerek onları sefil böcekler gibi gösteriyordu.

Eris'in inci taneleri gibi dökülen gözyaşları kuzgun rengi postunda koyu çizgiler bırakarak yanaklarından süzüldü. Ardından öyle güçlü uluyarak yere yığıldı ki mağara tavanından kopan sivri taşlar yerde can çekişen yavruların üzerine düşerek acılarına korkutucu şekilde son verdi.

Caraphernelia: Cadıların Savaşı (Devam etmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin