Saat ilerliyordu. Zaman gelmişti. Yerlere serilip uyumakta olan bütün insanlar, dirilen ölüler gibi kımıldanmaya başladılar. Sağda solda birkaç kişi ayağa kalkmıştı bile. O sırada tam tam sesleri duyuldu. Demek ki zavallı genç kadının ölüm saati gelmişti artık.
Tam o sırada tapınağın kapıları açıldı ve içeriden dışarıya daha kuvvetli bir aydınlık vurdu. Bay Fogg'la Sir Francis, bu çiğ ışığın içinde biçare kurbanı gördüler. İki rahip zavallıyı kollarından tutmuş, dışarıya sürüklüyordu. Hatta onlara öyle geldi ki kadıncağız son bir gayretle canını kurtarmaya uğraşmakta, afyonun sarhoşluğunu dağıtıp cellatlarının elinden kurtulmak için çabalamaktaydı. Sir Francis'in yüreği birden "Hop" etti. Çırpınır gibi bir hareketle Phileas Fogg'un elinden yakaladı. O sırada arkadaşının elinde bir bıçak tutmakta olduğunu gördü.
Diğer yandan kalabalık da harekete geçmişti. Kenevir dumanları yüzünden genç kadın yine uyuşuk bir hâle düşmüş bulunuyordu. Hint yoksullarının arasından geçerken bunlar inançlarının etkisiyle bağrışıp çağırışıyorlardı.
Phileas Fogg'la arkadaşları kalabalığın son sıralarında karışarak onunla beraber ilerlediler.
İki dakika sonra ırmağın kenarına varmışlar, odun yığınından elli adım kadar uzakta durmuşlardı. Racanın ölüsü hâlâ odunların üstünde yatmaktaydı. Alacakaranlıkta genç kadını da seçebildiler. Zavallı artık hiç kımıldamıyordu. Onu da kocasının yanına uzatmışlardı.
Sonra birisi bir meş'aleyi odun yığınına yaklaştırdı. Odunlar zaten yağ içinde olduğu için hemen alev aldı.
O sırada Fogg delice bir cesaret göstererek odun yığınına doğru fırlamak istedi ama, Sir Francis ile kılavuz onu güçlükle tuttular.
Fakat Fogg onları itip ellerinden kurtulmuştu ki sahne birden değişiverdi. Korku dolu bir feryat yükseldi. Bütün kalabalık dehşet içinde yere kapandı.
İhtiyar raca galiba ölmemiş olacaktı. Çünkü onun birden, tıpkı bir hortlak gibi doğrulduğu, genç kadını kollarına alıp yattığı yerden indiği görüldü. Dumanlar, buharlar, ona hayalet gibi bir görünüm vermekteydi.
Yoksullar, muhafızlar, rahipler birden korkuya kapılmışlar, yere kapanmaktan başka yapacak bir şey bulamamışlardı. Hiçbiri başını kaldırıp böyle bir mucizeye bakmaya cesaret edemiyordu. Zavallı kadın ise baygın bir hâldeydi. Hiç kımıldamıyordu. Kendisini taşıyan kuvvetli kolların arasına giriverdi. Sanki tüy gibi hafifti... Bay Fogg'la Sir Francis yere kapanmıştı. Onlar ayakta duruyorlar, kılavuz ise başını eğiyordu.
Dirilen adam, böylece kadın kucağında olduğu hâlde yürüyerek Bay Fogg'la Sir Francis'in durdukları yere kadar geldi. Sonra sert bir sesle onlara:
"Hemen sıvışalım!" dedi.
Koyu dumanların ortasında odun yığınına kadar sokulmuş olan kişi Paspartu'dan başka biri değildi. Cesur uşak, ortalığın henüz karanlık olmasından yararlanarak genç kadını ölümden kurtarmıştı. Sonra, rolünü çok cüretli bir şekilde oynamış, üstelik talihi de yaver gitmiş ve genç kadını kucakladığı gibi korkudan yerlere kapanan kalabalığın arasından geçirivermişti.
Biraz sonra dördü birden ormanın içinde kayboldular. Fil de yine hızlı adımlarla onları götürmeye başladı. Fakat Hintliler dönen dalaverenin farkına varmışlardı. Çünkü yeniden bağrışmalar, feryatlar duyuldu. Hatta bir kurşun vızlayarak gelip Philea Fogg'un şapkasına bile değdi.
Gerçekten de alev alan odun yığınının üzerinde yalnız ihtiyar racanın cesedi görülmekteydi. İlk korkuları geçince rahipler genç kadının kaçırıldığını anlamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
80 Günde Devr-i Âlem
Classicsİngiliz centilmen Phileas Fogg, üye olduğu kulüpteki arkadaşlarıyla 80 günde dünyanın etrafını dolaşacağına dair iddiaya girer. Uşağı Parisli Passepartout'yu yanına alarak hiç vakit kaybetmeden yola çıkar. Bahsi kazanabilmesi için 21 Aralık 1872 Cum...