Minik Gamze

10.9K 489 29
                                    

        -2.Hikaye-       

'Ve sonra, minik gamzesini fark edecek kadar çok sevdim.'

▪ ▪ ▪ ▪ ▪

Ben...
birini çok sevdim. Kendimden çok, hayatımdan çok, dünyadaki tüm kuşlardan çok. Hep onu izledim. Gözlerimin ona dokunduğu her an daha çok sevdim onu. Daha fazla izledim bu yüzden.

O ise...
Beni hiç görmedi. Hayır. Beni görmeyi hiç denemedi. Hep farklı yönlere gitti, farklı manzarayı izledi, farklı kitapları okudu, farklı şarkıları mırıldandı. Sen ve ben olmayız diye bağırıyordu sessizce.

Yine de onu sevmeye devam ettim. Belki bir gün farklı yönlerimiz kesişir ya da okuduğumuz farklı kitapların yazarı aynı kişidir diye umdum.

Ve şimdi onu son kez göreceğim o gün geldi çattı. Bir daha varlığımdan haberin dahi olmayacak, bunu fark ettirme şansım olmayacak.

Bir daha onun yüzünün oluşturduğu güzel kıvrımları izleyemeyeceğim.

Artık tamamen farklı olacağız.

▪ ▪ ▪ ▪ ▪

Keskin acılar vardır.

Bu acılar insanın bedenini öylesine yok eder ki, benlik kaybolur. Önce kan çekilir, kalp sızlar yavaşça, ne yapılırsa yapılsın bu sızı geçmez. Sonra düşünceler sıkıntıya boğulur, hiçbir şeye dikkat edemez akıl. Ve en son, gözler dolar yavaşça. Eğer kişi çok şanslıysa ağlayabilir.

Keskin acılar aslında herkesin başına gelmiştir. Kimi çok sevdiğini kaybederek yaşamıştır bunu, kimi aşık olarak. Kimiyse en yakın arkadaşıyla bir daha konuşmayarak. Bir çaresi yok mudur bunun? İnsan nasıl kendi alacağı nefesi kontrol edemez? Nasıl düşünceleri istediği konuya yönelmez?

İşte kilit noktası da burada keskin acının.

Eğer bu soruları soramasaydık, keskin acıların diğerler acılardan ne farkı kalırdı ki?

Eslem tam da o anda, meşhur keskin acılardan birini hissediyordu. Aslında çoğu kişi bunun nedenini garipserdi. Ama o zaten garip bir kızdı. Makyajı sevmezdi ama dudağını renklendirmeden evden çıkamazdı. Sayılarla arası yoktu ama sudokuya bayılırdı. Kitap okumayı sevmezdi ama aşık olduktan sonra sevdiği kişiyi dört bordo kaplı deftere sığdırmıştı.

O, yaklaşık bir saniyedir donmuş bir halde, dört buçuk yıldır sevdiği çocuğa bakıyordu. Bir buçuk yıldır onu göremiyordu. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu.

Aslında en iyisi hikayeyi baştan anlatmaktı. Her şeyin başladığı andan.

Onuncu sınıf.

Liseye giden herkesin kuşkusuz en sevdiği yıllar onuncu sınıf yılları olurdu. Sınıftaki herkes birbirini iyice tanırdı ve sınav stresi kimseyi teğet bile geçmezdi. Onuncu sınıf eğlenmek için yapılan ara bir yıldı sanki.

Ancak bu farklı yıl Eslem'e farklı bir şey yaşatmıştı. Ve bu şey, hayatına hiç ummayacağı duygular katmıştı. İsmi aşktı ve üç harften oluşsa da fazla güçlü bir duyguydu. Ankara'da ismi bilinmeyen bir sokakta insanın karşısına çıkan herhangi on kişiye 'bir daha aşık olmak ister miydin' diye bir soru sorulsaydı beş kişi hayır derdi.

Farklı Hayatlar [Tek Bölümlük Hikayeler]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin