12- Mavi, Yeşil ve Pembe

Start from the beginning
                                    

Birazdan yapılacak olan toplantıda küçük bir ziyafet verilecekti. Harlayan ateşin üzerine, daha yeni avlandığı deşilen karnından damlayan al renkli kandan anlaşılan iki sülin koyulmuştu. Taze et ateşin üzerinde pişmeye başladıkça çıkan cızırtılara leziz kokular da eşlik etmişti. Gönüllüler özellikle de Tamh bu leziz kokuyu duyunca ağzını şapırdatmıştı. Nar gibi kızaran etten ateşin üzerine süzülen yağ damlaları tecrübeli gönüllüleri susturmaya yetmişti. Sabırları sınanan gönüllüler bu ziyafetten bir kıymık bile alamayacaklarını öğrendiklerinde hüsran ve öfkeyle homurdanmışlardı.

Bu işkence, elinde iki şişe makton birası olan komutanın eti ateşten alıp çadıra götürmesiyle son bulmuştu. Ateş sönüp is kokusu leziz kokuyu bastırınca gönüllüler açlığı unutup uydurma hikayelerine devam etmişlerdi. Uğultular eşliğinde komutanlar da birer birer çadıra girince toplantı başlamış oldu.

Öncelikle Andarun'dan gelen başkomutan konuşmaya başladı. Neredeyse bir arftır olanı biteni anlatıyorlardı görevi devralacak tecrübeli komutanlara. Son günlerde Andarunda yaşanan havadisleri anlatırken herkes pür dikkat onu dinliyordu.

Elindeki ahşap kadehten birasını yudumlayıp konuşmaya devam etti. Bu sefer prenssoylar hakkında bilgi veriyordu. Eran ismi geçince sesini gürleştirip kaşlarını çatarak devam etmişti söze.

"Komutanlar, prenssoylar arasında en çok dikkat etmeniz gereken kişidir Eran. Size anlattığım aslan saldırısın yaşandığı gün; Yüce Alaban'ın kanından kadim Feuro Albaura'nın elleriyle yazılmış mektubu okuyordum komutanlara. Bir hafta içinde Andarundan çıkmamız isteniyordu, çünkü elimizdeki bilgiler mektupla ulaştırılamayacak kadar mühimdi. Tam bu konuda konuşurken kapının kilidi gürültüyle kırıldı. Eran kollarında bir cesetle içeriye giriverdi. Kollarındaki cesedi planlarımızın üstünde bulunduğu masaya bıraktığında bir an için işlerin karışacağını, Eran'ın her şeyi fark edeceğini sandık. Silahlarımızı çekerken Eran bağırarak konuşmaya başladı. Neyse ki bu bağırış çağırışın nedeni aslan tarafından öldürülen Seferdar idi. İçindeki öfke selini boşaltınca odadan çıktı gitti. Şayet ki öfkesi gözünü kör etmese bu gün korkunç bir yıkımın içinde savaşıyor olabilirdik," diyerek anlatmıştı olanları.

Desan bu duyduklarını diğer komutanlar gibi garipsememişti aslında. Bu Andarun'a üçüncü gelişiydi. Son gelişinin üstünden on arf geçmişti ama Gar'hun'un tek öğrencisi Eran'ı unutmamıştı. O zamanlar Eran; bıyıkları yeni terleyen, diğer prenssoylardan yaşça küçük ama çok zeki ve hırslı bir Hiddarun idi. Çok küçük yaşlarda Andarun'a terk edildiğini biliyordu. İlk komutanlığında, bir arf boyunca, Eran'ın diğer prenssoylardan daha zeki ve güçlü biri olduğunu anlamıştı Desan. Demek Eran tavrından taviz vermeden büyümüştü. On arf içinde daha çok güçlenip hırslanmış olmalıydı. İçinden, Gar'hun gibi birisine böyle bir öğrenci yakışırdı diye düşündü. Gar'hun deyince bir kaç dakika duraksayıp çarpık tebessüm yerleştirdi yüzüne. Geçmişteki büyük küçük anılar canlanmıştı gözlerinin önünde.

Gelen komutanların konuşmaya başlamasıyla düşüncelerinden arınıp toplantıyı dinlemeye devam etti. Konuşma sırası ona gelince kadehlerdeki biralar çoktan bitmiş, komutanlar kemiklerdeki etleri sıyırıyorlardı.

Desan'ı dinleyen komutanların akıllarından geçenler hemen hemen aynıydı. Gelen ilk kızın bir Eria olmasına herkes şaşırmıştı. Bundan daha şaşırtıcı olan ise kimse bu kızı istemezken Desan kendi grubunda olmasını teklif etmesiydi. Desan'ı tanıyanlar onun gibi birinden böyle bir davranış beklemezdiler. Bunu neden yaptığını kimseler anlamamış, komutanlık arflarını (yıllarını) ve şu anki grubunu anlatmasını dinlemişlerdi.

Toplantı sona erince komutanlar birer birer çadırdan ayrılıp gruplarının başına geçmişlerdi. Tecrübeli gönüllüler masallarına son verip çakıl zemine serdikleri pelerinlerinin üzerinde uyumaya çalışıyorlardı. Yeni gönüllüler ise kendi grupları arasında konuşmaktaydılar.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now