Renklerindenarınankadın: Çünkü seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor.

Belkileresıgınanadam: Çünkü ben burada sinirden kudururken sen orada sırıtıyorsun.

Renklerindenarınankadın: Çünkü sen orada sinirden kudururken ben burada sırıtıyorum.

Belkileresıgınanadam: Çünkü beni seviyorsun.

Renklerindenarınankadın: Yemezler.

Belkileresıgınanadam: Yedirirler.

Renklerindenarınakadın: Yedirsinler de görelim.

Belkileresıgınanadam: Yedirecekler, göreceksin.

Gizlemeye çalıştığım tebessümümle birlikte telefon ekranımı kapatıp bakışlarımı tahtada soru çözen hocaya çevirdim. Bakışlarım ve aklım aynı yerde değildi. Aklım çok başka bir yerdeydi. Gölge'de... Dersin bitimine kadar aklımda gezinen tek şey de o oldu. Bundan rahatsızlık duymuyordum. Aksine, bu zamanla hoşuma gitmeye başlıyordu.

Teneffüs zili çaldığında kollarımı geriye doğru atarak sabit durmaktan tutulmuş bedenimi esnettim. Leyla yanımdan kalkarken bana kısa bir bakış attı. "Geliyor musun?"

"Nereye?" 

"Kantine gideceğim."

Bir süre kararsız kaldıktan sonra onu onaylayıp ayaklandım. Yan yana sınıftan çıkıp kantinin olduğu kata inerken sessizdi. İçimden bir ses ona sabahki tavrını hatırlatmamı ve hesap sormamı söylüyor, bir başka ses ise kurcalamamın yararsız olacağını fısıldıyordu. Yine de sormak istemiştim. "Leyla."

Kafasını bana çevirip; "Efendim?" diye sorduğunda, yüzümdeki ifadeyi bozmamaya çalışıyordum.

"Sabah neden o kadar sinirlendin? Daha doğrusu, neden ona karşı bu kadar ön yargılısın? Neden benim onunla konuşmamı istemiyorsun?"

Bakışlarını hızla benden ayırıp içine girdiğimiz kalabalığa çevirdi. "Seninle arama giriyor, bundan rahatsız oluyorum."

Öğrencilerin oluşturduğu kısa kuyruğun en arkasındaki yerimizi aldığımzda Leyla'ya döndüm. "İkimizin arasına girmiyor. Bana seninle ilgili tek kelime bile etmiyor, kendini tercih konusu yapan sendin."

"Of Temmuz, onun hakkında konuşmak istemiyorum. Tanımadığın birine karşı bu kadar korumacı olman sinir bozucu, gerçekten."

Omuz silktim. İtiraf etmeyecekti. Bu ona verebileceğim son şanstı, tekrarı olmayacaktı. Eğer şimdi bildiğini söyleseydi onu affederdim ama o gizlemeye devam ediyordu. Ben de onun anladığı şekilde davranırdım o zaman. İç çekip önümden çekilen son kişiyle beraber kantin tezgahının önündeki yerimi aldım. Suratsız kantinci bana bıkkın bir ifade ile bakarken ona yapmacık bir gülümseme gönderdim.

"Sade kahve." derken aynı anda elimde tuttuğum porselen bardağı tezgahın üstüne bıraktım. 

Göz devirip kupayı eline aldığında sırıttım. Kantinin görünmeyen tarafında birkaç dakika oyalandıktan sonra elinde içi dolu kupayla geri geldi. "Al, sade kahve."

"Umarım içine tükürmemişsindir."

"Tükürmedim ama umarım içerken boğulursun."

"Boğulmazsam seni boğma ihtimalim daha da artacak, çok gözüme batıyorsun." 

Yeniden göz devirdiğinde dil çıkarıp sırıttım yeniden. Sonrasında ise sıradan çekilip Leyla'nın öne geçmesine izin verdim. "Ben sınıfa gidiyorum, gelirsin." dedim yanından uzaklaşırken. Omuz silkmekle yetindiğinde adımlarımı kantinin çıkışına yönelttim. Bir yandan da telefonumun kilidini açmaya çalışıyordum.

Belkileresıgınanadam: O kupayı bana geri vermen için ne yapmam gerek?

Belkileresıgınanadam: O kupa önemliydi.

Belkileresıgınanadam: Sana ilk kahveni onunla getirmiştim.

Belkileresıgınanadam: Ne istersen yaparım, onu bana geri ver.

Renklerindenarınankadın: Bana rüşvet mi teklif ediyorsun?

Belkileresıgınanadam: Rüşvet demeyelim kötü duruyor ama takas teklif ediyorum.

Renklerindenarınankadın: Eren'i beni pese götürmeye ikna edersen kupa sana döner.

Belkileresıgınanadam: Bu konuya çözüm bulana kadar sende kalmaya devam edebilir...

Belkileresıgınanadam: Ve son kez söylüyorum, pese ilk benimle gideceksin, ilk oynadığında yanında ben olacağım.

Belkileresıgınanadam: Anlaştık mı?

Renklerinenarınankadın: Anlaşalım bakalım.

Belkileresıgınanadam: Seni seviyorum.

🍒🍒

TEMMUZ |TextingUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum