Sikicem şimdi niye 5 şık var burda?
Benden beklenmeyen bir şey yaparak önümde test kitabıyla ders çalışıyordum. Okulun bitmesine daha iki ders vardı ve ben hastalıktan geberirken başımı koluma yaslamış İngilizce testi çözüyordum.
Galiba biraz da olsa uyanmaya başlamıştım, derslerime odaklanmam konusunda yani.
Paragraf sorusunu okumaya başladığımda yanıma biri geldi. Ders boş olduğu için öğretmen yoktu yani öğretmen olamazdı. Başımı kaldırdım.
Yukhei ben başımı kaldırınca kulaklıklarımı çekip çıkardı. Koyu kahve saçları karışmıştı, yuvarlak büyük gözleri yorgun bakıyordu. Okul formasının üzerine siyah bir hoodie geçirmişti. Çantasını toplayıp omzuna atmıştı. Kulağında her zamanki siyah küpeleri takılıydı.
Tam ne olduğunu sormak için ağzımı açmıştım ki benden önce konuştu. "Okuldan kayalım."
"Ne?"
"Kayalım. Gezelim."
Nedenini açıklamasını bekledim ama bir şey demedi. Yüzüme cevap beklercesine bakmaya başladı.
Herkes bu aralar çöküş yaşıyor gibiydi. Neler oluyordu böyle? Tam da ders çalışmak için kendimi ikna ettiğim sırada.
"Tamam," dedim ve ayağa kalktım. Eşyalarımı çantama sıkıştırıp askılıktan siyah şişme montumu aldım. Montumu siyah hoodiemin üzerine geçirdim ve çantamı kapatıp sırtıma attım. Telefonumu ve kulaklığımı da montumun cebine koyup Yukhei'ye döndüm. "Gidelim mi?"
"Let's go," dedi ve birden kolunu omzuma atarak beni sınıftan çıkardı. Bu hareketine biraz şaşırdım ama bir şey diyemedim.
Okuldan kaymak benim en iyi yaptığım şeydi. O yüzden içimde hiç bir sıkıntı yoktu. Öylece merdivenlerden indik ve okul binasından çıktık.
Soğuk hava birden ikimize de çarpınca titredik. Merdivenlerden inip çıkış kapısına ilerlerken kolunu omzumdan çekmedi.
"Nereye gideceğiz?"
Omuzlarını silkti ve karşıya bakarken "Bilmem, çarşıda dolanırız," dedi. Okul bahçesinden de çıktığımızda artık her şey hallolmuştu. "Seni birkaç arkadaşla tanıştırırım. Takılırız."
"Olur," dedim. Yürümeye devam ettik.
İyi olup olmadığını sormak istiyordum ama sorarsam cevap vereceğini sanmıyordum. Yukhei pek içini döken tiplerden değildi. Tamam bazen aptal ve gülünç olabiliyordu ama o da sadece yakın olduklarına öyleydi. Normalde onu dışarıdan görseniz havalı ve okuldaki fuckboy çocuklardan sanırdınız.
Çocuk sınıf başkanımızdı halbuki.
Yokuştan inip ana yola çıktık. Kolu hâlâ omzumdaydı. Kaldırımda ilerlerken ana caddenin kalabalığında göz gezdiriyordum. Yolda kornalar ötüyor, bisikletler ilerliyor, kenarda kaykaylar sürülüyordu. Restoranların dışında sigaralar içiliyor, bebekler ağlıyor, telefonlar çalıyordu.
"İçeriye girdiğimizde büyük ihtimalle 5-6 kişi olur. Grupta yazıştık ama kimler gelebildi bilmiyorum," dedi yürürken. Kalın sesi kulağımın üzerinde duyuluyordu. Boyu acayip uzundu ve ben omzuna anca geliyordum. "Girince tanışırsınız. Zaten bizim okuldan biri de var, Mark'ı biliyorsun değil mi?"
Mark.
Bilmiyormuş gibi baktım. "Bo Ra'nın sevgilisi mi?"
Başını salladı. "Aynen, ama ayrıldılar. 2 hafta oluyor galiba." Tıchladı. "İkisi de aptal. Sevgili yapıyorsan ayrılmazsın. Yoksa sevgili olmanın mantığı ne? Neyse, ama o gelmeyecek galiba. Önemli bir dersi varmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fetish
Fanfictionikimizin hayatı da karanlık iken, neden benimle ışığı aramak istiyorsun? © dububaoziㅣmark lee angst start: 20.11.17 finish: 06.05.18 ▪Bu kitap kapağı Balaccie'nin büyü dükkanından satın alınmıştır.