Her yeri çamurla kaplanmıştı, ilk başta ne olduğunu anlamadık ama sonra bir ceset olduğunu anlayıp polisleri aradık."diye izah etti sıska çocuk.
"Tamam."dedi Burak sonra işaret parmağını kaldırıp; "Size ulaşmak istediğimizde ulaşılabilir olmazsanız sizin için sıkıntı olur."dedi buz gibi soğuk sesiyle. Arabaya doğru yürümeye başladık.
Doğru söylediklerini düşünmüyordum.

"Bu soğukta ne kampı ormanın ortasında." dedim Burak'a dönüp.
"Eminim birbirlerine korkunç hikayeler anlatıp izci yemini etmek için gelmemişlerdir."dedi .Ela gözlerindeki hınzır ifadeyle bana dönüp devam etti; "Gençlerin daha önemli işleri olduğuna eminim."diyip göz kırptı.

Gözlerimi devirip arabaya bindim. Muhtemelen haklıydı. Karakola döndüğümüzde Fatih ve Murat yoktu. Burak'la yine aynı masaya yönlendiğimizde hızlı davranarak sandalyeye ben oturmuştum. Artık alışmış olacak ki tepki göstermeyip yanıma bir sandalye çekti.

Maktülü araştırıp okuduğu okulu ve evinin adresini öğrendik. Burak hemen yanımda arkasına yaslanmış bilgisayara bakarak beni izliyordu. Ona döndüğümde göz göze geleceğimizi düşündüm ama o kolyemin üstünde olan elime bakıyordu yine.

Uzun kirpiklerini kırpıp gözlerimiz buluşunca bana;
"Kolyeni çok seviyorsun galiba, bir haftadır bir kere olsun üstünde olmadığını görmedim."dedi beni şaşırtarak. Gerçekten benim hakkımda bir şeyi merak mı etmişti.
"Ben de bir haftadır insan gibi konuşabildiğini görmemiştim."dedim elimi kolyemden çekerek.
Bu sözümün üzerine gözlerini kaçırarak gülümsemesine engel olamadı.

Bana ilk defa içten gülümsemesini görmüştüm galiba. Ben de iki saniyeliğine gülümsedikten sonra;
"Babam vermişti, ölmeden önce."diye açıkladım tekdüze bir sesle.
Gözlerini tekrar bana çevirdiğinde yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı. Kaşlarını kaldırarak;
"Hımm"dedi sadece. Beş saniye daha gözleri gözlerimde oyalandıktan sonra;
"Kızın evine gidelim."dedi ve kalktı. Ondan adam akıllı bir şekilde uzun bir konuşma beklediğim söylenemezdi zaten. Bu kadar merak etmesi bile garipti.

Kızın evine gittiğimizde kadın kızının kayıp değil ölü olduğunu öğrenince gözyaşlarını tutamadı. Sorulara cevap veremeyecek halde olduğu için biz de babasıyla konuştuk. Kızının 5 gün önce arkadaşına kalmaya gittiği için çıkıp bir daha dönmediğini söyledi. Oradan ayrılarak kızın okuluna gittiğimizde çıkışa denk gelmiştik. Burak okul kapısında kızın öldürüldüğü gün kalacağını söylediğini arkadaşını beklerken düşünceli görünüyordu.

Ona bakarak lisede nasıl göründüğünü merak ettim. Muhtemelen kravatı hep olması gerekenin altında olan serseri ve herkesin aşık olduğu çocuk tipindeydi. Saçlarını o zaman da yukarı doğru fönleyip herkese karşı taktığı bu soğuk maskesini takıyor mudur diye düşündüm. Maskesinin altında başka bir Burak vardı muhtemelen.

Ona baktığımı hissetmiş olacak ki bana dönüp kaşlarını çattı. Ondan gözlerimi kaçırıp Rabia'nın babasının verdiği fotoğrafta gördüğüm arkadaşını işaret ettim. Burak'la kızın yanına giderek kimliklerimizi gösterdik. Kız yanında yeşil suluk taşıyan inek tiplere benzemesine rağmen yüzüne beş kiloluk boya sürmüştü. Üçümüz okulun kafeteryasına gidip oturduk.

"Arkadaşın Rabia sana geleceğini söylediği gece kaybolmuş."dedim kıza kuşkuyla bakarak.
"Evet ama polislere zaten ifade vermiştim bu konuyla ilgili. O gece bana geleceğini söylediği bir mesaj attı ama hiç gelmedi. Zaten diğer gün kayıp olduğunu öğrendim ailesinden."dedikten sonra kalın çerçeveli gözlüklerini düzeltti.

"Arkadaşının bugün öldürüldüğünü öğrendik."dedi Burak konuya direkt giriş yaparak.
"N-ne ?"diye kekeledi kız.Anında gözleri dolmuştu.
"Nereye gidebileceği hakkında bir şey biliyor musun ?"diye sordum kızın üzgün suratına bakarak.
"Benden başkasına gideceğini düşünmüyorum o saatte. Zaten bizim ikimizden başka pek arkadaşımız yoktur. İkimiz de genelde bir araya gelince ders çalışırız."dedi kız titreyen sesiyle.
"Sevgilisi , görüştüğü birisi var mıydı ?"diye sordu Burak kıza sıkılmış bir şekilde bakarak.
"Hayır , bugüne kadar hoşlandığı biri bile olmadı diye biliyorum."dedi kız.

İltibasWhere stories live. Discover now