Berra'yı bir köfteciye götüren adam önündeki yemeğe gömülmüştü ama Berra hiçbir şey yemeden adamın suratına anlamsızca bakıyordu.         Bir açıklama beklediği kesindi.
"Burada ne işimiz var ve benimle ne konuşacaksın?"dedi adama sertçe.
Adam tabaktaki son köfteyi ağzına atarken gülümsüyordu..
"Karım senin çok sinirli olduğunu, sorun çıkarttığını söyledi. Öyle mi Berra ?" dedi genç kıza.
"Diyelim ki öyle. Bu sizi neden ilgilendiriyor ?"dedi Berra. Belli etmese de korkmaya başlamıştı.
"Ben bu sinirini senin işine yarayabilecek bir aktiviteye dönüştürmek istiyorum kızım."dedi babacan bir tavırla. Berra adama anlamsızca bakıyordu.

"Hiç silah kullanmayı düşündün mü ?"  Berra bu sorusuna ister istemez gülmüştü. Sorduğu soru kızı kızı güldürmüştü. Adam dalga geçiyor olmalıydı.;
"Yurttakiler yetmedi şimdi siz mi benimledalga geçiyorsunuz?" diye yarı ciddi tavırda sordu.
"Hayır kızım ben çok ciddiyim evet şuan sana her şey çok saçma geliyor olabilir. Ama göreceksin her sey senin icin cok güzel olucak"

Berra hayatı boyunca kurtulmaya çalışacağı sürekli gölgesi gibi peşinden dolaşan vicdan azabına bu sözlerle geçiş yapmış kendi elleriyle kendi idam cezasını vermişti.


12 ARALIK 2016

Burak'la yaptığımız yine bir sessiz yolculuğun daha sonuna gelmiştik.  Artık buna alışmış gibiydim. Sessizlik aramızdaki alfabe gibi olmuştu sanırım. Kelimeler yerine düşüncelere düşünceler yerini yorgun zihinlere bırakıyordu. Sabah kapımı çaldığında aşağı in bile dememişti sadece öylece bakmıştı ben de ona boş boş baktıktan sonra aşağı inmiştim. Birbirimize günaydın bile demiyorduk. Olay yerinde bile en fazla iki üç kelime konuşup karakola geri dönüyorduk. İş dışında hiçbir şey konuşmuyorduk kısacası. Benim için hava hoştu ama bu konuşmamaktan çok gergin ortamdı. Karakola geldiğimizde Murat kafasını dosyaya gömmüş Fatih ise müsvette kağıda bir şeyler karalıyordu. Burakla bir dosyamız olmadığı için boş boş oturuyorduk.  Her zamanki gibi emekli olan abinin masası boş kalmış, ben Burak'ın masasına oturmuş, Burak da benim oturduğum masanın önündeki sandalyeye oturmuştu. Elindeki tabancayı parçalarına ayırmış sakin bir şekilde temizlerken ben de onu izliyordum. Telefonum çaldığında arayanın Nazlı olduğunu gördüm.
"Efendim ?"dedim. En son haftasonu gittiğimiz mekanda görüşmüştük.
"Dersim erken bitti, görüşelim diyecektim müsaitsen."dedi. Nazlı tıp fakültesinde son senesini okuyordu.
"Karakoldayım, işim yok şuan yakınsan gel."dedim.
Telefonu kapattığımda Fatih bana;
"Kim geliyor ?"diye sordu.
"Yakın bir arkadaş."dedim kısaca.
Fatih gülümseyerek
"Eniştemiz mi yoksa?"dediğinde Burak bakışlarını bana döndürdü. Ben de istemsizce başımı ona çevirmiştim. Şişkin dudakları aralıktı, ne cevap vereceğimi merak ediyor gibiydi. Ondan gözlerimi kaçırıp Fatih'e döndüm;
"Hayır."dedim. Burak  bu cevaptan sonra bakışlarını benden çekerek sakince silahını temizlemeye devam etti. Murat sesli bir şekilde iç geçirdi.
"Noldu komiserim?"diye sordum.
"Üç gündür aynı dosyayla uğraşıp duruyoruz,elimizde hiçbir şey yok.Sadece elimizde tek bir görgü tanığı var onun da bir bok bildiği yok affedersin." Dedi.
"Olay ne ki" diyip yerimden kalktım ve Murat'ın yanına dosyaya bakmaya gittim. Burak kafasını bile kaldırmamış sanki ortamda tekmiş gibi silahını temizlemeye devam ediyordu.
"18 yaşında bir kız kafasından vurulmuş."diyip fotoğrafları gösterdi ve devam etti ; "Olay yerine gittiğimizde abisi de omzundan vurulmuştu. Anne ve babası birkaç günlüğüne memlekete gittikleri sırada olmuş. Abisi ve kız evdeyken gecenin bir yarısı eve hırsız girmiş. Gittiğimizde cam kapı kırıktı, ortalık dağılmıştı zaten. Kız kardeşi uyanıp adamın eve girdiğini görmüş olacak ki tam kapıdan kaçacakken vurulmuş, abisi de bunları görmüş ama bir şey yapmamış, zanlı abisini fark edince onu da omzundan vurup oradan uzaklaşmış. Ne silah ortada ne adamın parmak izi."
"Kaçacakken vurulmuş dedin değil mi ?"dedim.
"Evet."dedi Murat yüzüme bakarak. Ona fotoğrafı gösterip ;
"Sence kaçan bir insanın kafasındaki kurşun izi bu kadar belirgin olabilir mi ?"dediğimde Fatih'in de dikkati bana odaklanmış bir haldeydi.
"Kurşun izine bak, hareket halinde olan bir insana uzaktan ateş edildiğinde bu şekilde bir ölüm mümkün olabilir miydi? Otopsi raporuna bak; kurşun frontal lobdan girip oksipital lobdan çıkmış. Sence bir kurşun hareket halindeki insana uzaktan ateş edildiğinde beynini delip geçebilir mi ?"dedim.
"Bu imkansız bir şey değil."dedi Fatih.
"Evet ama yalnızca profosyonel bir katil için."dedim. "Oysa bir profosyonel abiyi sağ bırakmazdı." Diye devam ettim.
Burak kafasını kaldırıp bana baktı. Kaşlarını çatmış ve ela gözlerini yine kısmıştı. Muhtemelen dosya ilgisini çekmişti. Gözlerimi ondan kaçırıp Murat'a yönelttim.
"Abisi yalan mı söylüyor diyorsun?"dedi Murat.
"Her şey mümkün diyorum sadece."dediğimde Nazlı içeriye girmişti. Yanına gidip sarıldım, sarı saçlarını maşa yapmıştı. Uzun süren derslerden yorgun görünüyordu ama yüzüne her zamanki tebessümünü yerleştirmişti. Ne olursa olsun çevresine yaşam enerjisi vermeye çalışan bir kızdı. Ve ben onun yaşam enerjisini çalmıştım. Hem de hiç düsünmeden. Tek kurşunla. Murat ve Fatih'le tokalaştılar. Burak yerinden kalkmadan oturduğu yerden Nazlı'nın elini sıktı ve hafif doğrularak temizlediği tabancasını beline soktu. Nazlı, Burak'ın tam karşısındaki sandalyeye oturunca ben de sandalyeme geri döndüm.
"Okul nasıldı?"diye sordum tekdüze bir sesle.
"Yorucu .. her zamanki gibi"diyip gülümsedi Nazlı.
Murat Nazlı'ya ne okuduğunu sordu, Nazlı açıklarken Burak yine ortamdan bağımsız bir şekilde kollarını kavuşturmuş tavana bakarak damağını kemiriyordu. Nazlı bana dönerek ;
"Sonunda ait olduğun yere Ankara'ya geri döndün."dedi.
"Sonunda.."diyebildim. İki senedir İstanbul'daydım. İstanbul yorucuydu. Ordaki zorunlu görevim bitince Ankara'ya geri dönmek yeniden nefes alabildiğimi hissettirmişti. Fatih;
"Berra sen Ankara'lıydın değil mi ?" dedi.
"Evet Ulus doğumluyum ."diye yanıtladım.
"Kaçlıydın sen ?"dedi Murat.
"92 , Kasım 4 ."dediğimde Fatih şaşırmış görünüyordu. Burak'a dönüp ;
"Burak sen de 4 Kasım'lı değil miydin ?"dedi.
Burak'a baktığımda bana bakıyordu, bakışlarını benden ayırmadan;
"Evet."diye yanıtladı Fatih'i."4 Kasım 92"diye devam etti.
Bana kaşlarını çatmış bakarken hala az önceki diyaloğu idrak etmeye çalışıyordum. Nasıl yani.Yaşımız aynı görünüyordu bunu zaten tahmin etmiştim ama aynı gün doğabileceğimiz aklıma gelmezdi.  Nazlı şaşkınlığını sesli bir şekilde ifade etti "Tesadüfe bak !" dedi tebessümle.
"Ulus Devlet hastanesi ?"diye sordu Burak. Onun bir şeyi merak etmesini garipsemiştim. Genelde soru sormazdı,sanırım bu tesadüf normal olarak onun da ilgisini çekmişti.
"Evet."dedim. Bir saniyelik duraksamadan sonra "Sen de mi?" dediğimde sesimde tereddüt vardı.
Kafasını sallamakla yetindi. Bu cok ilginçti. Aynı gün aynı hastanede belki de aynı saatlerde doğduğum kişiyle bugün ekip arkadaşıydım. Bakışlarımız Murat'ın tepkisiyle ayrıldı ;
"Ne güzel denk gelmiş he bu kadar olur."diyip güldü. Nazlı da gülerek Murat'a bakıp "Değil mi ama ?" dedi. Neden bilmiyorum ama ortam beni daraltmıştı. Nazlı'ya bir şeyler yemeğe çıkalım haydi dedim. Nazlı herkesle tokalaştığında Burak sandalyeden kalkıp benim oturduğum sandalyeye geçti.
Nazlı'yla yakınlardaki Fast food dükkanına girdik. Onun okulundan, benim taşınma telaşımdan konuştuktan sonra Nazlı açacağını tahmin ettiğim konuya girdi ;
"Ortağın da yakışıklıymış ."dedi dudağının kenarını kıvırarak.
"Nazlı seneye doktor çıkacaksın hala liseli kızlar gibi konuşmaya utanmıyor musun?"dedim ben de tebessüm ederek.
"Yalnız tesadüfe bak, aynı gün aynı hastanede doğmuşsunuz kızım bu kadar olur ."dedi ve kolasından bir yudum alıp devam etti ; "Kardeş çıkmayın bi' de !"
Gözlerimi devirerek yüzümü buruşturdum. Onunla kardeş olduğumu düşünmek tiksindiriciydi. Aynı evin içinde muhtemelen birbirimizi kesmeden dayanmamız iki günü geçmezdi diye düşündüm. Gazetelerin 3. sayfalarına kardeş katili diye çıkmak istemezdim.
"Bu kadar tesadüf beni de şaşırttı, o da ailesini küçük yaşta kaybetmiş."dedim ve hamburgerimden büyük bır ısırık aldım. Nazlı üzülmüş  ve şaşırmış görünüyordu.
"Yaa öyle mi ? Nasıl olmuş ?" diye sordu.
"Gözünün önünde vurmuşlar ."dedim
"Sen ciddi misin ?" dediğinde göz bebekleri büyümüştü "Çok üzüldüm yaa, çocuğun böyle soğuk olmasına şaşırmamalı.Kimin yaptığı belli mi peki?" diye sordu. Üzüldüğünü gözlerinden görebiliyordum. Nazlı ne hissederse onu yüzünde yansıtan bir kızdı.
" O kadarını bilmiyorum,amirim detaya girmedi."derken kendi patateslerimi bitirmiş Nazlı'nınkilere uzanmıştım. Bu konuşma beni germeye başlamıştı.
"Babam gibi faili meçhul değildir umarım."dediğinde gözlerim sabit bir noktaya kitlenip kaldı. Elimdeki patatesi ve tepsimdeki hamburgeri olduğu gibi bırakıp ellerimin titremesine engel olmak için peçete alıp ellerimi silmeye başladım. Ali Şimşek, Nazlı'nın biricik babası, Nazlı'nın annesi Semra hanımın öldürttüğü, benim de öldürdüğüm adam. Bundan üç sene önce bana verilen görevin beraberinde hayatıma giren en iyi arkadaşım Nazlı ne annesinin ne de benim yaptığımdan haberdar değil. Annesinin isteğiyle babasını öldürmek üzere tutulmuş biriydim ben. Babasının katiliyle yemek yiyordu. Babasının katiliyle resimleri vardı onunla gülüyor onunla dertleşiyordu. Babasını öldürdükten sonra onun mahvolmuş halini görünce ona bu acıyı veren insan olarak haftalarca bir ruh gibi gezdim etrafta. Hele bu iş için onunla tanışıp arkadaş olmam ve bunu bilerek hala yüzüne bakabilmek benim için çok zordu. İşten sonra onu kendimden uzak tutmaya çalışmıştım. Ama nazlı sürekli benimle görüşmek istemişti. Bazen nazlıyla konuşmak bana da iyi geliyordu tabi vicdan azabı çektiğim zamanlar dışında. Nazlı ne kadar hayat enerjisiyle dolu bir kız olsa da vıcık vıcık bir arkadaşlığı yoktu. Dertleşmeyi iyi bilen biriydi. Nazlı benimle her görüşmek istediğinde vicdan azabım daha da büyüdü. Onun kendine ve bana yaptığı en büyük kötülük buydu. Çalan telefonum beni girdiğim düşünce girdabından çıkardı. Numara kayıtlı değildi.
Açıp "Efendim?" Dedim.
"Cinayet var, adresi mesaj atıyorum neredeysen gel."dedi Burak.
"Tamam." Bir saniye geçmeden ekledim "Sen benim numaramı nerden bul-?" Derken suratıma kapattı. Telefona bakakalarak "Gerizekalı" diyip Nazlı'ya "Hadi kalkalım" dedim. Nazlı beni olay yerine bıraktı. Oraya gittiğimde Burak inceleme ekibiyle konuşuyordu. Yeni yemek yediğime şükrettim çünkü yerdeki adamın halini gördükten sonra bir süre yiyemeyeceğim kesindi.Burak geldiğimi görünce "43 yaşında,bekar. Tek yaşıyormuş büyük ihtimalle intihar."dedi.
"Evet öyle görünüyor"dedim ağzına sıkarak hemen arkasındaki beyaz duvarı boğaz parçalarından kırmızı bir tuval yapan adama bakarak. Arabaya bindiğimizde çok sevdiğim bir şarkı çıktı. Burak da şarkıyı seviyor olacak ki sesi açtı.Şarkının ritmi camları titretirken koltuğu biraz arkaya yatırıp camdan dışarısını izlemeye başladım.Burnumda Burak'ın arabayı dolduran güzel parfümünü hissederken gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda güneş batıyordu. Karakolun önünde park halindeydik.Yaslandığım koltukta kafamı diğer tarafa çevirdiğimde bir gözümü zor açıyordum.Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde Burak şöfor koltuğuna yayılmış kafasını koltuğun başlığına yaslamış, kollarını bağlamış bana bakıyordu. Gözlerimiz birbirine değdiği anda bütün vücuduma elektrik yayılmış gibi hissettim. Bana iki saat gibi gelen iki saniyeden sonra gözlerini kaçırdı ve arabadan indi. Ben de onun peşinden inip kapıyı örttüğümde kumandayla arabayı kitledi. Az önce neler olduğunu idrak etmeye çalıştım. Uyku sersemi bir şekilde Burak'ın arkasından merdivenler çıkıyordum. O hızlı adımlarla bizim odaya girerken ben tuvalete girdim. Aynada dağılmış saçlarıma baktım. Sabah sürdüğüm göz kalemi uyurken dağılmıştı ve dudaklarım şişmişti. Gözüm kol saatime gittiğinde saatin 5 olduğunu fark etmiştim. Biz olay yerinden 3.30 'da çıkmıştık.Ne yani 1.30 saat boyunca uyumuştum ve Burak beni uyandırmak yerine arabayı parkedip uyanmamı mı beklemişti. En son huzurlu bir uykunun beni girdabina çektiğini hatırlıyordum. Bu hiç ona göre bir hareket değildi. Belki de benimle muhatap olmamak için onca saat uyandırmamıştı. Ama bu çok saçma olurdu. Öyle bir insandı ki ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Aklıma gelen en mantıklı şey benim uyuduğumu görünce onun da park ettikten sonra uyuduğuydu. Ben uyanmadan az önce de uyanmış olmalıydı. En mantıklı senaryonun bu olduğunu düşündüm, kendimi buna inandırmaya çalışarak yüzüme su çarptım. Odaya girdiğimde Fatih ve Murat yoktu. Burak amirimin odasına girmiş olacak ki içerisi bomboştu. Tekrar dışarıya çıkıp eve yürümeye karar verdim. Eşyalarım hala gelmediği için eski çekyatın üstüne uzanıp bugün olanları düşünmemeye çalıştım. Sabah uyandığımda koltukları sipariş ettiğim mağazanın sahibi koltukların nihayet bugün geleceğini söyledi. Kapıya çıkıp ayakkabılarımı giyerken  Burak 'ın kapısına baktım ama ayakkabıları kapının önünde değildi. Aşağı indiğimde arabası da yoktu. Karakola yürüyüp odaya girdiğimde Fatih, Murat, amirim ve Burak hararetle bir şeyler konuşuyorlardı.
"Günaydın." dedim onlara bakarak.
"Günaydın"dedi Burak hariç hepsi. O yüzüme bakmadı bile her zamanki gibi.
Masama geçtiğimde Burak'ın masanın üstüne bıraktığı otopsi raporunu gördüm. Adamın silahından kendi parmak izi çıkmıştı. Burak adamın dosyasının önüne kocaman harflerle 'İntihar' yazıp dosyayı düzenlemiş ve doldurmuştu. Dosyayı arşive götürüp yerleştirdim ve odaya geri geldim.Fatih bana dönerek ;
"Sana dün anlattığımız olayda abisinden şüphelenmiştin ya dün onu görmeye gittik hastaneye ."dedi.
"Eee ?"dedim meraklanmış gibi yaparak.
"Yarası uzun mesafe için fazla derindi."dedi Fatih.
"Kesinlikle uzun mesafe atışı değildi omzundaki kurşun yarası." diye teyit etti ortağını Murat.
"Taksaydınız kelepçeyi direkt!"dediğimde Burak hariç hepsi gülümsedi ben de onlara katıldım.
"Burak da bizimle gelmişti.Blöf yapınca adam öttü zaten aldık biz de adamı."dedi Murat. Burak'a baktım ama sanki onun hakkında konuşulmuyormuş gibi kahvesine bakıyordu.
"Blöf?"diye sordum.
"Silahını iyi saklayamamışsın bulduk, üstünde parmak izlerin vardı.Kardeşini öldürdüğünü biliyoruz demiş adama." dedi amirim.
"Adam da kem küm ettikten sonra itiraf etti."diye devam etti Fatih.
Burak'a bakarak kaşlarımı kaldırdım;
"Bu blöf değil biraz kör dalış olmuş."dedim alaycı bir ses tonuyla. Sağırmış gibi davranmaktan vazgeçip ela gözlerini kahvesinden bana kaldırdığında amirim ve diğerleri gözlerini Burak'a çevirdiler.
"Ortağımın iç güdülerine güvenmek istedim."dedi o da aynı alaycı ses tonuyla. Ses tonu ne kadar alaycı olsada gerçekten benim içgüdülerime güvendiği hissettim bir an. O sırada telsizden gelen cinayet haberi bakışlarımızı ayırdı. Dördümüz de amirime dönüp dosyayı kimin alcağına karar vermesini bekledik. Amirim Fatih ve Murat'a siz gidin dedikten sonra Murat montunu giyip arabanın anahtarını Fatih'e attı. Odadan çıktıktan sonra amirim bana dönüp ;
"Eee kızım alıştın mı ortama?"diye sordu.
  Amirimle biraz sohbet ettik.Burak sohbetimize katılmadan Fatih'in masasında gazete okuyordu. Amirime bugün eşyalarımın geleceğini söylediğimde bana nerede oturduğumu sordu. Tarif edince Burak'a dönüp "Senin karşıdaki boş daire değil mi orası?" dedi.
Burak gözlerini gazeteden ayırarak amirime "Evet."dedi kısaca.
"İyi işte Burak yardımcı olur,Fatih ve Murat'ı da çağır tek başına yorulma kızım. Yardıma ihtiyacınız olursa beni de ararsınız."dedi babacan bir tavırla.
"Sağolun amirim."dedim. İbrahim abi odasına geçtiğinde Burak ve ben tek kalmıştık. İkimizin de yapacak bir işi olmadığı için boş boş oturuyorduk. O gazetede spor sayfası açmış, uzun kirpiklerinin altındaki ela gözleriyle yazıları takip ediyordu. Ben de oturduğum sandalyeye yaslanmış internette haber okuyordum.
"Kesecek misin artık şunu ?" diye bağırdı Burak. Ne dediğini anlamamıştım. Oldukça sinirli görünüyordu.
"Ne dedin?"dedim çatılmış kaşlarına bakarken.
"Mırıldanmayı kes !"dedi. Gözlerinden nefret okunuyordu.
" İnsan gibi söylesen ölür müsün ?"dediğimde mırıldandığımı yeni fark etmiştim. Ben bazen istemeden mırıldanırdım. Ama bunda bu kadar sinirlenilecek ne vardı.Bana sinirli bir şekilde bakmaya devam edince ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm ;
"Benim hareketlerim sana neden batıyor ?"dedim. Ben hariç baska kimseye  böyle davrandığını görmemiştim. Fatih'in masasının önünde durarak bana öylece bakıyordu,gözleri koyulaşmıştı.
"Rahatsız oluyorum."derken tek elindeki gazetenin kenarını sıkıyordu.
"Ben de senin aptal suratından rahatsız oluyorum ama sana bağırmıyorum."dediğimde dişlerini sıkmaya başladı. Keskin hatlı çenesinin gerildiği sakalları olmasına rağmen belli oluyordu.
"Bu arada arabanın ikimize de tahsis edildiğini söylemiştin ama bugün nedense işe yürüyerek geldim." diye devam ettim. Aslında benim için yürümek sorun değildi hatta arabam varken de arada sırada işe yürürdüm ama şuan onu sinir etmek için elimden ne geliyorsa yapıyordum.
Ayağa kalkıp bana doğru adım atarken ;
"Hadi git şikayet et amirime,alışkınsın."dedi önüme gelerek.
"Bir daha olursa bunu yapacağımdan şüphen olmasın."dedim kaşlarımı kaldırarak.
Bana bir adım daha yaklaşarak kafasını sağa yatırıp suratına her zamanki alaycı gülüşünü yerleştirdi;
"Çok korktum."dedi.Suratıma çok yakındı. Beyaz tenimin sinirden kızardığına emindim. Onun güzel suratını patlatmamak için kendimle savaş veriyordum.
"Mırıldanmama bile karışacaksan nasıl insan gibi iletişim halinde kalabiliriz ?"dedim medeni bir şekilde.
Gözlerini kapatıp sesli bir şekilde verdiği nefesi yüzüme çarptı. Gözlerini açtığında az önceki gibi koyu değildi.
"Bak."dedi biraz daha yaklaşarak "Beni zorlama."diye devam etti. Gözlerine bakmaya devam ettim öylece. Yüzünden sinir dışında hiçbir ifade okuyamıyordum, bu çocuğun aklından zoru olmalıydı. Ona bakmaya devam ederken açılan kapıyla irkildim. Kapıya baktığımda Fatih ve Murat bize bakıyorlardı. Burak onları görünce bir adım geriye çekildi sonra da benim masama oturdu. Ben de bu gergin ortamdan uzaklaşmak için yine soluğu tuvalette aldım. Yüzüme su vurduğumda tenim ellerimin altında alev alev yanıyordu. Aynaya baktığımda gözlerimden ateş çıkacağını sandım. Artık cidden yorulmaya başlamıştım. Odaya girdiğimde Burak yerime oturduğu ve onunla şuanda muhatap olmak istemediğim için Fatih'in masasının sandalyesine oturdum. Onunla gittikleri olay yeri hakkında konuştuk. Fatih ve Murat maktülü araştırırken onların yanında durup yardımcı olmaya çalıştım. Akşam olduğunda amirim odadan çıkıp;
"Senin koltuklar gelmeyecek miydi bugün? " dediğinde
"Evet amirim çıkacağım birazdan ."dedim. O da "Hadi çık sen" deyince ordakilere "iyi akşamlar" deyip çıktım. Fatih ve Murat bana yardım etmek için gelmek istediler ama zaten koltukları getiren adamlar eve taşıyacağı için gerek olmadığına zar zor ikna ettim onları. Karakolun önüne çıktığımda Burak arabasıyla kapıda bekliyordu. Bindikten sonra hiç konuşmadık. O dairesine çıkarken ben de gelecek adamları beklemeye başladım. Siyah bir köşe takımı , televizyon ünitesi, yatak, sehpa ve birkaç dekoratif abajur sipariş etmiştim. Adamlar gelip televizyon ünitesini kurdular ve koltukları yerleştirdiler. Bir ara ben kapının önündeyken Burak kapıdan çıkıp ayakabbılarını giyerken göz göze geldik. Bir şey demeyip dışarı çıktı. Çok yorulmuştum. Bütün gün bir şey yememiştim. Uzun bir süre yerleri temizleyip koltukları ve sehpayı tam olarak yerlerine ittirmeye çalıştıktan sonra abajurların olmadığını fark ettim. Merdivenlerden zemin kata indiğimde iki küçük koli gördüm. Adamlar bunları unutmuş olmalıydı. Onları kucağıma aldıktan sonra merdivenlerden çıkmaya başladım. Aslında bu yorgunlukla asansöre binmek isterdim ama asansör hiçbir zaman benim için iyi bir fikir değildi ne zamam içim binsem daralıyor nefes alamıyor aklıma o gece geliyordu. Koliler küçük olmalarına rağmen inanılmaz ağırlardı. Yavaş yavaş merdivenlerden çıkarken ikinci kata geldiğimde bir ara yorgunluktan ve açlıktan olsa gerek gözlerim karardı, dengemi kaybettim ve gözlerimi kapattım. Tam düşeceğimi hissederken arkamdan bir el beni tuttu ve ileriye doğru ittirdi. Yanıma baktığımda Burak'ın bana bakan ela gözlerinin açıldığını gördüm. O beni belimden tutarken gözlerimiz de birbirine tutunuyor gibiydi. Gözleri her zaman ki kadar sert değildi. Bi kaç saniye içerisinde toparlanıp bana bir şey demeden elimdeki iki koliyi alarak yukarı çıkmaya başladı. Yanyana yavaş yavaş merdivenler çıkarken ortamda yine anlamsız bir sessizlik hakimdi. Ben anahtarla kapımı açınca o da elindeki kolileri bana verdi ve bakışları gözlerimde 2 saniye duraksadıktan sonra kendi dairesine yöneldi. Yine garip bir an yaşamıştık. Ben de kolileri içeri alıp kendi dairemin kapısını kapattım ve kendimi yeni gelen ve üstünde hala muşamba olan yatağıma atıp tesadüflerle dolu ekip arkadaşımı kafamdan atmaya çalışarak  gözlerimi kapadım.

İltibasWhere stories live. Discover now