7 : i don't want your apology

2.3K 287 234
                                    

Kolumu sıyırıp sargıya baktım. Acı veya ağrı yoktu, fakat yarayı hala hissedebiliyordum. Kapı açıldığında başımı kaldırırken gömleğimin kolunu eski haline getirdim.

Gelen kişileri gördüğümde donup kaldım. Kalbim atmayı bıraktı. Sadece o an durmuş gibiydi. Gülerek içeri giren iki kişiyle gözlerimiz birleştiğinde hepimiz donup kalmıştık.

Hayır, acıyı ve ağrıyı hissediyordum.

Çünkü o iki kişi Mark ve beni cüzdanı için sorguya çeken Bo Ra'ydı. Mark kolunu onun omzuna atmıştı.

Birkaç saniye boyunca tuhaf bir sessizlik oldu. Kapı yavaşça kapandı. Ve ben donakalmış bedenimden sıyrılarak kendime geldim. Kasanın önüne geçerken tezgaha bir menü bıraktım.

İçeriye girerken attıkları kahkahalar solmuştu. İkisi de ortada, kare bir masaya eşyalarını bıraktılar. Buraya yönelirlerken ikisi de bana bakmıyordu.

Mark içeriye girerken çok mutluydu. Fakat beni görünce her şey tersine dönmüştü.

"Ne alırdınız?" Hiçbir şey olmamış gibi sorarken dokunmatik sipariş ekranını açtım.

Gözlerim ellerine kaydı. El ele tutuşuyorlardı.

"Ne istersin?" Mark Bo Ra'ya bakarak sorarken Bo Ra saçını kulağının arkasına sıkıştırarak menüdeki kahvelere baktı. "Bilmem ki. Sen ne istiyorsun?"

"Hmm," Mark da menüye göz attı. "Mocha?"

"Mocha," dedi Bo Ra da gülümseyerek. Ardından bana döndü. "İki mocha lütfen."

Ekrandan siparişleri yazdım. "Siparişleri birazdan getireceğim. Oturabilirsiniz."

İkisi de masalarına ilerlerken gözlerim sıkı sıkı tutuştukları ellerindeydi. Ne zamandan beri çıkıyorlardı? Mark o yüzden mi beni sorguya çekip soğuk davranmıştı? Kız arkadaşını korumak için miydi? Kız arkadaşı varsa, neden bana yakınlaşmaya çalışmıştı?

Arkamı dönüp iki kapaklı, silindir şeklinde karton bardakları alarak makineden mochayı doldurmaya başladım. İkisinin de içine tükürmek istiyordum. Bardakları üzerilerine fırlatmak istiyordum.

Neden bu kadar kalbim kırılmıştı bilmiyorum.

Mark yakışıklıydı, Bo Ra gibi ullzang bir kızı tabii ki hak ediyordu. Bo Ra'nın önceki günlerdeki gibi saldırgan biri olmadığını düşünüyordum, sadece endişeliydi.

Birbirlerini hak ediyorlardı.

Bardakları koyu kahverengi, plastik tepsiye koydum. Kapaklarını kapatıp peçete ve iki paket şeker bıraktım. Tepsiyi alarak masalarına ilerlerken kısık sesle konuşuyorlardı. Onları dinlemedim. Direkt masaya bardakları koydum, işim gereği hafifçe eğilerek, "Afiyet olsun," dedim.

Sorun yoktu.

Sorun yok dememe rağmen, neden tepsiyi onlara fırlatıp kafeden çıkıp gitmek istiyordum?

Peki neden böyle hissediyordum?

Kasanın arkasına geçip yüksek bar sandalyesine oturdum. Telefonumu elime alıp Instagram gibi sosyal medya hesaplarında gezinmeye başladım. Birkaç dakika sonra Marklar dışında kafede olan iki kişi de paralarını ödeyip gittiler.

Telefonla uğraşırken aynı zamanda onlara bakıyordum. Mark'ın sırtı bana dönüktü; üzerinde mavi bir kazak, siyah jeanler, siyah botlar vardı. Kadife koltuğun arkasına siyah yamalı kar montunu asmıştı. Saçları hafif dağınıktı.

Bo Ra ise siyah kot bir etek ile bordo renkli bir boğazlı kazak giymişti. Altında benimki gibi siyah çoraplar ile botları vardı. Saçlarına hafifçe dalga vermişti. Dudaklarına parlatıcı sürmüştü, son derece güzel bir kızdı.

Ben yanında patates gibi kalıyordum.

Tabii ki. Bo Ra güzeldi. Mark yakışıklıydı. Tüm gün randevularında eğlenmişlerdi anlaşılan. El ele tutuşmuşlardı. Mark onu koruduğunu göstermek için kolunu omzuna atmıştı. Şimdi de gülümseyerek, bakışarak kahvelerini huzurla içiyorlardı.

Depresyona gir. En iyisi.

İçimdeki SeoNeul beni dürttüğünde Instagram'dan Bo Ra'yı arattım. Neyse ki hesabı gizli değildi. 2000'den fazla takipçisi vardı. Instastory'sine girdim. İkisi beraber sinema salonunda Boomerang yapmışlardı. Gülümsüyorlardı.

En son postu ise tahmin ettiğim gibiydi. Mark ile el ele tutuşuyorlardı ve ellerinin fotoğrafını atmışlardı.

Ne kadar ergence.

Mark'ın eline etiketlediği hesabı gördüğümde hiç beklemeden tıkladım.

Profil fotoğrafında şapkalıydı ve kavrulmuş tenli bir çocukla çekindiği fotoğrafını koymuştu. Takipçisi onun da fazlaydı. Fakat profili gizliydi.

Sayfanın ekran görüntüsünü alıp Instagram'dan çıktım. Daha sonra stalklayabilirdim.

Bir dakika, ben bunu neden yapıyordum?

Telefonu tezgaha koydum. Cidden, neden Mark gibi biri için böyle bir şey yapıyordum? Daha önce hissetmediğim kalp kırıklığını hissediyordum?

Umarım düşündüğüm şey olmuyordur.

Birkaç dakika sonra tezgahın önüne gelen iki çift ile gözlerimi daldığım telefondan çekip ayağa kalktım. Dokunmatik bilgisayardan faturaya baktım.

"Toplam 8.200 Won."

Bo Ra ceketini giyerken cebinden cüzdanını çıkarmaya yeltendi fakat Mark ondan önce davranıp bana parayı uzattı. İkisi bakışırken parayı alıp fiş ile para üstünü geri uzattım. Mark elimden aldı.

"İyi günler."

İkisi de kapıya doğru ilerlerken birden yolun ortasında Bo Ra, Mark'ın kolunu sıktı. "Sen git. Ben de geliyorum."

Oh, hayır. İşte istemediğim şey oluyordu.

Mark kafeden arkasına bakmadan çıktığında Bo Ra buraya yaklaşıyordu. Saate baktım. Artık kapatma zamanı gelmişti.

Bo Ra önümde durup ellerine baktı. Ardından bana baktı. "Selam."

İfadesiz bir şekilde ona baktım. "Selam."

"SeoNeul. Geçen sefer fazla kaba davrandım."

Birkaç saniye sessizlik oldu. Kafeden çıt çıkmıyordu.

"Şey," dedim omuzlarımı silkerek. "Fark etmene sevindim."

"O cüzdan benim için gerçekten değerliydi ve... Ve ben de günah keçisi olarak suçu sana attım. Sinirimi senden çıkardım-"

"Bo Ra, sorun değil." Ellerime baktım. Fakat o devam etti. Anlaşılan gerçekten mahcup hissediyordu.

"Sonra sınıftan biri çaldığını itiraf etti. Ben de pişman oldum. Aslında Mark'ı buraya bilerek getirdim. Seninle konuşmak istiyordum." Bir süre duraksadı. "Ben gerçekten özür dilerim." Bo Ra güzel gözleriyle bana baktı.

Bakışlarımı kısa tırnaklarıma çevirdim. Bir de Bo Ra'nın törpülenmiş ojeli tırnaklarına baktım. Derin bir iç çektim.

"İstediğim özür seninki değil."

Bana anlamadığını belirtircesine baktı.

"Kapatıyoruz."

Başka bir şey demeden telefonumu alıp personel yerine giden kapıdan geçtim ve Bo Ra'yı öylece orada bıraktım.

Bunları Mark'a anlatacağını biliyordum. Ve eğer Mark aptal değilse, biraz da olsa vicdan azabı duyardı.

FetishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin