ÖLÜMDEN ÖNCE SON ON BİR.

7.8K 892 402
                                        

Ölümden önce son on bir.

X ağlıyor,

Y'nin mezarındaki kuru toprağa.

🌹

Mutluyum. Zira hissettiklerimin bir ismi varsa mutluyum. Nasıl mutluyum anlayamazsınız. Ayaklarım yerden kesilmiş, yüzümde öyle büyük bir tebessüm var ki inanamıyorum. Mutluluktan ağlayacağım ve mutluluktan ağlarken asla utanmayacağım. Hayır, nasıl bununla utanabilirim ki? Ağlayabilecek kadar hissettiğim için minnettarım Tanrı'ma. Ölsem gam yemem. Hani o derece mutluyum. Hani ölsem, ardımdan bir değil iki kişi bırakacağım, o derece mutluyum.

Bir değil, iki.

Y'nin bana hediyesi.

Rahmindeki bebek.

İnanamıyorum. Bunu öğreneli üç saatten uzun bir süre olmuş olmalıydı. Belki dörttü, belkide beş... Bilmiyorum ama mutluluktan yerimde tepiniyordum ve yorulduğuma göre bayağı uzun bir zaman olmuştu. Nasıl tam hissediyorum, anlatamam. Mutlulukların en güzeli habersiz mutluluklarmış, öğreniyorum. Sevgili Y'den, Y'nin rahmindeki küçük kıvılcımdan öğreniyorum. Çıldıracağım. O denli enerji dolu hissediyorum. Avuçlarım o karına dokunmak, rahmindeki o tohumu hissetmek için sızlıyor. Allah'ım... Teşekkür ederim. Binlerce, tüm sayıların var edebileceği em yüksek sayılarca teşekkür ediyorum. Tanrı'm, biliyorum sana borçlanıyorum ama yemin ederim onlara öyle iyi bakacağım ki, ödeyeceğim tüm borçlarımı.

Aslen bunu bana Y söylemiyor. Ben komodin rafında, arkaya gizlenerek tozlanmış bir ultrason fotoğrafı görüyorum. Tarihe bakıyorum, anlıyorum ki o Y'ye ait. Y'ye ve çokça da bana. Utanmış belki henüz kendi bile sindirememiş diye düşünüyorum. Bu düşünceyle şefkatli bir tebessüm yokluyor dudaklarımı. İyiyim. Çok iyiyim. Saatlerce gülmek, odamızın duvarlarını kahkahalarımla çınlatmak istiyorum. Yine de sessizce onu beklemiye başarıyorum.

Y'yi.

Evimize gelmesini. 

Bir süre bekliyorum. Biliyorum ki, gelecek. O da mutludur diye düşünüyorum içten içe. Nasıl mutlu olmaz ki. Sonuçta anne olacak, bebeği olacak. O an bir kare düşüyor gözlerimin önüne. Ah, nasıl çıldırıyorum... O bana geliyor, elinde bebeğimizle. Bu bu çok başka. Yere göğe sığamıyorum. Anlatamıyorum. Deli gibi gülümsemeye devam ediyorum. Gün ağarıyor. Akşamın karanlığında evimizi bir mum aydınlatıyor. Nasıl huzurluyum, nasıl da yaşamadım hiç böylesini. Şükür ediyorum. Ona ve artık bebeğimize sahibim.

Y beni çok bekletmiyor. Kabul, aslında çok bekletiyor ama sorun değil. Hiç, hiç sorun  değil. Hep beklerim ki. Kapım aralanıyor. Kapım mı? Hayır, hayır aslında kapımız. Evet, kapımız aralanıyor. Koridoru çınlatıyor ayakkabılarının sesi. Kokusunu ondan önce alıyorum. Burnuma yükseliyor. Ellerimden, mantığıma uyuşuyorum. Nasıl güzel bir koku bu? Anlam veremiyorum. Şiirler mi bulaştı kokuna? Mısralar mı dizildi kokunun yükseldiği göğsüne. Göğsünün aralığındaki o boşluğu seviyorum. Dünya üzerinde huzurlu hissettim tek yer. Öyle sen ki, cesedimi oraya gömeceklerini bilsem şu an ölmeyi dilerim.

Kapıyı açıyorsun. Seni görüyorum. Şiirler yine zerk ediyor, zihnimin içinde; sana seslenmem için. Bana pek bakmıyorsun ama ben sana öyle çok bakıyorum ki, senin bana bakmadığını görmüyorum. Yatağa ilerlerken önce bereni sonra da eldivenlerini çıkarıyorsun elinden. Yatağa oturuyorsun, hiç değişmeyen pozisyonunla. Yorgun görünüyorsun. Heyecanla ellerim titriyor. Konuşmak için kelimelerimi bulmam lazım. Aptal! Konuşsana! Kazağını sıyırmanı izlerken sana bakıyorum. Şey diyorum biraz daha aptallaşarak. Ben bir şey buldum.

O söylesin istiyorum aslında. Ondan duymak, hiç bilmiyormuş gibi yaparak ilk kez ondan duymuş yapmak istiyorum. Bekliyorum. Bana söylesin, bu heyecanı birlikte yaşalım istiyorum. Fakat o sadece soruyor: Ne buldun?

Ne buldum? Açıklayabilsem sana anlatırım. Ne kadar beceriksiz bir adamım. Mutluyum ama dile getiremiyordum. Ben hep yetersiz bir adamdım. Y, bunun için beni bağışla. Sana yakışmadığım için beni bağışla. Tanrım! Onun hak ettiği adam olabilmem için bana yardım et! Bizden bir şey buldum diyorum, heyecandan sesim titriyor? Neden bana söylemedin?

Gülümsüyor. Ah, bunu yapması beynimi ve kalbimi işlevsiz bırakıyordu. Ellerim titriyor, onları nereye saklamalıyım, hiç bilmiyorum. Ney diyor anlamayarak. Sana neyi söylemedim X

Söylemeliyim. Yapmalıyım. Çünkü şimdi yapmazsam olmayan casaretimi biraz daha yitireceğim. X gülümsüyor, Y gülümsüyor. X anlatmak, Y anlamak istiyor. Gözlerim büyüyor. Heyecandan öleceğim. Gördüm diyorum usulca. Tanrım, onu yarattığın dünyaya ben eksik değil miyim? Devam ediyorum nefesim yetmeyecekmiş gibi hissederken. Ultrason görüntüsü gördüm.

Gülümsemeye devam ediyor. Hâlâ ölür gibiyim ama yaşıyorum. Bana bakıyor öylece. Şey gibi ama... Tebessümü daha kirli gibi sanki. Hayır, bir saniye. Kirli mi? Nasıl bunu düşünürüm? Allah cezamı versin! Bunu nasıl düşünebilirim? Nasıl onun kirli olduğunu, bir an için bile düşünebilirim? Yanılgı. Evet, evet yanılgı! Y gülümsemeye devam ediyor. Hep gülümse diye yalvarmamak için kendimi tutuyorum. O bana bakıyor. Gülümsemeye devam ediyor. Soruyorum. Neden bana bir bebeğimiz olduğunu söylemedin?

Bunu merak ediyorum. Gözlerime bakmaya devam ediyor. Biraz eğleniyor gibi. Tabi ya! Elbet eğleniyor. Çünkü mutlu. Kafasını iki yana salladığını görüyorum. Kazağını yatağın üstüne atıyor. Çıplaklığı umurumda değil. Ruhuyla ilgileniyorum. Gülümsüyoruz. Sanki bundan vazgeçemiyoruz. Sonra bir şey diyor, on kulaklarımın sağır olmasını diliyorum. Fısıldıyor. O bebeğin senin olduğunuda nereden çıkardın?

Bu bebeğin,

Senin olduğunu,

Nereden çıkardın?

Tanrım ya şuan al şu zavallı canımı, ya da ölene dek dokundurma acıları bana. Bakıyorum. Nereye baktığımı bilmeden. Donuyorum. Nasıl olduğunu bilmeden. Ellerim titriyor. Kanım akmıyor. Sanırım ilk dileğim gerçekleşiyor. Ölüyorum. İlk kez gülümsediğinde sahici bir ölüm tadıyorum. Kahroluyorum! Nasıl gülebiliyorsun? Mahvoluyorum! Nasıl gülebiliyorsun.

Teni Yanık Gökyüzüm,

Ağlıyorum, nasıl gülebiliyorsun?

Bu da böyle işte. Şey, diğer hikâyelerime bölüm yazmıyor ama burada sizlerle bir şekilde konuşabilmek hoşuma gidiyor.

Ve bilirsiniz,

Sizi seviyorum.

TENİ YANIK GÖKYÜZÜ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin