Yine de, bu garip tepkilerime, adamın sert bakışlarına rağmen ailem beni böyle yetiştirmemişti. Yaptığım kabalıktı ve adamın sert bakışlarından bir özür bekliyor olduğunu hissettim.

Bu yüzden kalabalıkta biraz ilerlemeye çalışarak ona doğru yaklaştım. Homurtular arttı, bana dönen bakışlar çoğaldı. Birkaç teyzenin cık cıklamaları eşliğinde adama uzanan yolu geçtim.

İlginç bir şekilde yanlarından geçtiğim insanlar da beni ona itiyorlardı sanki.

İlerlerken tekrar kafamı kaldırabilmek için cesaret topluyordum bu sırada. Ona doğru biraz daha yaklaştığımı hissedince, kendimi kontrol etmeye çalışarak başımı kaldırdım.

Çok kısa boylu değildim ama yanında küçücük ve aşırı savunmasız hissettim.

Aramızda bir kaç insan olmasına rağmen siyah kabanının örttüğü geniş cüssesini, yaydığı tehlikeyi yaklaştıkça daha çok hissedebiliyordum.

Ve bir kez daha hislerimde yanılmadım. Uzaktan bile fark edilen lacivert gözleri, benden bir an bile uzaklaşmamıştı. Bakışlarının yoğunluğunda boğuluyormuşum gibi hissediyordum.

Bu yüzden, bu yoğunluk yüzünden bir an duraksadım. Konuşmak için boğazımı temizlerken asıl amacım cesaretimi toplamaktı.

Omzumdan düşen çantamın kulpunu düzelttim ve elimden gelen en içten tebessümümle, onun için gülümsedim.

"Özür dilerim beyefendi. Kimseye zarar vermeyi amaçlamıyordum." dedim.

Bakışları yüzümde dolandı ve tebessümümde duraksadı. Daha da kızardığımı hissettim.

Gülümsemem de yanlış bir şey mi vardı? Neden öyle delicesine bakıyordu? Acaba sapık mı diye düşündüm ama hiçbir şey anlaşılmıyordu ifadesinden.

Bu yüzden tereddütle özrümü tamamladım.

"Sadece teslim etmem gereken bir eşyaydı." Sıkıntıyla iç çektim. " Lütfen kusura bakmayın. Kalabalıkta en kolay yol buymuş gibi geldi. "derken ellerimle kalabalığı gösterdim, ona sıkıntılı durumu anlatmaya çalışıyordum çünkü.

Gözleri hala gülüşümdeydi ve her insan gibi gözlerinin dudaklarımda olmasından rahatsız oldum. Bu yanlıştı, bu benim için hiç uygun değildi.

Tebessümüm soldu, onun yüz ifadesi de benimle birlikte değişti. Gözleri gözlerime değdi. Yüzündeki öfkenin şekillendiğini hissettim. Sanki yanlış bir şey söylemiştim. Hayır hayır kabahatim daha büyük olmalıydı, öyle ki sanki yanlış zaman da dünyaya gelmiştim.

Doğrusunu söylemek gerekirse saygısızlık olarak atfedilmese, ailemin bana vermiş olduğu terbiyeye saygım olmasa gözlerimi hemen yüzünden uzaklaştırırdım. Çünkü delice bakan gözleri, o çok farklı olan rengi beni oldukça kapana sıkışmış gibi hissettirmişti.

Her zaman özgürlüğüne düşkün biri olarak rahatsız bulmuş ve uygunsuz hissetmiştim. Öyleydi de zaten.

Ve sonra o konuştu. Konuşması ile birlikte kalbim göğüs kafesime iki kere hızla vurdu. Sanki bir kapıyı çalmaya çalışıyordu. Ben o kapının bile ne olduğunu bilmiyordum.

Tok, oldukça etkileyici sesin o yüze ait olduğunu tüm ruhumla hissettim. Çünkü soğuktu. Bir ruha ait değildi sanki. Yine de ses tınısı tüylerimi diken diken etti. Sanki kulağımın hemen yanında konuşuyormuş gibi hissettim, tüm vücudumda aynısını hissetti.

Sonra söylediklerini idrak ettim ve bütün hayranlık uyandıran vasıfları bir bir yere çakıldı. Çünkü dedi ki: "Toplu alanlarda çocukça hareketlerinizi zapt etmenizi öneririm. "

MIHOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz