3 : i don't want to tell you

2.9K 307 158
                                    

Hava kararmış, hatta dokuzu geçiyorken otobüs durağında oturuyordum. Rüzgar sertçe esiyor, yeşil kabanıma daha da çok sarılmama neden oluyordu. Gelişi güzel topuz yaptığım saçlarımdan çıkan saç tutamları yüzümün önünde uçuşuyordu.

Gözlerim ise kolumdaydı. Kabanımın ve kazağımın kalın kumaşının altından sıkı sargıyı hissedebiliyordum. Üzerinden neredeyse bir hafta geçmesine rağmen kendimi daha da kaybolmuş hissediyordum.

Ve son bir haftadır okula tam gün gidiyordum. Nedeninden emin değildim, belki de ailemi getirme fikri beni sandığımdan daha çok korkutuyordu.

Sırrını öğrendiğim için beni Seoul'a yollayan babamı yanıma çağıramazdım.

Bakışlarımı yola çevirdim. Uzaktan buraya gelen otobüsü görünce ayağa kalktım. Kulaklığımı taktım ve sesi neredeyse sonuna kadar açtım. Cebimden kartı çıkarırken otobüs durağa yanaştı. Önümde durdu. Kapıları açılıp otobüse bindiğimde anında ısındığımı hissettim. Klimalardan yayılan ısı tüylerimi diken diken etti. Kartımı makineye okutup otobüsteki insanlara dahi bakmadan boş olan ikili koltuklardan birine oturdum. Başımı sağ tarafımdaki cama yaslarken ne kadar da ağrıdığını fark ettim. Beynim kafatasıma şiddetli bir basınç uyguluyordu ve bu kulaklarımın tıkanmasına neden oluyordu.

Gözlerimi dışarıya yöneltirken bugün ne yaptığımı düşündüm.

Okulda hiçbir şey olmamıştı. Dersleri dinlemiştim, yada en azından dinlemiş gibi yapmıştım. Okul çıkışı çalıştığım kafeye gitmiştim. Son derece kalabalıktı ve koşuşturmaktan bedenim bitkin düşmüştü. Ödevlerimi bitirecek zamanım olmamıştı. Ne zamandan beri ödevlerimi önemsediğimi bilmiyordum, sadece yapacak başka işim yoktu. Fakat bugün fazla dolu geçmişti.

Ne kadar dolu geçerse geçsin, hâlâ önemli bir şey yoktu.

Yanıma birinin oturduğunu hissettim. Oturuşumu düzelttim ve başımı tamamen cama çevirdim. İneceğim durağa daha çok vardı.

Sol kulaklığım kulağımdan çekildiğinde başımı o tarafa çevirdim.

"Hey," dedi yanımda oturan beden hafifçe gülümseyerek.

Mark Lee.

"Neden buradasın?" Şaşkınca sorarken kulaklığımı elinden aldım ve müziği kapatarak cebime tıktım. "Beni mi takip ediyorsun?"

"Eve gidiyorum," dedi koyu renk gözlerini devirip. "Seni takip etmek hobilerim arasında değil."

Bu ortamda durmak istemiyordum. Onun yanında oturmak istemiyordum. Onunla konuşmak istemiyordum. Çünkü ona borçluydum ve sürekli onunla karşılaşıyordum.

Daha fazla konuşmamak için cevap vermedim. Başımı diğer tarafa çevirdim.

Fakat aramızdaki sessizlik 10 saniye bile sürmedi. Kucağındaki çantasından bir şey çıkarıp bana uzattı.

Biber gazı.

"Ne?"

"Al."

Ona hafifçe kaşlarımı çatarak baktım. "Neden?"

"İşten o günkü gibi geç çıkıyorsan yanında seni koruyacak bir şey bulundurmalısın. Bağırarak sapıklardan kaçamazsın."

Ona döndüm. Kahverengi, siyaha kaçan saçları karışmıştı ve alnına dökülüyordu. Koyu renk gözleri yorgun baksa da son derece dinç görünüyordu. Yüzündeki benler ve sivilceler onu son derece normal gösteriyordu. Üzerinde yamalı, siyah kar montu vardı.

Bana durduk yere iyi davranmaya çalışıyordu. Korumaya çalışıyordu.

"İstemiyorum."

Beklemediği şeyi söylemiştim. O bakışı hatırlıyordum. Beni kurtardığı gün onun koluma yardım etmesini engellediğimde, okulda bir daha konuşmayalım dediğimde attığı bakışın aynısıydı. O şaşkın ve hayal kırıklığına uğramış, yine de duygularını saklamaya çalışan gözler. Ve o gözler yine bana aynı şekilde bakıyordu. Çünkü onu yeniden reddetmiştim.

Aramızda sessizlik olurken bakışlarımı sağa çevirdim.

"Neden?" Hâlâ bana bakıyordu. Ben de ona baktım. Gözlerindeki o bakış gitmişti. Bu sefer sadece... anlayamıyordum.

Cidden, neden sürekli onun tekliflerini reddediyordum?

"Seni önceki senelerden hatırlıyorum SeoNeul, gayet normal biriydin. Şimdi neden herkese kapandın? Bu kadar soğuk olmanın sebebi ne? Neden sana yardım etmeye çalışan birini reddediyorsun? Seninle arkadaş olmaya çalışan birini göz ardı ediyorsun?"

Soruları beni boğuyordu. Çünkü bu soruları birçok kez kendime sormuştum. Hep bahanelerim vardı fakat hiçbir zaman gerçek bir cevabım yoktu.

Bir an için koyu renk gözlere bakarken nefes alamadım. Ciğerlerim birbirine yapıştı, nefes borum düğümlenmiş gibiydi. Başım zonkluyordu. Üşüyen parmak uçlarımla kabanımı sıkı sıkı tutuyordum.

"Soğuk olduğum için özür dilerim." Bakışlarımı çektim. Ne kadar sözlerimle özür dilesem de sesimde hiç öyle bir ton yoktu. "Fakat nedenlerini bilsem bile sana anlatacak değilim."

Camdan dışarı baktım. Durağıma yaklaşıyorduk.

"Ayrıca o akşam olanlar için... Teşekkür ederim. Borcumu ödeyeceğim." Ayağa kalktım ve durak düğmesine bastım. "Burada iniyorum. Sana iyi akşamlar."

Geçmem için kalkarken ona son kez baktım. Göz göze geldik. Hala ne düşündüğünü anlayamıyordum. Bana sadece bakıyordu ama aynı zamanda binlerce şey düşünüyor gibiydi. Fakat cevap vermedi.

Yanından geçip otobüste ilerlemeye başladım. Otobüs durduğunda ise ona bakmadan soğuk havaya adımladım.

Otobüs uzaklaşmadan önce camdan ona baktım. Mark iki eliyle tuttuğu biber gazına bakıyordu. Kaşları hafifçe çatıktı. O an anladım, gerçekten üzüldüğünü.

Otobüs uzaklaştı. Ben de apartmanımın olduğu sokağa adımladım. Mark'ın son halini düşünerek.

FetishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin