♢♢ 2 ~ ön okuma

790 126 104
                                    

Tam kızın ağzından sözcükler havaya karışmıştı ki adamın yüz kasları şaşkınlıkla gerildi. "Samiceyi nereden biliyorsun?"

"Ne?" Kız elini beline koydu. "Öyle bir dilin varlığını bile duymadım."

Arkasını döndü. "Şu an ben Samice konuşuyorum ve sen anlıyorsun." Fısıldayarak konuştu. "Yoksa bu da oynanan oyunun bir parçası mı? Aklımı kaçırmak üzereyim."

Hayat bilmeceyi çözmüştü. İskender'in arkasından sessizce yaklaşıp parmağını kulağına dokundurdu. Biri irkilirken diğeri hatırlattı. "Biyoçevirmen."

Kısa bir duraksamadan sonra, "Doğru ya." diye baldırına vurdu İskender. Tedirginliği mantığın önüne geçmişti. Bir düzeneğin içinde olduğunu bilmek ama ipleri tutan eli görememek bünyesinde bir korku doğurmuştu ve bu, dalgınlık anlarında ortaya çıkıyordu.

"Samice Kandelilerin dilidir." diye açıkladı. "Sami grubuna giren bütün dillerin anlaşılabilmesi için özel olarak ortaya çıkarılmış yapay bir dil. Sadece Samice bilen biri Arapça, Aramice, İbranice, Süryanice gibi dilleri rahatlıkla anlar, biraz çalışırsa konuşur da. Oysa ana dil olarak duymayan birinin Samiceyi öğrenebilmesi çok zordur."

"Yaygın olmayan bir dil olsa gerek." yorumunu yaptı Hayat ve bilgilerini yokladı. "Samanyolu'nda en çok konuşulan dil Kozmosça. Üçgen Gökadası'nda ise on binlerce dil ve lehçe var, öne çıkan belirli bir dil yok, zannedersem."

Diğeri, başını hafifçe indirerek onayladı.

Parlak bir güneşin altından geçiyorlardı. Zaman, kara deliğin içine ilk düştükleri gün kadar yavaştı. Fuşya yapraklı papatyalar, çiçeğini yere eğmiş ince yapraklı eflatun sümbüller, sihirli bir değnek tutar gibi başçıklarını sarı sapçıklarla uzatan kırmızı yapraklı kır çiçekleri açık kahverengi toprağı süslüyordu.

Eski çağın sakin günlerinden Hayat'ın aklına bir manzara geldi. İskender'in bir yöne doğru ayakta duruşu, saygıyla başını eğişi ve kendi kendine mırıldanarak okuduğu dualar, sonra eğilmesi, yere kapanması... İçinde merak uyansa da nedendir bilinmez, şimdiye kadar sormaya çekinmişti. Dinlendikleri bir sırada konuyu açtı.

"Seni bir tür 'hareketli dua' ederken görüyorum. Yanlış bir şey söylersem kusura bakma ama sanki âşık olduğun birine sevgi sözcükleri fısıldar gibi ve aynı zamanda bir hizmetçinin efendisi önünde durması gibi."

"Namaz." dedi edilen tarifi gülümseyerek dinleyen İskender. "İslam'ın beş şartından, en önemli ibadetlerden biridir. Yanlış bir şey söylemedin. Bizler Allah'ı tüm kalbimizle severiz ve ona sonsuz bir bağlılıkla itaat ederiz."

"Ne diyorsun o sırada?"

"Birçok şey." dedi erkek. "Kuran'dan parçalar, tesbihler, tekbirler yani Allah'ın büyüklüğünü anlatan..." derken sözü kesildi. "Örnek versene." demişti ellerini heyecanla birleştiren kız.

"Fatiha, Kuran'ın ilk suresi." dedi biraz düşünen İskender ve surenin tercümesini okudu. "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Övgü âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün sahibi Allah'a mahsustur. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapmışlarınkine değil."

Hayat için tanrı kavramı, "evreni var eden bir güç"ten öte olmamıştı. Beyaz duvarlar arasında geçen yapay yaşamı içinde hiç kafa yormamıştı, düşünmemişti, araştırmamıştı. O güç ile konuşmak, ona yalvarmak bir yandan delilik gibi geliyordu, bir yandan da aklın çıktığı tek yol.

"Yarısını anlamadım desem bana kızmazsın değil mi?"

"Olur mu? Anlamadığını sor."

"Fatiha sözcüğünün anlamı ne?"

Yedi Mum Serisi | İlk 3 Kitap RAFLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin