2 : let's not talk again

3.3K 304 213
                                    

Başımı matematik dersinde sıraya yaslamış uyumaya çalışırken zonklayan kolumu unutmaya çalışıyordum.

Akşam polisler sarhoş adamı götürdükten sonra Bay Kim iş yüzünden yaralandığım için beni hastaneye götürmekte ısrar etti. Gerekli ücreti o karşılarken koluma sadece dikiş atılıp pansuman yapıldı ve sargıyla sarıldı. Haftaya tekrar gidip dikişleri söktürmem gerekecekti ve olay kapanacaktı.

Dün gece hissettiğim korku, sanki hiç yaşanmamış gibi yok olacaktı.

Zil çaldığında sınıftaki birkaç kız yanıma geldi.

Ne diyeceklerini tahmin edebiliyordum. Jaehyun sunbae.

"SeoNeul, dün olanlar doğru mu? Ayy, kolun iyi mi?"

Normalde böyle konuşan kızlara yılışık ve sürtük kelimelerini kalıplaştırabilirdim fakat bu kızları ne kadar yaralanmamla ilgilenmeseler de kötülüğümü istemeyeceklerini bilecek kadar uzun süredir tanıyordum. Sadece asıl konuya girmek için yol buluyorlardı.

"Evet iyi."

"Peki Jaehyun sunbae? Seni kurtardı mı?" Kız heyecanla sordu.

"Hayır, o olaydan önce gitmişti."

Yüzleri düştü.

"Peki duyunca ne yaptı?"

"Bilmiyorum. Henüz görüşmedik."

"Aah, anlıyorum." Kızlar işleri bittiği için sessizleştiler. "Neyse... çok geçmiş olsun."

"Sağ olun."

Gittiler.

İşte. İnsanlarla iletişimim bu kadardı. Onlardan nefret etmiyordum veya onlara kötü davranmıyordum. Sadece mesafeliydim.

Kalbime dokunamayacakları kadar uzaktım onlara. Beni sadece dışarıdan görebiliyorlardı. Aynı müzede saklanan bir sanat eseri gibi.

Uzun teneffüs olduğu için ayağa kalkmıştım ki sınıfa nöbetçi öğrenci girdi.

"Park SeoNeul, müdür yardımcısı çağırıyor." Elimi kaldırdım ve çocuğun peşine takıldım.

Sınıftan çıkıp koridordan merdivenlere ilerlerken etrafa göz atıyordum. Herkes birileriyle konuşuyor, yemek yiyor, veya telefonlarla ilgileniyorlardı. Herkes kendi halinde takılıyordu.

Merdivenlerden inerken yukarıya çıkan ve bana bakan birisini göz ucuyla gördüm.

Gözlerimiz birleştiğinde bana hem merakla hem de soğuk bir tavırla bakıyordu. Ben de ona aynı bakışı atarken merdivenlerden indim ve bakışlarımı çektim.

Simamın tanıdık geldiğini söylerken haklıymış.

Arkama bakmadan ilerledim ve nöbetçi çocuğu takip edip müdür yardımcısının odasına geldim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde orta yaşlı adam önündeki kağıtlarda bir yerleri imzalıyordu. Beni görünce kalemi bıraktı ve hafifçe gülümsedi. "Park SeoNeul değil mi?"

"Evet hocam." Ellerimi gerginlikle önümde birleştirirken adam yavaşça arkasına yaslandı.

"Devamsızlığın daha yeni Kasım'a girmiş olmamıza rağmen sınırda. Senden çok kez aileni getirmeni istedim fakat hiçbir zaman onları göremedim." Adam işaret parmaklarıyla hafifçe masaya vururken derin bir iç çekti. "Neden son sınıfta birden değiştin?"

Cevap vermedim.

Ailemin gelmemesi, devamsızlığım, yazın birden bire her şeyin değişmesi... Birçok şey üst üste binmişti ve ben cılız bedenimle bu ağır yüklerin altında eziliyordum.

"Bu seferki son iyi niyet göstergem. Aileni istiyorum, en kısa zamanda. Eğer okula devam etmek istemiyorsan aileni getir ve düzgünce işlemleri yapalım. Anlaşıldı mı?"

Ailemi getirmek mi?

Kendimi uçurumdan atmak daha iyiydi.

"Anlaşıldı mı dedim?"

Yutkundum ve bakışlarımı yere indirdim. "Anlaşıldı hocam."

"Güzel, teneffüsüne geri dönebilirsin."

Arkamı döndüm ve kahverengi kapıyı hızla açıp kendimi dışarıya attım.

İçimdeki sıkıntı giderek büyüyordu. Ailemi hayatta getiremezdim. Ki gelmezlerdi bile. Busan'dan kalkıp buraya gelecek halleri yoktu ya.

Hele de babamla olan tüm şeylerden sonra.

Kapalı kapıya sırtımı yaslayıp ellerimle yüzümü ovaladım. Ağlamak istiyordum ama göz yaşlarım bile gelmiyordu. Sadece sıkıntılı hissediyordum ve bunalmıştım.

"Hey."

Ellerimi yüzümden çekip duyduğum sesle başımı kaldırdım.

O çocuktu.

Siyaha kaçan kahverengi saçları karışıktı fakat düne kıyasla alnını kaplıyordu. Üzerinde lacivert okul pantolonu, beyaz gömleği, kravatı ve onların üzerine geçirdiği siyah bir hoodie vardı. Ayaklarında da siyah botlar vardı. Son derece normal duruyordu. Ayrıca göz altları morarmıştı, anlaşılan dün gece uyuyamamıştı.

O olanlardan sonra ben de uyuyamamıştım.

"Seni ağlatacak kadar ne söyledi?" Hafifçe güldü. Yuvarlak dişleri belli oldu, gözleri kısıldı ve yay kaşları yukarıya kalktı. "Sana seni tanıdığımı söylemiştim."

"Ağlamıyorum," dedim ve derin bir nefes alıp hafifçe eğilerek selam verdim. "Sana iyi dersler."

Birkaç adım atmıştım ki peşime takıldı. "Sen de son sınıfsın değil mi? Adın ne?"

"Seni ilgilendirmez." Merdivenlere yönelirken sağ bileğimi yakaladı. Eli sıcaktı ve üşüyen bileğim onun dokunuşuyla titremişti.

Çocuğun doğrudan gözlerine baktım. Koyu renk gözleri ne kadar meraklı baksa da orada gördüğüm soğukluk bana oldukça tanıdıktı. Neden böyle davrandığını bilmiyordum ama diğerlerine karşı olan tavırlarını az çok tahmin edebiliyordum.

Soğuk ve mesafeli.

"Kaba olmuyor musun?" Aynı merdivendeydik ve adını bile bilmediğim, yüzüne bakarken başımı kaldırmak zorunda olduğum çocuk bana kaba olduğumu söylüyordu.

"Yılışıklık yapmıyor musun?"

Yay kaşları hafifçe çatıldı. Artık gülümsemiyordu. Benimle tanışan her insan gibi, o da sinirlenmiş, belki de darılmıştı.

"Adını öğrenmek istemem yılışıklık mı?" Hala bileğimi tutuyordu. "Ne kadar soğuk olursa olsun, beladan kurtardığım kişinin adını bilmek isterim."

"Park SeoNeul." Bileğimi yavaşça çektim.

Hafifçe gülümsedi, hatta o kadar hafifti ki bir an göz yanılması sandım.

Elini uzattı. "Ben de Mark Lee. Tanıştığıma memnun oldum."

Uzattığı eline baktım. İçimde kalan bir parça arkadaş canlısı kişiliğim gülümseyip elini sıkmamı ve memnun olduğumu söylememi istiyor, beni teşvik ediyordu.

Fakat eline baktıktan sonra gözlerine baktım. Benden hâlâ cevap bekliyordu.

"Bir daha konuşmayalım Mark."

Eli havada kalırken kaşları tekrar hafifçe çatıldı. Bir şey demesine izin vermeden merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım.

Sadece 8 ay. 8 ay sonra lise bitecekti. Herkes üniversitelerine giderken ben çalıştığım kafede sarhoş adamlardan dayak yiyecektim. Birileriyle arkadaşlık kurmaya ihtiyacım yoktu.

Hele hele yılışık, isimleri bile Korece olmayan erkeklerle arkadaşlık kurmaya hiç niyetim yoktu.

FetishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin