''Derin'in Hikayesi''

673 58 54
                                    



Sonbahar hep en sevdiğim mevsimdi. En çok da eylül... Yaz ayının o yoğun cıvıltısından ya da kış ayının karlı buzlu havasından hep bir başka olurdu. Yağan yağmur damlalarının sesini duymayı, koşarak pencereyi açıp yağmuru izlemeyi hep severdim. Yağmur hayatın kokusuydu, huzurun, sevgiye inancın... Beni hayatın acımasız tarafından uzaklaştırıp bir köşeye çektiren, kendimi bile bana sevdiren... Hayatın gerçekleri kötüydü çünkü.

Hayatta sığınacak babam vardı, belki yeni karısı-onlara kalsa- ya da doğması dört gözle beklenilen üvey kardeşim. Babamdan nefret eden ama sadece kendini düşünüp ne yaptığı belli olmayan bir annem... Belki herkesten çok şanslı bir hayatım vardı, farkındaydım. Kocaman bir villamız vardı. İçi tam takır olan binlerce kıyafet dolabım. Uçsuz bucaksız dvd'lerim, kitaplarım, makyaj setlerim, gittiğim ve bir sürü paralar ödenen binlerce kurs, almam gereken binlerce ders, kocaman bir piyanom... O, bu,şu... Ama şuanda camın önüne geçmiş yine aynı şeyleri düşünüyorum. ''Niye ben bu kadar mutsuzum, hayatımda eksik olan şey ne? Ya da nasıl tamamlaya bilirim? '' Bu karamsarlığımı sorguladığım sırada bir ses.

-Derinn, piyano hocan geldi, 5 dakikaya aşağıya in hadii!

Evet, bu Neşe'ydi. Nam-ı diğer Despot. Tabii benim deyimimle. Bunu da bir tek iç sesim biliyor. Her şeyi onunla paylaşabiliyorum. Yani günlüğüm. Piyano dersinden sonra yorulan parmaklarım ve mutsuz bedenimle aile yemeğinde geçirdiğim zorbalı dakikalardan sonra evde en huzur bulduğum yer olan odama geçebilmiştim. İç sesime kendimi açma zamanı.

08.09.2017

Cuma

Özür dilerim. Yine kendi dışımda gelişti her şey. Biliyorum piyano dersi kötü bir durum değil ama ne yapayım müziğe ilgili değilim. Ama onların istediği bu... Babamın... Sadece kendi ilgi alanlarını ya da geçmişlerinde yapamadıkları şeyleri benden beklemek... Bana sevmediğim, istemediğim bir şeyi verirken neden hep bunu benim kaçıracağım çok büyük bir fırsatmış gibi algılamamı istiyorlar. Bu haksızlık değil mi? Benim önüme kocaman bir servet sunuyorlar ama bunu isteyip istemediğimi bile sormuyorlar. Hatırladığım ilk anımdan itibaren her şeyimi onlar seçtiler. Okulumu, saç boyumu, sevmem gereken yemekleri, giymem gereken kıyafetleri, arkadaşlarımı, hatta ilgi alanlarımı bile. İnsanın hobilerini bile ailesi seçer mi? Bu bana yaptıkları katkı mıydı benden çaldıkları bir hayat mıydı? Bilemiyorum.

Hep kurallarla yaşadım. 20 yaşına geldim hala da öyle... Rap dinleme ergen misin dendi dinleyemedim. Leonardo'nun posterini duvara asamadım, çünkü bu beni aşağılık konumunda gösterirdi. Gün doğumunu izlemek için sabahladığım o gece son gün doğumumdu. Çünkü uyku düzenim bozuldu mu bir daha düzelmezdi ve düzensiz bir hayat ucuz insanların işiydi. Dört duvar arasında tek kalabildiğim bir odam vardı o da onların düzeni ve kuralları içinde düzenlenmişti. Yani etrafımdaki herkes tarafından şans gibi görünen hayatımın içerisinde resmen boğuluyordum.

Ya sevgili günlük lütfen bana acıma, yargılama da çünkü ben bu kadar egoist insanın arasında kurallar içinde sıkışıp kalmış saf, salak bir kızım ve bu durumdan ne yaparsam yapayım kurtulamam. Bak mesela yarın akşam da aynı şeyleri yazacağım buraya göreceksin. Ahh! Allah'ım ağlamak istiyorum. Hayıııır, ağlamayacağım. Ağlamadan yatıyorum. İyi geceler. Gizli güçJ Yarın güzel bir gün olman dileğiyle, pek inanmasam da.

Sabah'ın 9'u seçiliyordu canım cumartesi günleri güzelim uykudan uyandırılmak için. Kahvaltıda yarı uykulu halimle despot Neşe'den benim için yapılan planı dinliyordum.

-Adnan'cığım Derin bugün Cengiz'le olacak ya biz de istersen havuza gidelim, sonra baş başa güzel bir yemek yeriz.

-Ben bugün için evde kalıp dilenmeyi tercih ederiz diye düşünmüştüm.

Evett. Karar verilmişti. Ben bugün birkaç gün önceden sözleştiğimiz ancak bunu az önce hatırladığım Cengiz'le buluşacaktım, babam da asla onu kırmayan karısıyla evde çok güzel bir gün geçirecekti!

Cengiz ailem tarafından çok iyi bir eğitim aldığı ve bizimle aynı seviyede olduğu için sevilen, yaptığı çapkınlıkların asla görülmediği, her şeyi paranın satın alabileceğine ailem kadar inanan, 25 yaşında hiçbir vasfı olmadığı halde şirketin başına geçebilen biri. Yani bir insan... Diğerleri gibi. Ne bileyim. Öyle işte. Ailem gibi... İnsan ailesine benzeyen birini bulduğunda çok şanslı olurmuş. Ama ya ailem umduğum gibi değil de bulduğum gibiyse...

İHTİRAS  GÜNLÜĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin