ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

132K 8.5K 3.5K
                                    


AHALİ - ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


Göle vardığımızda kıyafetlerimi çıkarmadan kendimi içine attım ve kıyıda kalmayıp derinlere, su seviyesi bel hizamı geçinceye kadar ilerledim. Birkaç kez suya girip çıkarak vücudumu baştan ayağa ıslattıktan sonra popomdaki yanma hissi azalıp kaybolurken rahatlayarak nefesimi dışarı verdim. ''Ohh be!''

Başımı çevirip Atahan'a baktığımda onu en son bıraktığım yerde, göl kenarındaki çalılıkların oradaydı fakat bıraktığımın aksine ayakta değil oturuyordu, kaşla göz arasında defteriyle kalemini kuşanmıştı. Ne yaptığını bilmiyordum ama her ne yapıyorsa tamamen yaptığı şeye konsantre olmuş, benim varlığımı bile unutmuş gibiydi.

Allah aşkına ne yapıyor şu defterde? diye geçirdim içimden. Bundan önceki seferlerde ne yaptığını birkaç saniyeden fazla bir süre izlemeye fırsatım olmamıştı; genelde Atakan, onu izlememe izin vermeden defteri kapatıp yaptığı şeyi bırakıyordu. Ama bu sefer onu iş üstünde yakalamıştım. Gerçi yakalamak sayılmazdı ama her neyse. Fırsattan istifade durup onu izledim. Elinin hareketlerine bakılırsa yazı yazmıyordu; eli defter sayfasının üzerinde bir oraya bir buraya gidiyordu. Resim mi çiziyordu acaba? Şu anda en olası ihtimal bu gibiydi.

Islanıp alnıma yapışan saçlarımı elimle geriye atıp saçlarımı bir omzumda topladım. Ellerimle tişörtümün eteğini kavrayıp avuçlarımın arasında çevirerek suyunu sıktıktan sonra kıyıya, Atakan'ın yanına doğru ilerlerken onu izlemeye devam ediyordum.

Önünde, aramızda birkaç adımlık mesafe kala durduğumda kalemi sayfaların arasında koyup defteri pat diye kapattı. Başını havaya kaldırıp oturduğu yerden bana baktı. Ipıslak olduğumun ve kıyafetlerimin üzerime yapıştığının farkındaydım, göl kenarına geldiğimizde popom ocağın üzerine oturmuşum gibi yandığından kıyafetlerimi çıkarmak aklımın ucundan bile geçmemiş direk suya atmıştım kendimi. Neyse ki bu defa tişörtüm beyaz renkte değildi o yüzden ıslanınca transparan bir hal almamıştı, hatlarımı göstermesi haricinde güvendeydim yani. Atahan da ıslaklığımı fark etmiş olsa gerekti ama İlker'in aksine üzerine yorumda bulunmadı veya bakışlarını yüzümden aşağıya indirmedi. Centilmen dediğin, diye geçirdim içimden. Demek ki bütün erkekler İlker gibi hayvan değilmiş.

''İyi misin?'' diye sordu.

Başımı onaylama manasında salladım. ''İyiyim.'' Omzumun üzerinden baş parmağımla gölü işaret ederek, ''Bu göl kurtarıcı meleğim gibi bir şey oldu. 2 gündür ne zaman zor duruma düşsem yardımıma yetişiyor,'' dedim gülümseyerek.

Bir kaşını soru soran bir edayla yukarı kaldırıp, ''Benim de ufak bir payım yok mu sence?'' dedi vurgulayarak. ''Malum seni buraya getiren benim hani...''

Dudaklarımı hafifçe büzüp işaret parmağımla çenemde ritim tutarak düşünürmüş gibi yaparken, ''Hmm...'' diye mırıldandım. Ardından, ''Senin de şöyle ufacık bir payın olabilir tabi,'' derken elimi görebileceği şekilde havaya kaldırıp işaret parmağımla başparmağım arasında bir veya iki santimlik bir mesafe oluşturdum.

Bakışlarını benden ayırıp başını yana çevirerek, ''Ufacıkmış...'' diye homurdandı. ''Boşuna dememişler iyilik yap denize at diye...''

Dudaklarım onunkilerin tam tersine yukarı kıvrılırken çalılıklarda hop diye yanına oturuverdim ve elimle dizine vurdum. ''Şaka yaptım şaka! Sende amma alıngamışsın he!'' dedim alayla.

Bana döndü. ''Alınmadım,'' diye reddetti.

''Hı-hı tabi...'' dedim inanmadığımı belli eden bir ses tonuyla.

AHALİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin