1. Bölüm - SAKAR

52.8K 1.1K 173
                                    

Herkesin, hangi yaşta olursa olsun bir hayali vardır. Kimilerine saçma gelebilecek ama yeri geldiğinde dört elle sarıldığımız hayallerimiz vardır. Ve hayallerimiz aynı zamanda bizimle beraber büyür, bizimle berabe olgunlaşırlar. Bana da öyle oldu. Geçmişe dönüpte şöyle bir baktığımda aslında hayallerimin şimdiki hayallerimle hiçbir alakası olmadığını farkediyorum. Küçükken genellikle babamın bir mağazada gördüğümüz oyuncağı almasını isterdim. Pembe elbiseler giyip saçlarımı yapmak, annemle daha fazla zaman geçirmek.

Ama daha o zaman hayallerimin gerçekleşmeyeceğini anlamıştım.

Büyüdüm. Oldukça. Ve zaman bana asla insaflı davranmadı. Daha altı yaşımdayken annem bizi terketti. Babamla bir başıma kalmıştım, üstelik daha beni nelerin beklediğini bile bilmiyordum. Babam, annem bizi terkettikten sonra yıkılmış, darmaduman olmuştu. Ben babaannemin yanında kalırken o her gece içmiş ve içmişti. Eh, yaşlı bir kadın küçük bir çocukla ne kadar ilgilenebilirse babaannem de benimle o kadar ilgilenmişti. Ama buda uzun sürmedi. Sekiz yaşımdayken de babaannem öldü. O zamanları pek hatırlayamam, hala büyük bir sis bulutunun içindeler, ama tek hatırladığım yanlızlık. Kardeşim yoktu ve babaannem gittikten sonra manevi olarak hepten mahvolmuştuk.

Küçüklüğüm yıllar boyunca, mavi önlüğümle okula tek başıma gidip oradaki çocuklara özenmekle geçti. Bazılarının annesi sınıfa kadar gelir, iyi dersler diler ve başlarının üzerine öpücük bırakırlardı. On üç yaşıma kadar böyle devam etti. Sonra babam evlendi.

O kadını asla sevmedim. Bana kötü davranmadı ya da beni aşağılamadı, sadece her zaman aradığım anne tipi olduğu için ondan nefret ettim. Onun kızı annesiz büyümediği için, kızını terketmediği için kendi annemden nefret ettim. Ve ondan nefret ettiğim için kendimden nefret ettim.

Şimdiyse büyüdüm. Hatalarımla, düşe kalka ve öğrenerek. Aynı zamanda soyutlanarak.

...

Eğer sabahın köründe kime olursa olsun Kimya dersi işlerseniz aynı benim sınıfım gibi olur. Arka taraf ben ve Esma gibi uyuyanlarla doluyken Emrah Hoca en öndekilere işkence eder gibi tahtaya kaldırıyordu. Derslerle sorunum yoktu, birer MF öğrencisi olarak hiçbirimizin yoktu. Sadece cidden sabah Kimya çekilmiyordu.

Emrah Hoca sanki ondan saklandığımı biliyormuş gibi -?-, ''Rüzgar, kızım, tahtaya sen gelip bu soruyu çözmek ister misin?'' diye sordu tatlı tatlı. Yanında Doruk vardı ve bana yalvarır gibi bakıyordu.
İç çekip, ''Neden olmasın?'' diye mırıldandım.
Soruyu çözüp kalemi geri verirken Doruk çaktırmadan dirseğimi sıktı, bende ona yandan bir bakış attım. Emrah Hoca yerimize oturmamızı söylerken zil çaldı. Hocaya zaferle bakmamak için dişimi sıktım, Emrah Hoca'yı kimse sevmezdi.

Esma, yeşil gözlerini kedi gibi kısıp gerinirken Doruk'la beraber onu bekliyorduk. ''Teşekkürler.'' dedi kolunu omzuma atıp.
Kaşlarımı kaldırdım. ''Kuru kuru bir teşekküre kanar mıyım sence ben?'' Dudaklarını büzüp, ''Kanmaz mısın?'' diye sordu. Kafamı iki yana salladım.
O arada Esma, ''Sıcak çikolata alırsan ödeşiriz, iki tane.'' dedi şirin bir sesle.
Doruk ona dik dik baktı. ''Niye iki taneymiş o?''

''E, neden olacak, Rüzgar'ı çalıştıran kim sanıyorsun?''

İkimizde aynı anda Esma'yı itince yalpaladı ama sonunda benim koluma girip beraber kantine indik.

Gözlerim Serkan'ı ararken Esma tabii kide bunu anlamıştı. ''Yine gözün yollarda.'' dedi yarı alay yarı ciddiyetle.

''Ne alakası var canım, tanıdık var mı diye bakınıyordum.'' diye attım.

SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin