29.Bölüm (Finale bir kala...)

187 4 0
                                    

Hye su tırnakları kemirirken bir sağa bir sola yürümeye başladı. İçine düştüğü o saçma endişeden bir türlü kurtulamıyordu. Hemen koltukta gayet rahat bir şekilde gazetesini çeviren adamın umursamaz tavırlarına bakıp öfke ile “Biraz olsun endişelenemez misin?” diye çıkıştı. Kendi endişesinin birazcık, bir nokta kadar alsa olmaz mıydı?

Gazetenin bir sayfasını daha çeviren il sung’un sakin sesi kulaklarına dolduğun da daha çok çıldıracağını hissetti. “Endişelenecek bir şey yok tatlım. Uçağa binmiştir…” diyordu il sung. Hye su tırnağını kemirmeyi bırakıp “Nereden biliyorsun!” diye çıkıştı. Dekan’ın “bana güvenin onu göndereceğim!” sözüne inanamıyordu bir türlü.

April’ın zorlu bir kız olduğundan bahsetmişti Profesör ve elinden gelenin en iyisini yapacağını söylemişti. Ya yapamazsa? Bu düşünce Hye su’yu öldürüyordu. Çalan telefonla hızla masanın üzerine atladı. Elinden kayıp düşen telefona lanetler okuyordu. Öylesine heyecanlıydı ki İl sung’un kısa süreli öfkeli bakışlarına bile maruz kalmıştı. Telefonu yerden kaldırıp arayan kişiye baktı. Arama yurt dışındandı.

Hızla telefonu açıp karşıdakinin konuşmasını bekledi. Aldığı cevapla derin bir nefes almıştı. Elini göğsüne bastırıp hızlı atan kalbini sakinleştirmişti ki hemen arkasından gelen sözlerle bakışlarını Duvardaki saate çevirdi. April yarım saatten daha kısa bir sürede Kore sınırlarına girecekti. Telefonun ucundaki adama Teşekkür edip hızı arama kaydından Young Jea’yı aradı. Yüreği ağzına gelmek üzereydi.

Rahatlamış bakışları il sung ile buluştuğun da sevdiği adam ben sana ne demiştim bakışı atıyordu. Telefonu kapatıp İl sung’un kolundan tutup kaldırdı. “Young jea, april’ı almaya giderken biz de hastane de onları beklemeliyiz. Bize ihtiyacı olacaktır…” diye şakıdı. Birazcık olsun yüreği rahatlamıştı. April gelmişti, Kurtarıcı melekleri olarak nitelendirdiği kız gelmişti.

Arabaya kurulduğu saniye heyecanı kaçmış yüreğine yeni bir endişenin çöreklenmesine sebep olmuştu. Endişeli bakışlarını İl Sung’a çevirip “Ya tedavi etmeyi kabul etmezse?” diye sordu. Şimdiki endişesi diğerine göre daha büyüktü. İl sung derin bir nefes alıp verdi. Hye su ile doğru düzgün zaman geçirmeyeli ne kadar uzun zaman geçmişti.

Sevdiği kadın kaçarken bile böyle endişeli değildi ve bu sinir katsayını bilmem kaç katına çıkarıyordu. Direksiyonu sıkıca kavrayıp “İkna etmenin bir yolunu bulacağız. Kabul etmiyor mu elindeki çalışmaları satın almanın bir yolunu buluruz o zamanda.” Dedi, sesindeki sabırsızlık kırıntıları üzerine hye su bakışlarını cam tarafına çevirdi.

İl Sung’un neden bu kadar kızdığını az çok tahmin ediyor, bu yüzden de üzülüyordu. Tırnakları ile oynarken endişelerini, korkularını bastırmaya çalıştı. Hastanenin girişine geldiğin de Young jea’dan gelen mesaj üzerine hızlı adımlarla hastaneden içeri girdi. April’ın hemen karşısına çıkamazdı. Kendisi için ayrılan odaya girip askılıkta duran önlüğünü üzerine geçirdi.

Odanın en diplerindeki boy aynasının karşısına geçip bir kez kendini süzdü. Bu önlüğü giymeyeli ne kadar uzun zaman geçmişti. En son Chin ho ile giyinmişti, şimdi ise Chin ho’yu kurtarmak için giyiyordu. Kapının tıklatılması ile düşüncelerinden sıyrılıp içeri giren hemşireye baktı. April’ın hastaneye girdiğini söylüyordu. Kıza teşekkür edip odadan dışarı çıktı Hye su.

Bir an önce gidip selamlamalı, tanımadığı bu ülkeye geldiği için teşekkür etmeliydi. Yoğun bakım ünitesinin olduğu tarafa doğru omuzları dik bir şekil de yürürken April’ın hoyratça itiraz edişini duydu. Kızın birkaç adım gerileyip bunu yapamayacağını duydu. Endişelendiği şey gerçekten oluyordu. Hızla saklandığı duvarın arkasından çıkıp April’a seslendi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin