JERUSALEM'E MERHABA

620 229 119
                                    


535 Yılı             JERUSALEM (KUDÜS)                Güneşin teni yakmaya başladığı zaman

Sivri dişlerinin arasında tavşanla yanına doğru gelirken hayvanın yüzündeki gülümsemeyi hissedebiliyordu. Daha güneş tepede bile değildi ama dördüncü tavşanı avlamıştı bile. Kendince avcılıkta ne kadar iyi olduğunu düşündü. Hatta babasından bile iyi olduğunu. Zaten o da avcılığı başlamadan bırakmış, ciddi işlere koyulmuştu. "Ne sıkıcı bir hayat" diye hayıflandı. Son avladığı tavşanı eline alıp etraflıca baktığında okunun sol ön ayağından girip sırtından çıktığını gördü. Hayvanın hızlı kaçamadığını fark etmişti ama sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Tavşan hamileydi ve karnı yere değecek kadar şişmişti. Önce biraz üzüldü sonra eliyle tarttı ve ileriye doğru fırlattı:

" Anubis! Al oğlum senindir, bugün bunu fazlasıyla hak ettin."

Anubis büyük bir mutluluk hırlamasıyla tavşanı dişlerken ona bu ismin ne kadar yakıştığını düşündü. Bulduğunda avuç içi kadardı ve ona bir isim bulabilmesi üç gününü almıştı. Sadık Anubis nasıl yüce tanrı Osiris'i korumuşsa bu köpekte kendini koruyacaktı. Ayaklarını uzatıp ağaca sırtını yaslarken Mısır tanrılarını ne kadar da sevdiğini düşündü. Rahip Agape'den Mısırla ilgili ne kadar kitap varsa alıp okumuş, ne kadar hikâye varsa dinlemişti. Annesi başlarda bundan pek hoşlanmadığını belirtmişti, buna rağmen kendisini bu efsanelerden uzaklaştıramıyordu. Küçükken duyduğu hikâyelere tamamıyla inansa da artık çoğunun efsane olduğunu biliyordu. Bir an önceleri en büyük hayalinin çölde kötülük ve fırtına tanrısı Seth ile karşılaşıp onu yenmek olduğu hatırladı. Böylelikle yüce tanrı Osiris'in intikamını alacak ve dünyanın yeni kural koyucusu olacaktı. Sonra ailesini de yanına alıp gökyüzüne yerleşecekti.

Solunda ki çatırtı ve savrulan ağaç dallarının sesini duymasıyla irkildi. Anubis de yemeğini bırakmış kulaklarını dikmişti. Birinin buraya doğru koştuğunu gördü. Başta tedirgin olsa da yerinden kalkmadı. Gelen kardeşiydi ve nefes nefese kalmıştı.

"Çabuk Zakarya! Babam geldi bizimle bir konu hakkında konuşacakmış seni bekliyor"

"Yerimi nasıl bul.." sonra sorusunun ne kadar anlamsız olduğunu düşündü.

"Senden başka buralarda gezen kaç salak var, ayrıca koşarken kırdığın dallar da yerini apaçık gösterdi"

Zakarya biraz sinirlense de sesini çıkarmadı; eh haklıydı sonuçta. Diğer avcılar güneydeki ormanda avlanmaya çalışıyorlardı. Aslında önceleri kendisi de oraya gidiyordu fakat avcılar öylesine ses çıkararak hareket ediyorlardı ki bütün hayvanlar ürküp kaçıyordu. Burayı kendi keşfetmemişti ama diğerleri buraya gelmiyor ayrıca nefret ediyorlardı çünkü her yer bataklıktı ve hareket etmek gerçekten de zordu. Dağın yamacında can bulan bu orman çayların cümbüş yeri olmuş, göletlerin ve bataklıkların cennetine dönüşmüştü. Zakarya ilk başlarda hayli zorlansa da zamanla sert zeminlerin yerini ezberlemiş, artık nasıl yürümesi ve avlanması gerektiğini öğrenmişti.

"Hadi gel Anubis gidiyoruz!"

Anubis tavşanın kalan son parçalarını da yutup biraz yalandıktan sonra sahibinin yanında yürümeye koyuldu. İlerlerken Zakarya sordu:

"Ne oldu neden konuşmak istiyormuş babam?"

"Bilmiyorum, galiba yine Yahudilerle ilgili bir konu."

"Tabi ya zaten sınırdaki sayıları da bir hayli artmıştı."

"Bilmem ben görmedim ki hiç! O kadar yalvardım sana beni götür diye ama bir kere bile götürmedin."

SON DİYARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin