on dört

4.8K 399 115
                                    

HAZAL'DAN

Babam içeride rahat rahat otururken ben kapının önünde kendi kendimi yiyordum. Hazal kendine gel nerede senin o atıl kurtluğun? Söz konusu baban olunca nasıl kedi oluyorsun...

Aslında babama anlatmaktan çekinmiyordum... Kafamda kurduğum konuşma gayet iyiydi ta ki 'Sözlü' kısmına gelene kadar. Fatih'in yaptığı bu mantıksız hareket yüzünden başıma ne çok iş açılmıştı. Çocuğun sesini duyduğumda bile içimde tam suratının ortasına bir tane geçirme isteği doğuyordu. Ama bir yandan da kendimi minnettar hissediyordum. Salak olma Hazal, yaptığı salaklığı temizlemeye çalışıyor dediğinizi duyar gibiyim ama herkes yapmazdı. Belki ben o gün orada ölecektim. Allah onu vesile etmişti.

İçime çok derin bir nefes çekip kapıyı tıklattım. Kapıyı açar açmaz annem ve babamın bana gülümseyerek baktıklarını gördüm. Annem çok kızardı ama bana küs tutamazdı, asıl korktuğum kişi babamdı. Babamın Musaba bana ve Fatih'e göstereceği tepkiydi. Tamam sorumlusu oydu ama başımıza geleceği vardı demek ki. Yazılmıştı bir kere. İmtihan dünyası değil miydi?

Babam oturduğu koltuğun yanını göstererek;

"Ne oldu kızım gel otur" dedi. Kafa sallayıp yanına oturdum.

"Baba, anne... ben size bir şey söyleyeceğim ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Gerçekten matematik dersinde bile bu kadar rahatsız hissetmemiştim kendimi. Biliyorsunuz matematiğe karşı nasıl bir nefret beslediğimi. Hele o problemler, cosinüsler , trigonometriler. Hepsini Allah bildiği gibi yapsın." sesimi istemsizce yükseltip "Allah belanı vers-"

Annem lafımı bölüp "Anlat hadi kızım çatlatma insanı" dedi. Annemde anlamlandıramadığım bir hal vardı. Babam hala yüz ifadesini bozmamış gülerek dinliyordu beni. Ah dedim baba.. acaba öğrenince de böyle gülecek misin?

"En başından anlatacağım lütfen bölmeden dinleyin, tepkilerinizi en sona saklayın... Aah ama nasıl anlatacağım gerçekten çok uzun" diye yakındığımda kafamı kaldırıp babama baktım hala gülüyordu.

"Anlatma Hazal her şeyi biliyoruz" dedi.

"Neyi biliyorsunuz baba?" dedim tedirgin bir sesle.

"Bütün olanları biliyoruz, anlatıp da kendini yorma. Sana güvenim sonsuz senin Fatih'le işinin olmayacağını da biliyorum.  Şu an bu konuşmayı yapmak bile zor geliyor. O yüzden uzatmayacağım. Sadece.. Sadece Musab'a söyle Fatih bir daha bu eve adımını atmasın. Ne bu eve ne de sizin yakınınıza."

İçime öyle bir öküz oturmuştu ki.. Babama nasıl öğrendiğini sormak istiyordum ya da Fatih'in kötü bir maksadı olmadığını anlatmak istiyordum. Ama yoldan geçen her insanı savunmak zorunda olmadığım gibi onu da savunmayacaktım. Sadece babam masum bir insanın günahını alıyordu. Masum olduğuna nasıl bu kadar emin olduğumu bilmiyordum, ama öyleydi. Öyle duruyordu.

"Baba ben hiçbir şeyi senden saklamak istemedim" dedim. Cümlenin sonlarına doğru sesim gücünü yitirmişti.

Babam bana doğru yaklaşıp elini omzuma yerleştirdi. Bu an keşke bitmeseydi dedim. İnsanın babasının olması bir nimetti. İnsanın babasının güzel bir kişiliğe sahip olması daha büyük bir nimetti. Bir babanın çocuğunu bu denli şefkatle kucaklaması en büyük nimetti.

"Elhamdülillah bu günümüze kızım. Olacağı varmış sana bir şey diyemem. Sen de sıkma o güzel canını." dedi.

Annem gözleri dolmuş şekilde bize bakıyordu. Babamdan ayrılıp annemin yanına geçtim. Bu bir hafta 10 günlük süreçte çok yıpranmıştı.

"Allah'ım sen bize birbirimizin eksikliğini gösterme" dedi annem. Arkasından da kocaman sarılmıştık. Sonra bu Hazal neden çocuk gibi? işte bu yüzdendi. Anne baba şefkati insanı çocuklaştıran bir etkendi.

SANA HAYIRDIR!Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum