1.5K 169 109
                                    

perşembe,
sabaha karşı

tamı tamına üç gün geçmişti. yeşil saçlı çocuk, saatlerin hızla geçmesini büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. ve bir de, kestane saçlı çocuğun da en az kendisi kadar sabırsız olduğundan bihaberdi.

biraz önce banyodan çıkmış, şimdi ise ıslak yeşil saçlarını beyaz havlusuyla kuruluyordu. üstünü çoktan giyinmişti, sonbaharda olmalarına rağmen yalnızca dizinde biten kırmızı bir şort ve siyah kolsuz bir tişört giymişti. daha önceden de değindiğimiz gibi, yeşil saçlı çocuk, üşümekten hoşlanıyordu.

saçlarından artık su damlamadığına emin olduğunda, havlusunu omzuna serdi ve hazır ettiği çayıyla yeniden balkona çıktı. ancak bu kez bir farklılık vardı. annesinden hatıra kalan kıymetli fincanı önceki gün doğumunda parçalara ayrıldığı için, yüreği sızlasa da veya ihanet ediyormuş gibi hissetse de dolabındaki diğer fincanlardan birini kullanmıştı. turuncu renkliydi bu seferki, bir portakal gibi capcanlı.

lakin artık iş görmeyen fincanı çöpe de atmamıştı, başına yeniden bir şey gelmesin diye bir kutunun içine koyup gardırobunun üst raflarından birine saklamıştı. başına bir kez bir şey gelmiş olabilirdi. ancak bu yorgun yuh, ikinci bir vakayı daha kaldıramazdı. varsın parçalara ayrılmış olsundu. ama yine de bu çocuktan uzak kalmamalıydı.

ahşap sandalyesine oturdu yeniden. fincanını mermerin üzerine bırakıp, diğer elinde tuttuğu açık mavi rengindeki kağıda baktı. fincanını balkondan aşağı düşürdüğü vakit, evden hızla fırladığında görmeden üzerine basmıştı bu sevimli kağıdın. eve geri döndüğünde ise onu fark etmiş ve hayret ederek alıp içeri girmişti.

kağıdı o andan beri açmaya cesaret edememişti. açmak için günün bitmesini, her yerin kararmasını beklemişti. çünkü yeşil saçlı çocuk, gündüz kaybettiği tüm cesaretini gece bulurdu. gündüz dizginleyemediği hislerini, geceleri yoğun bir şekilde tadardı.

parmakları titreyerek açtı kağıdın katlarını. üzerine ise şarkı sözleri karalanmıştı.

"seni ilk gördüğümde, güzler hızlıca geçiyordu. dönerken sarhoş oluyorduk, her mesajında kayboluyordum. senin dağılmış tüm parçalarını toplarken, adeta bir sır gibi hissediyordum."

okuduklarına inanamadı. bu güzel sözler bana yazılmış olamaz, diye düşündü. bunlar, bana ait olamayacak kadar değerli ve güzel sözler...

ekinezya çayından bir yudum aldı. kapısına bu güzel notu bırakanın kim olabileceğini düşündü. ancak aklına kimseler gelmedi, bilemedi oysaki asıl sahibinin kül saçlı çocuk olduğunu...

güzel notu yemek masasının üzerine bıraktı, uyumaya gideceği vakit onu alıp güzel bir yere saklayacaktı. lakin şimdi asıl dikkatini vermesi gereken şey, kestane saçlı çocuktu. henüz üç gündür durmadan aklına gelen çocuktu. renksiz gecelerine renk katan, ona hayatında aldığı en güzel iltifatı eden çocuktu.

çayından yeniden bir yudum aldı. karşı balkona baktı ve çocuğun ortaya çıkmasını bekledi. ve o anda, dairenin ışıklarından biri açıldı. kapalı perdenin ardından bir çocuğun silueti göründü, perde çekilip pencere açıldı ve kestane saçlı çocuğun parlak gülümsemesi, yeşil saçlı çocuğun gözlerini kör etti.

ocha no kappu | yoontaeseokحيث تعيش القصص. اكتشف الآن