Yarış atı da değiliz ama.. Bilmiyorum. Siz anlıyorsunuz beni.

Sokağın başında beni bekleyen 3 kız vardı. Birisi Senâ diğeri Esra. Yanlarına yaklaştıkça aramıza yeni katılan Sena'nın minik etekli kuzenini görmüştüm. evet mini değil minik.. Çünkü çok şirin gözüküyordu. Gördüğüm gibi dibimin düşmesi de bir olmuştu. Uzun boylu - bana göre uzun- sırma saçlı, esmer bir kızdı. Yüzü es geçilemeyecek derecede güzeldi.. Kendimi yarış atı gibi hisseder oldum, ah hay aksi(!)

Esra Sena ve ben 3lü sarılma törenimizi gerçekleştirdik. Ayrı olarak ismini bilmediğim minik eteğe pardon Sena'nın kuzenine de içten olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yolladım. O da bana gülünce Senâ araya girip;

-"Dilruba bu Hazal, zaten biliyorsun ama.. hani çok bahsettigim dağlar kızı Hazal!"

İsmini yeni öğrendiğim Dilruba:
-"Ay Hazal sen misin methini çok duydum."

deyip güldü. Acaba ne diye anlatmıştı.. Kardeş dediğim kalleş çıktı, kalleş!

Senaya göz devirip Dilrubaya gülümsedikten sonra Esra'nın koluna girdim. Gittiğimiz yerde bolca sohbet edecektik zaten. Onlar önde biz arkada sahile gitmek için metroya doğru yürümeye başladık.

Senaya tripli tripli yürürken ayağım yamulmuştu.. gerçekten buna burkulma denilemez, bildiğin naylon gibi büzülmüştü.

Esra kolumu sıkıca kavrayıp;

-Kardeşim İlk yürümeye başlandığında oluyormuş böyle şeyler, üzülme. 2 yaşına gelince iyice öğreneceksin düz yolda yürümeyi.

çok sesli gülmeyip, kendini zor tuttuğu belliydi.

-Esra senin dilin çok uzadı bir daha ablaya böyle şeyler dediğini duyarsam bacaklarını kırıp köpeklere bayat ekmek diye veririm.

en sert bakışlarımı atmaya çalıştım. Böyle bir bakışım var mıydı.. Tartışma meselesiydi.

"tamam tamam kızma hemen domates"

Biz böyle değişik konulardan sohbet ederken metroya gelmiştik bile. Gideceğimiz yer yarım saat mesafedeydi.
Yoksa binemezdim zaten.. Midem toplu taşıma araçlarına pek dayanıklı değildi.

***

Vardığımızı duyduğum sesle anlamıştım. Sena başını omzuma koyup yarım saat içinde kırk beşinci rüyasını görüyordu.

Dilruba Senanın kolunu dürtmeye başladı;
-"Şşş gah gızım geldik, hadi gah şşşşş hadi yerine yat guzum."

Şiveli şekilde konuşması tarif edemeyeceğim kadar komik ve onunla uyuşmayan bir şeydi. kendimi tutamayıp o an yudumladığım suyu püskürtecek bir şekilde güldüm. Vücuduma utanma ateşi çoktan yayılmaya başlamıştı. Deve kuşu misali kafamı toprağa gömmek istiyordum. Hemen şu an!

suyun nereye gittiğini özür dilemek amacıyla takip edince karşımdaki eli gördüm. Acaba hissetti mi diye kafamı kaldıracakken o el şalımın ucunu tutunca gözlerim koskocaman oldu. Ne yaptığını anlayamadan elini şalıma sildi. Kafamı kaldırıp bakınca karşımda genç birini görmeyi beklememiştim...

Anın verdiği şok ve öfke ile ayaklandım. Bilerek yapmadığım bir şeydi ve pişkin pişkin şalımla siliyordu! Bu kalabalıkta bir şey söyleyemek istemediğimden çıkışa doğru gidecektim ki Dilruba beni arkaya doğru çekip ince topuklu ayakkabılarıyla çocuğun ayağına basmıştı. Karşımdaki sırığın "ahh" sesiyle koşar gibi metrodan inmiştim.

Arkamdan kızlar da teker teker gelmeye başladı. Dilruba'ya ağzım açık şekilde bakıyordum. Bu kız kadar cesur olmam imkansızdı.

Beni savunduğu için ufak bir teşekkürü borç bilmiştim. Nihayet sahile inince gördüğümüz ilk boş banka doğru yürüyüp denizin verdiği mutluluğu bütün vücudumda hissetmeye çalıştım. Fazlasıyla seviyordum.

Biz sohbete dalmışken saatin 6 buçuğa geldiğini gördüm.

Artık gitme vaktiydi. Babam her ne kadar 20 yaşında da olsam 7 den önce evde olmayınca huzursuzlanırdı. Bunu bilip her zaman da anlayışla karşılıyordum.

-şuradaki camide namazımızı kılıp kalksak mı?

Hepsi bir anda ayaklanınca ben de hızlıca kalktım. Kalkmamla yeri boylamam bir olmuştu.. Boyum biraz kısa olduğu için feracem sürekli ayağıma dolanıyordu... Bu durumdan nefffret ediyorduuuum!

Kızlar ön tarafta olduğu için düştüğümü görmemişlerdi. Çaktırmadan etrafıma bakıp gören biri olup olmadığını kontrol etmeye çalıştım. bu işte uzmanlaşmıştım.

Tam kalkacakken sağ tarafımdan gelen kamera sesi o tarafa dönmemi sağladı. Gördüğüm kişiyle bir kez daha şok olmuştum! bu O'ydu; metroda kıymetli suyumun eline gittiği!

Fotoğrafımı çekip gülmeye başladığında, Ayağa kalktım. Kızlara doğru dönünce bizi izlediklerini gördüm.

Elindeki makineye bakıp elimi uzattım ;

-Verir misin?

-Veremem.

Tekrar "verir misin?" diye sordum

Ama bu sefer tek taraflı kalmadı ve elindeki makineyi elinden çekip aldım.
Son çekilen fotoğrafa girip baktığımda benim değil denizin fotoğrafı olduğunu görünce utancımdan yerin dibine girmek istedim.
Kafamı kaldırmadan makineyi eline verdim.
Karşımdaki çocuktan geldiğine emin olduğum kahkaha sesi beni ayağıma beton döküp o denize atlamam için zorluyordu.

"Özür dilerim ya.." deyip biraz daha yerin dibine girmeden kızların yanına doğru koşar adımlarla ilerledim

Hayatım boyunca bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. "kendi kendine triplere giren Kezbanika" hareketiydi bu!

Kızların suratına bakmadan yürümeye başladım. Şu an evimde olup bir daha da dışarı çıkmamayı hayal ediyordum.

Bir günde bu kadar duygu değişikliği yeterdi. Artık huzura kavuşmak istiyordum..

MUTLAKA OKUYUUUN
NOT:: Eveet bölüm bitti ilk deneyim olduğu için nasıl oluyor anlamıyorum. benim belli başlı 5 okuyucum bile olsa yazmaya devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü ilerde ki bölümler beni gerçekten heyecanlandırıyor. Selametle..

SANA HAYIRDIR!Where stories live. Discover now