Tanışma

10 0 0
                                    

Yanağımdaki acıyla birlikte gözlerimi yavaşça açmaya başladım. Bulunduğum odanın sağ tarafından içeri sızan ışık gözlerimi yakıyordu. Aralanan gözlerimle yanımdaki diğer üç yatağı ve sol tarafımdaki büyük gardırobu görmemle birlikte, sanki daha öncesinde nefes almayı kesmişim de bir anda içime oksijen çekiyormuşum gibi yüksek bir sesle nefes aldım ve yatakta doğruldum

" Sakin ol, sakin ol, " dedi yanımdan gelen bir ses ve elini omzuma koyup yavaşça beni yeniden yatırmaya çalıştı.

Hemen baş ucumda oturan Isabel'in elini ittirip " Hayır, yatmak istemiyorum, " dedim. Yanağımdaki o hafif acının geçmesi için yanağımı tuttuğumu yeni fark ediyordum. "Neredeyim ben? "

" Sana yumruk attığım için gerçekten çok üzgünüm, ama... "

" Neredeyim ben? " diye sordum sözünü keserek. Yaşadığım şoku atlatmam için bir özürden daha fazla cevaba ihtiyacım vardı.

Etrafıma bakınıyordum, ancak bulunduğum oldukça otel odasına benzeyen odayı tanımadığımdan emindim. Daha önce hiç böyle bir yerde bulunmamıştım.

" Savaşçı Evi, " dedi ısrarıma karşı koymayarak.

Yeterince açıklayıcı davranmadığı aşikârdı. " Yani? "

" Benimle gel. Sana etrafı gezdirdiğimde neden bahsettiğimi anlayacaksındır. "

Onun da en az benim bunu öğrenmek istediğim kadar, bana açıklamamakta inatçı olması sinirlerim bozuyordu. Ayrıca yanağıma attığı sert yumruğun da hesabını sormayı planlamıyor değildim.

Ayağa kalkmam için elini bir kez daha uzattığında, eline bir süre sadece şüpheyle baktım. Bakışlarının yalan söyleyemeyeceğini biliyordum. Bana gerçekten yardım etmek istiyordu ve burada daha önce hiç hissetmediğim bir sıcaklık hissediyordum. Isabel'in sert bakışlarının altında yatan sıcaklıktı belki de hissettiğim. Belki de sadece korkmuştum, ya da şaşırmıştım. Ama elini tuttum ve ayağa kalktım.

Yatakların ilerisindeki ahşap, uzun kapının pirinç kaplamalı tutacağını tuttu ve yavaşça kapıyı açtı. Uzun koridorda yürüyen birkaç gencin arasında hiç kimseyi tanımdığımdan kaybolmuş gibi hissetmiştim. Geniş koridorda çok fazla odaya açılan kapı yoktu, ancak bulunduğum binanın tek katlı olmadığını anlamıştım ve bu da oldukça büyük, hâttâ kalabalık bir yerde olduğum anlamına geliyordu. Kalabalık iyiydi. Sevmesem de en azından kendimi bir toplumun parçası gibi hissederdim.

" Savaşçı Evi senin, benim gibilere göre bir yer, Alexandra. Biz farklıyız. "

Bir kamera şakasının parçası olduğunu umuyordum, çünkü aksi takdirde gerçekten endişelenmeye başlayacaktım ve panikleyecektim.

Koridorun sol tarafından yukarı çıkan merdivenlerden yeni tanıştığım Jack ve Leonard'ın geldiğini gördüm. Onların da buradaki herkes gibi rahat hareket edebilecekleri siyah tişörtleri ve kot pantalonları vardı.

" Kolun iyi görünüyor, " dedi Jack gözleri ile kolumu işaret ederek. Kolumun acısını tamamen unutmuştum ve akan kan da göremiyordum. Dikişim çoktan atılmış, üstü bantlanmıştı. Ne kadar uzun süre baygın kaldığımı merak ettim. " Yanağımın acısından unutmuş olmalıyım, " dedim.

Isabel konuyu değiştirmek istermiş gibi " Senin kılıcın da bizimkiler gibi dolabında, " dedi bana bakarak.

Bu olanların gerçek olmadığını kendime inandırmaya çalışıyordum, fakat her şey o kadar gerçek ve doğru hisettiriyordu ki, kendime söylemek istediğim yalana bile inanamıyordum. Bir anda soru sormamak iyi bir fikir gibi gelmişti.

" Pekala, " dedi Leonard. " Bu gördüğün koridordaki bütün odalar, bizim gibi savaşçılara ait. "

" Dünya hiç de göründüğü gibi değil, " diyerek araya girdi Jack. " İnsanlığın yerini almaya çalışan, bizden gelişmiş özelliklere sahip şeylere karşı insanlığı koruyabilecek tek kişiler biziz. "

" Belki de biraz daha ağırdan alsak daha iyi olur, " dedi Isabel. Bakışlarımdaki saklayamadığım şaşkınlığıma dayanarak konuşmuş olmalıydı. " Eğer buradaysan ailenden en az bir kişi tıpkı senin gibi bir savaşçıdır. " Bir yandan konuşurken, bir yandan da soldaki asansöre doğru yürüyorduk. " Bu binadan istediğimiz zaman elbet çıkabiliriz, ama güvende olmamız için geri dönmemiz şart, ki başımıza senin başına geldiği gibi bir şey gelmesin. " Asansöre bindik ve asansörün kapısı kapanırken hâlâ dikkâtimi vererek dinlemeye çalışıyor, hâttâ sanki daha önceden de bilgim varmış gibi kafamı sallıyordum. Bu kesinlikle içgüdüseldi.

Asansördeki düğmelerin hepsinin yanında ilk başta çok açıklayıcı olmasa da birer açıklama vardı. Oyun alanı, sınıflar, antrenman odaları, kütüphane, yemekhane... Düğmeleri incelediğimi gören Leonard kafasını sallayıp " Sayımızın az olduğu söylenemez," dedi. " Okul eğitimimizi burada, normal okula gidermiş gibi diğer savaşçılarla birlikte alıyoruz. Ancak diğer okullarla arada büyük farklar olduğu inkâr edilemez. "

" İnan bana, Alexandra, " dedi Jack. " Göreceksin. Buraya alışman düşündüğünden de kısa sürecek. Bizimle daha çok vakit geçirdikçe daha çok seveceksin, buraya daha çok alıştıkça daha çok zevk alacaksın. Şimdi sınıfa gitsek iyi olacak. Seninle tanışmayı bekleyen başka savaşçılar da var ve onlarla konuşmaktan zevk alacağından eminim. "

Söylediklerinin kendimi iyi hissettirmesinin tek sebebi sesinin tonuydu. Söylediklerine anlam veremem için de kendimi suçlamamaya çalışıyordum. Elimden geldiğince konsantre olarak dinlememe rağmen benimle kafa buluyor olabilecekleri ihtimalini aklımdan çıkaramıyordum. Bir rüyadan uyanıp kendimi üst kattaki odamda, sıcacık yatağımda bulmayı bekliyor gibi bir halim vardı, fakat ne bu ne de buna benzer bir şey olmadı.

SAVAŞÇIWhere stories live. Discover now