Veliahtlar 2 - Bahan

23.9K 1.4K 460
                                    

Alıntıdır.

BAHAR

Ölüme bile bile atlar mıydı insan?

Atlarmış...

Sanki dünyaya bağlayan ipleri varmış gibi hem de. Öyle bir an gelirmiş ki, sadece atlamak yetmezmiş. Kucaklarmış ölümü hızını kesebilecekmişçesine. Ama bazen... Bazen kader o kadar candan davranmazmış bu korkusuz kişilere. Ölüme atılan adıma çelme takarmış ya da iplerini kesermiş, patron benim der gibi. Ya dibe vurur ölmeyi dilermiş insan ya da kaderin yüzüne güler, bir sonraki sefer için ayağa kalkarmış.

Ama şu an...

Ölümü burnumun ucunda hissederken, zifiri karanlığı delen alevler, bana...

"Bahar!"

Uzun bir süre devam eden sessizlik, siren seslerinin yaygarasını susturarak daha da derinleşmişken, aniden kulağımın dibinde beliren erkeksi, tok ve aksanlı ses, tüm sesleri yerine koyacak kadar gürültülüydü. O kadar yakındı ki nefes alışverişini duyabiliyordum. Başımı Korhan'a doğru istemsizce çevirdim. Onun burada ne işi vardı? Kollarının arasında olduğumu bile hissedemeyecek kadar uyuşmuştum. Ne kadar zamandır bu şekildeydim? Sahi, polisler ne zaman gelmişti? O mu haber vermişti? "Beni duyuyor musun?" Korhan'ın gözleri, hayat göz bebeklerinde toplanmış gibi canlı bir acıyla doluydu. Benim gözlerimde de acı olmalıydı ama sanki çok geride bir yerde kalmıştı. Sanki yüzüm burada gözlerim bilinmez bir diyardaydı. Beynim hala az önce yaşananları inkâr ediyordu. Kalbim belki de ilk kez ona yandaş çıkıyordu ama gözlerim... Gözlerim tüm gerçeği vurgularcasına kırmızıydı.

Alev kırmızısı...

"Bahar! Beni duyabiliyor musun?"

Derin bir uykudan uyanırmışçasına, nefes aldım. Nefes almayı unutacak kadar ağırdı yüküm. Kulağımın dibindeki çaresiz yeltenişlerini nihayet duyurmanın parıltısıyla "Birilerine haber vermemiz gerekiyor," dedi. Bense ne zamandır burada olduğunu, peşimizdekileri görüp görmediğini, neden yardım etmediğini, babama ne olduğunu sormak için yanıp tutuşuyordum ama dudaklarımdan tek bir kelime dahi dökülmüyordu. Sesim kaybolmuş, sanki korkuyla boğulmuştu. Yüreğim, aşağıdaki alevlerin harladığı bir yangın yeriydi. Patlama anı gözümün önünden gitmiyor, sıcaklığı beni yakıp kavurmuşçasına canımı acıtıyordu.

"Ben Demir Bey'i arıyorum."

Cevap vermeyeceğimi anladığı an telefonuna sarılan çocuğun elini, uçurumdan atlarcasına büyük bir cesaretle tuttum. Suskunluğum sanki gelmesi geciken bu işareti bekliyormuş gibi son buldu. "Ben." Kuruyan dudaklarım sesimin önüne engel oluyordu. "Ben-" Korhan gözlerimin içine belki de ilk kez şefkatle bakıyordu. Sesimi bulmam birkaç saniyemi aldı ve zorda olsa "Ben ararım," diyebildim. Emin misin der gibi baktı. Başımı evet anlamında sallarken ellerimi üzerimde dolaştırdım. Dar kotumun ön cebinden telefonu çıkarırken aldığım pozisyon, ufak bir inlemeyi de beraberinde getirdi. Sanki bedenimdeki acıların hepsi aynı anda yerlerini hatırlatmıştı. Az önceki atlayışım, başka bir değişle düşüşüm kesinlikle bir yerlerimin kırılmasına, en iyi ihtimalle de ezilmesine neden olmuş olmalıydı. Olayın sıcağından mı yoksa canımın tatlı olmamasından mı bilmiyordum ama yeni yeni zonklayıcı ağrıları hissediyordum.

Fakat şu anda bunun zayıflığına teslim olamazdım.

Demir Bey'in numarasını tuşlarken arama kurtarma ekiplerinin, birkaç ambulansın ve daha çok polis arabasının geldiğini, gözümü alan farlara rağmen gördüm. Telefonun çalış sesini tüm bu gürültülerin içerisinde duymam bile mucizeyken, nasıl konuşacaktım?

"Alo!"

Her zaman sesi, karşısındaki kişiyi öldürecek kadar güçlü çıkan adamın, tek bir kelimesi bile nutkumun tutulmasına neden oldu. "Bahar?" Adımı duymam beni şevklendirecekken daha da içe kapanmamı sağladı. Korhan tutukluğumu fark ettiği gibi telefonu elimden aldı. "İyi akşamlar Demir Bey, ben Korhan Sarrafoğlu." Tok sesi tam bir profesyonel tona dönüşmüştü. Ne yaşanırsa yaşansın işine, patronuna saygı duyması takdir edilesiydi. "Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama-" Onu dinlediğimi bildiği için yavaşça benden uzaklaştı. Sesi, gittikçe havadaki gürültüye karışıyordu. Anlattıklarını duymam bir süre sonra imkansız hale geldi.

Hava, bir anda milyonlarca havai fişek aynı anda patlamış gibi aydınlandı. Arama kurtarma ekibi, tüm araçlarını seferber etmiş, uçurumun karanlık kuytularını görebilecek şekilde geceyi aydınlatmıştı. Aşağı bakamıyordum. Şimdi bakarsam babamı orada göreceğime o kadar emindim ki ve bunun hayat bahşetmemesinden ölesiye korkuyordum.

"Görgü tanığı siz misiniz?"

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin