2.5

3.2K 212 155
                                    


İçimdeki sebepsiz sıkıntıyla açmıştım gözlerimi. Tarif edilemez bir şeydi bu. Okul formamı giydikten sonra odamdan çıkıp koridordan ve geniş holden geçerek mutfağa girdim. Annem hala tezgahta salam dilmekle uğraşıyordu. Geldiğimi duyduğunda arkasını dönme gereği duymadan konuştu.

"Günaydın, tatlım. Bugün yeni bir haftanın başlangıcı. Oldukça enerjik hissediyorum!"

Derin bir nefes verip asık suratımla sandalyeye oturdum. "Keşke ben de öyle olabilsem, anne."

Üzgün sesim onu endişelendirmiş olmalıydı. Arkasını dönüp yanıma geldi ve ellerimi tuttu. "Bebeğim, bu halin ne?" Tek eliyle alnımı yokluyordu. "Ateş gibi yanıyorsun. Üşüttün mü yoksa?"

Bu, hislerimi saklamak için iyi bir bahane olabilirdi. Sakince başımı salladım. "Evet, anne. Kendimi kırgın hissediyorum. O yüzden bugün fazla üzerime gelme olur mu?"

Tatmin olmayarak ayağa kalktı. "Elbette, bebeğim. Elbette..." O tekrar işine dönerken gözlerimi kapatıp kendime zaman tanıdım. Kötü bir şeyler oluyordu. Ve ben ne zaman kötü bir şeyler olacağını düşünsem, kendimi bir anda felaketin içinde buluyordum.

"Hey!" Sırama doğru ilerlerken bugün ilk defa gülümsememe neden olan bedene seslendim. Kollarını sıraya koymuş yatıyordu. Yüzü pencereye dönüktü. "Chanyeol?" Sırtımdan çantamı çıkarıp sıranın yanındaki demir kancaya taktım. Arkamızda fingirdeşmekte olan Sehun'a dönüp boğazımı temizledim. İkisi de bana bakmıştı. Kafamla Chanyeol'ü işaret ettim. "Nesi var?"

"Bilmiyorum. Sınıfa herkesten önce gelmiş. Geldiğimizde o şekilde uyuyordu. Rahatsız etmek istemedik. " Luhan endişeli bir şekilde konuşmuştu. Tekrar oturduğum sırada önüme döndüm. Bakışlarımı ondan çekemiyordum. "Hasta mı ki acaba..."

Ellerimi uzatıp saçlarını okşamak istiyordum. Belki o zaman tepki verebilirdi. Sağ elimi yumuşak saçlarına daldırdım. Parmaklarımın arasından kayan tutamlardan burnuma şampuanın kokusu geliyordu. Bir kaç dakika boyunca transa geçmiş gibi sadece parmaklarımla taradım saçlarını. Tek bir parmağı bile kıpırdamamıştı. Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp fısıldadım.

"Chanyeol?"

Titremişti. Bundan emindim. Sakinliğimi bozarak sesimi yükselttim ve bir yandan iki elimle bedenini geriye itip arkasına yaslanmasını sağlamıştım. Kafası dik durmakta zorlanıyordu ve yana düşmüştü. Gözleri kapalı, dudakları aralıktı. Saçları terli alnına yapışmıştı. Sol elmacık kemiğinde çok, çok hafif bir morluk vardı. Eğer yüzüne bu kadar yakın olmasaydım göremezdim.

Ben korkuyla yüzüne bakarken o sessizce mırıldanmıştı. "Baek, uyumama izin ver."

"Chan... Chanyeol, bu halin ne?" Kekelemem engel olamamıştım.

"Şş, dikkat çekmek istemiyorum. Lütfen sadece sus ve saçlarımı okşamaya devam et. " Zorlukla toparladığı bu kelimelerin ardından tekrar aynı pozisyonuna bürünmüş, kafasını kollarının üzerine koyarak uyumaya başlamıştı.

Daha ben ağzımı açamadan her zaman güçlü olan eliyle bileğimi yakalamış, saçlarına getirmişti. Fakat içimi acıtan ayrıntı elini dahi zor kaldırdığını fark etmiş olmamdı. Ne olmuştu bu çocuğa? Öylece beni bırakıp gittiğinde hangi belaya bulaşmıştı?

Sınıfın kapısı gürültülü bir şekilde açıldığında dikkatim dağılmıştı. İçeriye giren okul müdürün arkasında daha önce hiç görmediğim bir kadın vardı. Müdür sınıfın ortasında durduğunda yanındaki kadını göstererek konuştu.

"Gençler, biliyorsunuz Shin öğretmeniniz doğum iznine ayrıldı. Onun yerine gelen yeni İngilizce öğretmeninizle tanışın. Bayan Park, bundan sonra sene sonuna kadar bizimle. "

Müdür gözleriyle hepimizi süzdükten sonra yeni öğretmene gülümseyip sınıftan çıkmıştı. Herkes sessizce öğretmene bakıyordu. Geldiğinden beri yüzünden gitmeyen gülümsemesiyle ağzını araladı.

"Merhaba, arkadaşlar. Ben yeni İngilizce öğretmeniniz Park Bom. Lütfen iyi anlaşalım. "

B.B.H. [ChanBaek Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin