BÖLÜM 2

9.8K 754 54
                                    

10 yıl sonra:

"Ben şahsen iki başlı bir ejderhayı öldürmenin çok daha havalı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta iki başlı olunca zorluğu iki katına çıkıyor bunu biliyorsun. O zaman kesinlikle normal bir ejder avcısından çok daha saygı duyulurum"

Astrid, dudaklarını büzdü. Her ne kadar arkadaşını dinliyor olsa da daha çok işine odaklanmıştı. Elindeki kılıcı bilemeye çalışıyordu. "Bana kalırsa iki ya da tek başın bir önemi yok" dedi sakin bir şekilde. "Ejderha olmaları yeterli"

Jude, öylece durdu. Genç erkek onun ejderhalara olan nefretini biliyordu. Bu yüzden türlerini ayırt etmemesi de doğaldı. Bütün ailesi ejderhalar tarafından daha yedi yaşındayken katledilmişti genç kızın. On yaşında bir ejder saldırısında tek arkadaşı olan köpeği ölmüştü. Açıkçası hiç o köpekten bahsetmese de herkes bunun onun için zor olduğunu biliyordu.

Astrid, yirmi yaşında olmasına karşın kendini kanıtlamıştı çoktan. Astrid, henüz küçük bir kızken ejderha avı konusunda eğitimlerde bile çok iyiydi. Köpeğinin ölümünden sonraysa iyice hırslanmıştı ve şimdiye kadar altı ejderi öldürmüştü bile.

Ancak Astrid' in köy içindeki ünü avcılığından kaynaklanmıyordu yalnızca. Astrid köyün en güzel kızıydı ve bunu herkes kabul etmişti. Uzun koyu kahverengi saçları beline kadar iniyordu ve daima onları örüyordu. Aynı renk kahverengi gözleri bir ceylanınkiler gibiydi. Her zaman üzerinde siyah deri ve dar bir pantolon olurdu. Köydeki kızlar genellikle etek ya da elbise giyerlerdi. Kıyafetleriyle beraber silahları hep yanında olurdu ayrıca.

Bir de Rex vardı tabi...

Astrid' in sadık tazısı. Onu bir avcı olması için eğitmişti ve Rex kesinlikle bu konuda çok iyiydi. Ayrıca normal bir tazı için bile fazla büyüktü. Astrid' in uzu boyu göz önüne alındığında köpek onun kalçasına geliyordu ve kesinlikle çok kaslıydı.

Jude, başını iki yana salladı. "Hadi ama Astrid. Sence de iki başlılar çok daha havalı olmaz mı? Üstelik öldürdüğün ejderhalar içinde hiç iki başlı olmadığına bahse girerim."

Astrid, bıkkın bir şekilde nefesini verdi ve kılıcını kınına yerleştirdi. "Bak" dedi. "İster çift başlı olsun ister çift kıçlı fark etmez. Ejderhaların hepsi lanet olası birer sürüngen ve hepsini öldürmek gerek. Bunun dışında türlerinin bir önemi yok"

Evet, onun ejderhalara karşı olan öfkesi hiçbir şeye benzemiyordu.

Aniden gelen çanla her ikisi de başlarını kaldırdı. Köyün ortasındaki haber çanı çalıyordu. Astrid, kaşlarını çattı. "Lider gene konuşma mı yapacak? Of"

Her ikisi de köyün alanına doğru gitti. Zalim Kaito, büyük bir tahta kürsünün üstüne çıkmıştı. Kızıl saçlı ve kahverengi gözlü büyük bir adamdı. Kaito, derin bir nefes aldı. Halinden çok memnun görünüyordu. "Yoldaşlarım, bugün benim için büyük bir gün" dedi. Kollarını iki yana açmıştı. "Sonunda oğlum, uzun süren seyahatinden bugün geri dönüyor"

Köy halkı büyük bir neşeyle alkışladılar. Sonunda gelecekteki liderleri on yıldır süren gezisinden geri dönüyordu. Astrid, kaşlarını çattı ve yumruklarını iki yanında sıkılmış duruyordu.

Kaos...

O bir lanetti. Astrid onu bir lanet olarak görüyordu. Sadece o değildi. Çoğu kişi de Kaos' un ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı. En azından bunu fark ediyorlardı.

Kaos, doğduğunda annesi kan kaybından ölmüştü. Söylenene göre bebek o kadar tuhaftı ki köyün yaşlıları bile şaşırmıştı. Söylenene göre ateş şeklindeki gözleri açık doğmuştu. O zaman köyün yaşlıları onun ejderhalara kaos getirmek için doğduğunu söylemişlerdi. Bu yüzden adı Kaos' tu.

Ancak Astrid onun ejderhalar için kargaşa yaratmaktansa karşılarına geçip onları izlemeyi tercih edeceğini biliyordu. Kaos, kendisinden beş yaş büyüktü. Ancak hiçbir zaman bazı şeyleri unutamıyordu. Ne zaman bir ejderha saldırısı olsa Kaos, kıyımı ve kargaşayı yüzünde bir gülümsemeyle izlemeyi tercih ederdi.

Kılını bile kıpırdatmazdı. Daha da önemlisi o zarar vermekten zevk duyuyordu.

Astrid tam olarak ne zaman olduğunu söyleyebilirdi. Ensesindeki tüyler diken diken olmuştu. Belinden aşağı inen o ürperti on yıldan sonra bile hiç değişmemişti. Hala onun o lanetli gözlerini üzerinde hissettiğinde korku midesini tepe taklak ediyordu.

Köy heyecanla arkalarını dönmüştü ve gelen kişiyi tezahüratlıyorlardı. Heyecanları tüm köyü sarmıştı sanki. Sadece Astrid ve Rex bundan memnun değildi. Rex, öfke ve nefretle havlıyordu. İlk defa görmüş olmasına karşın Kaos' dan hoşlanmamış görünüyordu. Astrid, köpeğin başını okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştı.

Rex, sahibinin elini yaladı ve sakince oturdu. Astrid, gözlerini sıkıca yumdu ve yavaşça arkasını döndü ve gözlerini açtığında onun alev rengi gözleriyle karşı karşıya geldi. Tam da hissettiği gibi dik bir şekilde ona bakıyordu.

Gözlerini kırpmıyordu. Öylesine olağan bir şekilde sadece ona bakıyordu. Dik siyah gözbebeklerini çevreleyen o alev rengi gözler Astrid' e sadece dünyada en çok nefret ettiği şeyleri hatırlatıyordu. Astrid, gözlerini ondan ayırmadı ve onun meydan okumasını kabul etti.

Hiç değişmemişti. Siyah saçları lüleler halinde lanetli gözlerinin üzerine iniyordu. Artık daha uzun boyluydu. Yüz hatları daha haşin ve sertti. Siyahlar içindeydi. Bir omzunda deriden yapılma sırt çantası vardı. Belindeki kında bir kılıç sarkıyordu ve sırtında iki baltanın sapları görünüyordu.

Genç kız, dudaklarını sarkıttı. Midesi öfke ve tiksintiyle kalkmıştı. Hızla arkasını döndü. "Hadi Rex" dedi sert bir şekilde. "Eve gidiyoruz" diyerek yürümeye başladı. Köpeğin arkasından geldiğini biliyordu. Eli yürürken onun kafasına dokunuyordu.

Kaos' un ona bir arkadaşına daha mal olmasına izin vermeyecek kadar güçlü bir köpek yetiştirmişti. Rex' in kendisine ihtiyacı olmadan hayatta rahatlıkla kalabileceğini biliyordu. Ancak köpeği sadıktı. Kaos' un Rex' e elini sürmesine izin verirse Astrid, kendini öldürürdü.

Astrid, bunun ona olan nefretinden ya da kininden olduğunu söyleyebilirdi ama herkesin sandığının aksine Kaos, Tanrıların ona bir hediyesi değildi. Astrid, gerçeği biliyordu. Bunu kalbinin derinliklerinde hissedebiliyordu. O, Tanrıların lanetiydi. İnsanlığa kaosu ve kargaşayı yaşatacaktı.

Çünkü biliyordu ki onun kalbinde zerre kadar insanlık yoktu. Üstelik insanların yerini tutacağına ejderhaların yerini tutmayı tercih ederdi. Böylece daha fazla can yakacağını bilirdi kesinlikle.

Astrid, dudaklarını sıktı ve birer çizgi halini aldı. Umuyordu ki o lanet olası sürüngenler onu bir an önce öldürürlerdi. Aksi halde Astrid hayatında ilk defa bir insan öldürebilirdi ve açıkçası katil olmaya çok hazırdı.

Özellikle kurban Kaos olduğunda...

İNLEYEN ALEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin