43.Bölüm • Suç ve Zindan II

17.2K 1.3K 317
                                    

Instagram: nursu_cugalir 

Kral Lev toplantıdan çıktıktan sonra odasına geçti. Birkaç saat odasında dinlendikten sonra düşüncelerinin yoğunluğunu iyice azalttı. Sonja'nın yaptığı şifalı sudan içip odasına getirilen yemeklerden yedi. Toplantıda Vera'ya iki yıllık hapis cezası kararı alınmıştı. Bunu herkes onaylamıştı. Bu akşamüstü muhafızlar onu ek binadaki kalıcı zindana götüreceklerdi. Bundan ne Vera'nın, ne de Yelena'nın haber vardı. Saray halkının bile yoktu. Yalnızca konsey üyeleri haberdardı bu durumdan. Vera bunu hak etmişti. Hem de fazlasıyla. İki kız kardeşin kıyameti koparacağı kesindi, ama artık Vera'nın sarayda yeri yoktu.

Her zamanki gibi, hasta olmasına rağmen masasındaki kırmızı üzüm şarabını kadehine doldurup kafasına dikti. Ardından yavaş adımlarla penceresine yöneldi. Perdesini açtı ve dışarıya bakmaya başladı. Avluda insanlar vardı. Dertsiz tasasız soylular...

Labirent bahçenin içinde bir adam gördüğünde gözlerini kıstırıp baktı. Doru kısrağın üzerinde iri yarı bir adam geliyordu. Üzeri özensiz giysilerle kaplıydı ve kollarının aksine göbeği şişti. Bu avcıydı! Avcı ölmemişti. Kral Lev buna oldukça sevinmişti. Gelmediğinden dolayı ölmüş olduğunu düşünmüştü. Ama her zamanki gibi kanlı canlı, atının üzerinde geliyordu.

Tüm dikkatini bozan şey, cama sertçe, siyah bir şeyin çarpmasıydı. Kral Lev irkilerek sıçradı ve yutkunarak camına çarpan şeye baktı.

Bir kuzgun...

Kuzgun cama çarptığından dolayı hızla pencere eşiğine düştü, ama toparlanması çok zaman almadı. Kanatlarını hafifçe oynatarak ayaklarının üzerinde durmayı başardı. Ancak ayağında bir şey vardı; bir kâğıt.

Kuzgun, gagasıyla pencereye vurmaya başladığında Kral Lev hâlâ gözlerini kâğıttan ayırmıyordu. Belli ki birinin ona iletmek istediği bir mesaj vardı.

Kral Lev pencereyi açtı ve eliyle kargayı tutmaya çalıştı. Fakat kuzgun sürekli atak yapıyordu; ya pençesiyle adamın elini tırmalıyor, ya da gagalıyordu. Bu sinir bozucuydu.

Büyük bir uğraş sonucunda Kral Lev sonunda kâğıdı aldı ve eliyle kuzgunu ittirip, ondan kurtulmanın mutluluğuyla penceresini kapadı. Parşömeni açtığında, siyah mürekkeple yazılmış özensiz yazılar gördü. İçi ürpertiyle doldu. Derin bir nefes alıp okumaya başladı.

Eğer gerçekleri öğrenmek istiyorsan, yaklaşık üç gün sonra Darya ile beraber güneybatıdaki kullanılmayan büyük kalede ol. Asker, savaşçı, muhafız getirirsen ölürsün. Darya'yı kandır ve buraya getir; ona gerçeği söylersen de ölürsün.

-Pjotr

Kral Lev'in solukları ve kalp atışları hızlanırken ne yapacağını bilmez bir halde kâğıdı sinirle duvara fırlattı ve odada volta atmaya başladı. Ne haddineydi? Güneybatıdaki büyük kale... Gerçekler... Darya'yı kandırmak...

Şimdi ne yapmalıydı? Gitmeli miydi? Yoksa şeytana uymamalı mıydı? Ama gerçekler demişti. Onun bilmediği bir şey mi vardı? Darya'yı neden kandıracaktı?

Sorular kafasında tek tek sıralanırken sakince düşünmeye ihtiyacı olduğunu fark etti. Zaten karnındaki yara da sızlamaya başlamıştı. Bu yüzden yatağına hışımla oturup iki elini başının arasına aldı.

Kaybedeceği ne vardı ki zaten?

Gidecekti!

Çok mu ani karar almıştı?

Ama aklını kurcalayan o kadar şey vardı ki. O adam, onun bir sürü askerini öldürmüştü. Onu ölümden döndürmüştü.

Bunları neden yaptığını bilmesi gerekiyordu. Ucunda ne olursa olsun gidecekti. Yoksa daha fazla kayıp ve zarar yaşayacaklardı. Halkı için bunu yapacaktı. Fakat Darya'ya ne diyecekti? O çok hastaydı henüz. Nasıl olsa şifacılar gelecek, diye düşündü. Onu iyileştirmeleri gerekiyordu. Gitmeleri lazımdı.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin