39.Bölüm • Asker Ordusu

Começar do início
                                    

Anahtarın kenarında duran birkaç daktayı itti ve anahtarı eline aldı.

Yerinden doğrulurken fark etti ki uzun elbisesi ona gerçekten zorluk çıkarıyordu. Kıyafet bulma umuduyla pelerini eline alıp dolaplara yöneldi ve hızlıca baktı. Bir sürü kıyafet vardı ve bu kıyafetler ona olmayacaktı, biliyordu. Ama başka çaresi mi vardı? Üstelik bu şekilde üşüyordu.

Katlanmış bir şekilde duran kahverengi, deri üstlüğü kürkün üzerine koydu. Aynı şekilde üstlüğün altındaki siyah deri pantolonu eline aldı. Üzerindeki elbiseyi inanılmaz derece bir hızla ve resmen yırtarak çıkardı ve gelişi güzel savurdu. Üzerine üstlüğü geçirdi. Epey bol, uzun gelmişti fakat umurunda değildi.

Soğuk havaya daha fazla katlanamayan Darya pantolonu da giydi. Pantolon gerçekten uzun gelmişti. Kesilmeye ihtiyacı vardı.

Kemeri pantolona bağladı ve sıkabildiği kadar sıktı. Eğer kemeri takmasaydı, pantolon her an Darya'nın belinden kayıp gidebilirdi.

Bu kadar zamanı gittiği için içten içe kendine kızdı ve giydiği pelerinin cebindeki jambiya'yı çıkardı. Hançeri kınından çekti ve çizmesini kesmemeye özen göstererek pantolonunu paçalarından birkaç parça alıp elleriyle yırttı. Şimdi kesinlikle daha iyiydi. En azından rahatça hareket ediyordu. Bu, kaçmasını kolaylaştırırdı.

Son olarak eğer karşısına Aslan Meşaleleri veya farklı insanlar çıkarsa diye kendini savunması gerekiyordu. Bu yüzden Darya, Pjotr'un dolabının kenarından uzun bir misericorde aldı ve bir yandan pantolonuna takarken bir yandan da kapıya doğru yürümeye başladı.

Anahtarı kapıya takıp döndürdüğünde, kapı keskin bir gıcırdamayla beraber açıldı. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlıyordu. Bu iyiydi. Fakat ortalığa yakıcı bir soğuk hâkimdi

Gözlerini kapatarak temiz havayı içine çekti. Dışarıya sadece o değil, ciğerleri de hasret kalmıştı.

Merdivenleri inme zahmetine girmeden, pek de yüksek olmayan kulübe girişinden atladı. Bu sırada pelerini dalgalandı. Atladığı anda koşarak ormanın arasına girdi. Durdu ve geride bıraktığı kulübeye baktı; içinde baygın yatan Pjotr'u düşündü. Uyanınca onu asla affetmeyeceğini biliyordu. Bunları düşünememek için kendini zorlaması gerekti.

Tekrar koşmak için adımını attığında yakınlara doğru gelen bir sürü adım seslerine kulak kabarttı. İçi ürpertiyle doldu. Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Koşmaktan vazgeçerek yerine sindi ve koca gövdeli ağaçların arasında ilerleyerek, daha çok saklanarak adımların geldiği tarafa gitti. Kalbi gittikçe hızlanıyordu ve boynunda atan nabzının tenine temasını hissedebiliyordu. Tüm kanın boynuna ve yanaklarına hücum ettiğinin, yani yüzünün tıpkı bir domates gibi kızardığının da farkındaydı.

Elinin tersiyle gerginlikten oluşan ensesindeki teri sildi ve ağacın arkasından baktı. Birkaç kişi görünürde oldu. Ardından başkaları... Başkaları ve başkaları...

Gelenler asker ordusuydu.

Savaşçılardı.

Sayıları fazlaydı.

Neden elinde her an atmaya hazırlanan oklar vardı? Neden herkesin eli, kabzayı sıkıca kavramıştı?

Darya ağaca iyice yaslanırken yutkundu ve çenesini kaldırdı. Neler olduğunu anlamak için bilge olmaya gerek yoktu. Lev'in uyandığını biliyordu. Bu orduyu Lev yollamış olmalıydı. Pjotr'u öldürmek için...

Ama elbette Pjotr'un ölmesine izin veremezdi. Her ne kadar berbat bir kız kardeş olsa da Pjotr'un yaptığı gibi Darya da onu koruyacaktı. Ordu, kulübeye daha fazla yakınlaşmadan Pjotr'u buradan götürmesi gerekiyordu.

YÜKSELİŞOnde histórias criam vida. Descubra agora