"ahh" sesim biraz yüksek çıkmıştı. Zack olma olasılığını düşünürken dikkatim dağılmıştı. Önce bir sessizlik oldu. Elimdeki kırıkları yere attım ve ayağa kalktım. Elle toplamaya çalışmak büyük bir hataydı zaten. Birden bir pat sesi daha duyuldu ve yattığımız odanın kapısı açıldı. Belinde havluyla Zack yarı çıplak bir şekilde kapıda belirdi ve göz göze geldik. Kesik sanırım derindi. Kan damlaları elimden damla damla süzülürken bir süre birbirimizle bakıştık. Gözleri elime kaydı ve biraz rengi atsa da odaya geri döndü. İyi görünüyordu. Süpürgeyi bulduğum odaya gittim ve süpürgeyi çıkardım. Fişi takmak için eğildiğimde sırtımda bir el hissettim. Yarı çıplak Zack ! Tam arkamdaydı! Hemen duruşumu düzelttim. Kızardığımı hissedebiliyordum ama hayal gücümü durduramıyordum. Gözlerim omuzlarına kaslarına adonisine kaydı. Çok erkeksiydi! İştah açıcı baklavalarını ve kaslarını tüm detaylarına kadar görmüştüm. Ve sırtındaki dövmeyi. Hayal gücümü engellemek için kafamı iki yana salladım. Kan damlalarını umursamıyordum. Bileğimden tuttu ve koltuğa yanına oturttu. Yanında çanta vardı ve içinden bir şeyler çıkardı.

"Neden yapıyorsun bunu?" dedi normal bir soru sorar gibi. İlk önce anlamadım neden bahsettiğini.

"neyi?" diye sordum. İçeri girmiş dışarı çıkmış geri dönmüş evi toparlamıştım. Ama bunlar benim için problem değildi. Evimde de bunları yapıyordum.

"Bana bunları neden yapıyorsun!?" diye bağırdı. Gözleri gene çökmüştü, hüzünlü bir bakışı vardı. Bakma böyle demek geçti içimden. Çantasından gazlı bezi çıkardı ve elimde kırık parçaları var mı diye kontrol etti. Ağlamaya başlayabilirdim her an çünkü bu hali beni korkutuyordu. Elindeki Baticonu küçük bir pamuğa döktü. Kesiğin olduğu yerde hafifçe gezdirdi ve özenle gazlı bezi kesiğin olduğu yere sardı. Tıp'a isteyerek girdiği ve sevdiği belliydi.

Benimle sanki karşısında bir çocuk varmış gibi ilgilenmesi o kadar hoşuma gitmişti ki. Canımı yakmamak içinde özen gösterir gibiydi. İşi bitince elime baktı ve iyi iş çıkardığını düşünür gibi bakmıştı elime. Bu mesleği çok sevdiği belliydi. O işini yaparken yüzünü izliyordum. Gözaltları hala hafif mordu. İyi uyuduğuna emindim hâlbuki. Kesik olmayan elimi alnına koydum ve ateşini kontrol ettim. Aşağılara bakmamaya özen gösteriyordum çünkü hala belindeki havluyla duruyordu. Bunu düşünmek bile yüzümün kızarmasına yetiyordu. Elimle işi bitince bana sarıldı. Bende ona sarıldım ama bu iyi bir fikir değildi. Bütün sırt kasları elime geliyordu ve hayal gücüm mideme etki ediyordu. Beynimden mideme damlayan zehir gibiydi hayal gücüm. İçten içten öldürüyordu beni. Tuhaf hisler içindeydi midem. Hem ağrıyor kem karıncalanıyor hem kelebekler uçuşuyor. Bana biraz daha sıkı sarıldı ve kokusunu aldım. Deniz gibi kokuyordu.

"Bana ne yapıyorsun?" diye sordu. Neden yaptığımı bulmuştu da ne yaptığımı mı soruyordu yani? Midemden gelen sesle kurtulma fırsatı bulmuştum.

" Kahvaltı yapmalıyız. Üzerinde bir şeyler geçir" dedim kıyafet giymesi gerektiğini hatırlatırken sesim biraz kısılmıştı ve yanaklarım daha çok kızardı. O da yeni fark etmiş gibi şöyle bir üstüne baktı ve koltuktan kalkıp odaya gitti. Bende bu fırsattan yararlanıp kalktım ve kahvaltı masasını kurmaya başladım. Domates salatalıkları keserken Zack geldi ve benim kestiğim yerde duvardaki dolaptan iki bardak almak için uzandı. Evet üstüne bir şeyler giymişti ama şu an bana o kadar yakındı ki kaslarını, vücut sıcaklığını hissediyordum. Bardakları aldı ve Su kaynatıcısının düğmesine basarken

" Çay mı? Kahve mi?"  diye sordu. Kendini toparlamaya çalışıyor gibiydi. Ama daha sağlıklı göründüğü kesindi.

"Çay" dedim ve kestiğim domates ve salatalıkları koymak için bir kase aradım. Bulduğumda ise mükemmel kasenin benden yüksekte olduğunu fark ettim ve kısa boyuma lanet ettim. Bir iki zıpladım ama alamayınca Zack gene o kavurucu yakınlığıyla üzerimden uzanıp kaseyi aldı ve sessizce bana verdi. Kestiklerimi kaseye yerleştirdim ve kahvaltı masasına oturdum. Ekmekten bir parça aldı ve yemeye başladı. Birden bir şaşırmış gibi göründü.

"Evde ekmek kalmadığını sanıyordum" dedi. Çalıştır kafayı dedim kendime. Evden çıktığımı anlamamalıydı. Eğer anlarsa bu sefer gerçek anlamda tutsak olabilirdim.

" Buzluktan çıkardım" dedim. Aklıma gelen en mantıklı şey buydu. Yoktan var ettim diyemezdim ya. İlk önce gözlerini kısıp şöyle bir baktı yüzüme. Ekmeği buzlupa koyma adeti bile olmayabilirdi. Ah ne saçma bir bahaneydi bu böyle. Bende bir şey belli etmemeye çalışarak çayımdan bir yudum alırken gözlerinin içine baktım yalan söylemiyorum dercesine. Sonra yüz ifadesi tekrar değişti. Normale dönmüştü. Gözlerine baktığımda 32 diş gülen bir yüz vardı ve gülüşü parlıyordu. Bir anda kahvaltıma da devam etmeye çalıştığım için yediğim salatalık boğazıma takıldı ve nefes alamaya başladım. Gözleri bana kaydı tam ayağa kalkacaktı 1 dakika işareti yaptım ve çayımdan bir yudum aldım. Daha iyiydim. İyi ki küçük bir ısırık almıştım yoksa bir günde iki tıbbi müdahale bana fazlaydı. Otur işareti yaptım ve yerine oturdu. Konuyu değiştirmek için bir şeyler sorma gereksinimi duydum.

"Eve ne oldu?" diye sordum sorduğum sorunun saçmalığı ve beni köşeye sıkıştırabileceği düşüncesiyle kendime küfürler ediyordum.

"Şiddetli bir deprem. Sen hissetmedin mi?" Diye sordu. Yalan olduğu belliydi. Evi o hale getirebilecek bir deprem olsaydı hiç bir şey olmamış gibi gidip yıkanamazdı en azından. Hem o kadar şiddetli bir deprem olsaydı kesin hissederdim. Hem nasıl bir deprem koltuğa yaslanmış olan yastıkları odanın bir tarafına fırlatır ve kapalı Cd dolabının kapağını açıp Cd'leri dağıtabilirdi ki? 

"Hissetmemişim sanırım. Ne zamandan beri bu evde oturuyorsun?" diye sordum. Konuyu değiştirmeliydim.

"4 yıldır" dedi sakin bir sesle. Düşündüm. 19 yaşında olduğunu söylemişti değil mi eğer 4 yıldır bu evde oturuyorsa 15 yaşında bu eve geldi demektir.  15 yaşına ve tek başına koskoca bir evde diye düşündüm. Kim bilir böyle bir duruma nasıl düşmüştü. Kim bilir ne yaşamıştı da 15 yaşında yalnız başına bir evde kalıyordu. Gerçi bana kalsa bende 14 yaşımda babamın attığı kazıktan sonra evimden uzaklaşırdım ama annem öyle bir yıkılmıştı ki toparlamam gerekiyordu. Gerçi o erkekti sonuçta. Umrunda olmazdı. Yani bilemiyorum.

"Ailen var mı?"diye sordum. Zack'i tanımaya çalışıyordum sonuçta bir süre buradaydım ve sessizlik boğucuydu.

"Var"

"Annen? Baban? Kardeşin?" önce bir şaşırsa da sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etti.

"Var var ve var"

"Kaç kardeşin var?"

"1 kız kardeşim. Bunları neden soruyorsun?"

"Sessizlik boğucu" dedim. Anlayışla baktı ve o da sorular sormaya başladı.

"Senin ailen var mı?"

"Var annem de var babamda ama ben tek çocuğum.Gerçi genetik olarak olmasa da kardeşim var. Ruh kardeşim o. Kim bilir ne kadar merak etmiştir beni" dedim ondan bahsetmek beni üzmüştü çünkü annem ve babamla uğraşırken beni hiç yalnız bırakmamıştı. Hep yanımda olmuştu ve güçlü durabilmemde ve olaylardan etkilenmememdeki etkisi büyüktü.

TutsakWhere stories live. Discover now