55

76.9K 2K 762
                                    

MASAL

''Sanırım bir terslik var.''
Bahar'a katılıyordum. Hale ürkek bir ceylan gibi etrafa bakınıyordu. Onu dinlemek için bekleyen coşkulu kalabalıktan homurtular yükselmeye başladı. Herkesin merak ettiği soruya Bahar cevap bulmaya çalışıyor gibiydi. ''Sözleri mi unuttu ki?'' Bilmediğimi belli edercesine omuz silktim. Gözlerim ellerinden gelenin fazlasını yapan grubu taradı. Sahnenin karanlığına rağmen üstlerindeki aydınlatmalar paniklemiş halleri belli oluyordu. Nasıl paniklemesinlerdi ki? Haftalardır gece gündüz çalıştıkları şey, çöp olmak üzereydi ve nedeniyle ilgili hiçbirinin fikri yok gibi gözüküyordu.
Tekrar gözlerimi Hale'de sabitlediğimde sol tarafta bir yere baktığını fark ettim. Nereye baktığını görmek için parmak uçlarımda yükselip yanımdakilere doğru eğildim. Orada ne olduğunu görmezsem çatlardım. Küfürleri duymazdan geldim. İteklemeye çalışanlara dirsek geçirdim. Üzerlerine daha çok abanırken Hale'nin sesi duyuldu. Şarkının sözleri kulaklarımızı doldurdu. Bir anda içimi gıdıklayan merak, farklılaştı. Işık süzmelerinden yüzünü net göremesem de, sesinin titrekliği ağladığını ya da ağlamak üzere olduğunu belli ediyordu. Sahneye çıkmadan önce bir şey mi olmuştu?
''Asal biraz sinirli gibi,''
Şimdi de Bahar dikkatimi ikizime kaydırttı. Kesinlikle bir şey olmuştu ve belli ki bu Asal ve Hale arasındaydı. Öfkesini bateriden çıkarmak istediğini daha güzel belli edemezdi. Her darbesinde sanki bana vuruyormuş gibi irkildim. Bir süre sonra gitar ve piyano seslerini geride bırakan davul sesi duyuldu ve BOM! Yüksek sesli bir çınlama hoparlörü patlatacak kıvama gelmişti. Birçok kişiyle beraber kulaklarımızı kapattık. Gözlerimi kalabalıklaşan sahneden ayıramıyordum.
''Teknik bir arızadan dolayı, birkaç dakikanızı alacağız. Sonrasında İRONİSTLER tekrar sahnede.''
Arıza da hem fikirdik ama teknik olup olmadığı tartışılırdı. Ayakta dikilen ikizimin yüzünü görmeye çalıştım. Hale'ye doğru olan bakışı kanımın çekilmesine neden oldu. Vücut hareketleri öfkesinden bir gram bile kaybetmediğini gösteriyordu. Beklemediğim bir anda bal surat koşmaya başladı ve sahneyi terk etti. ''Nereye gidiyor?'' Ardından giden Asal kıyamet alametliğini üstlenmiş gibiydi. ''Bir sorun var,'' diyerek Bahar'a döndüm. ''Oraya girmenin bir yolunu bulmalıyız.'' Başını tamam anlamında sallasa da kafasının içinde düşünceler silsilesi geçtiği belliydi. Parmaklarının ucuna yükselip etrafa bakınmaya başladı. Bende sahnede olan biteni takip etmeye çalışıyordum. Baterinin bir kısmı değiştirilmişti. Sahnedeki kalabalık azalırken, sunucu Emre'yle konuşuyordu ama belli ki iç açıcı bir konu değildi.
''Önce bu kalabalıktan çıkalım. İçeri girmenin bir yolunu sonra düşünürüz.''
Kendimi yarmamız gereken kalabalığı incelerken buldum. Gelirken ki işkencenin en az üç kat fazlasını yaşayacaktık. Kalabalığı geçtim, birçoğu zil zurna sarhoş gibi duruyordu ve sarhoş insanlarla uğraşmanın ne kadar zorlayıcı olduğunu acı bir şekilde tecrübe etmiştim. ''Çok kalabalık.'' Beklemediğim bir anda elimi tutan kız ''Elimi bırakma yeter ve sakın durma,'' deyip ilerlemeye başladı.
Alkol, sigara, ter kokuları harmanlanmış bir şekilde, kalabalığın üzerine sis bulutu gibi çökmüştü. Mide bulantım had safhalara ilerlerken yürümekten zorlanıyordum. Sanki insanlar akışkan bir duvardı. Cıva gibi. Bahar'ın yardığı yer saniyeler içinde kapanıyordu ve ben ilerleyebilmek için ufak bir savaş veriyordum. Neden bu kadar küçüktüm ki, ya da diğerleri bu kadar uzun olmak zorunda mıydı?
Söylenen sözlere, edilen küfürlere kulaklarımı kapatmaya çalışsam da, yol bitmedikçe strese giriyordum. En öne geçelim dediğim ana lanet olsun. Çok sıcaktı. Fazla sıcak. Ellerim terledi. Hatta o kadar terledi ki, ara ara Bahar'ın elinden kaydı. Bahar önden ilerleyemediğimizi fark edince, arkalara doğru yöneldi. Ara ara beni kontrol ediyor olması nedense rahatlamamı sağlıyordu.
''Ve karşınızda geçen senelerin birincisi. Karabasan.''
Enesler olmalıydı. Başımı omzumun üzerinden sahneye doğru çevirdim. Önümdeki insan kalabalığından sahneyi tam olarak seçemiyordum ama siyahın asaleti ve beyazın saflığını şovlarında kullandıklarına görebiliyordum. Birkaç insana çarptığımı hissettim. Bahar'ın elimi sıkı sıkı tuttuğunu hissedince önüme döndüm. Gitar ve piyano sesinin ardından yumuşak, ruh okşayıcı sözler kulaklarımızı doldurdu.
''Here comes the rain again
Falling on my head like a memory
Falling on my head like a new emotion ''
Bu Enes'in sesi miydi? Tekrar sahneye döndüm. Mikrofonun önünde duran kişinin ihtişamı nefesimi kesti. Enes her zaman dikkat çekiciydi ama şu anda... O sahne ışıklarının arasında, siyahlara bürünmüş haliyle... Allah'ım sen aklıma mukayyet ol. Kısa bir an duraksayınca Bahar'la ellerimiz koptu. Panikle önüme döndüm ve elini yakalamaya çalıştım ama her şey için çok geçti. Akıntıya kapılmış iki ayrı ağaç dalı gibi birbirimizden ayrıldık. Parmak ucuna çıksam da, ellerini havaya kaldıran insanlardan hiçbir şey göremedim. Ona doğru yürümeye çalışmam olduğum yerde sayıyormuşum gibi hissettiriyordu. Arkadaki kalabalık coşkuyla öne doğru gitmeye çalışıyordu. Sanki dünyaca ünlü bir grup sahne alıyordu. Enes'in egosunun nereden geldiği belliydi. Baya dünya starı muamelesi görüyordu.
''I want to walk in the open wind
I want to talk like lovers do
I want to dive into your ocean
Is it raining with you?''
Sıkışmıştım.
Ne ileri ne de geri gidebiliyordum. Etrafımdaki insan duvarı beni olduğum yere sabitlemişti ve gittikçe nefes almam güçsüzleşiyordu. Bir anda başımdan aşağı dökülen şey, buz gibi bir şey döküldü. Kokusundan bira olduğunu anlamak zor değildi. Ufak bir çığlık attım ama müzik sesi onu yuttu. Hırsla arkamı döndüm. Özür dilemedi. Hayvan! Ben şimdi sana kim olduğumu gösteririm. Aklımda beliren ilk savunmayı çürüten sözler Bahar'a aitti. Beni buradan babamın adamları kurtaramazdı. Enes'in sıradanlığımı izlemekle ilgili cümlesi de aklıma geldiğinde kan beynime sıçradı. Ondan alacağım intikamı üstümü başımı berbat eden, benden kat kat daha büyük duran çocuktan alırcasına okkalı bir tokatı yanağıyla buluşturdum. Parmaklarımın iç kısımlarının acıdığını hissediyordum. Ne olduğunu idrak etmesi zaman alır diye düşündüğüm sarhoş küfür olduğunu düşündüğüm bir şeyler söyledi. Sanırım düşündüğümden ayıktı. Lanet olsun.
'' Talk to me ? like lovers do
Walk with me ? like lovers do
Talk to me ? like lovers do ''
Haykırmaya benzeyen bir ses, yeri göğü inletti. Karanlık kırmızı yansımalarla kaplanınca sahneye baktım. Ortalık alevlendi. Gerçek anlamda alevlendi. Sahneden gökyüzüne doğru alevler yükseldi. Sahne şovları gerçekten büyüleyiciydi. İnsanların coşkusuyla müzik had safhaya yükseldi. Sanırım şarkının patlama noktasına denk gelmiştim. Etrafımdaki herkes böğürüyordu. Beklenen bu muydu bilmiyorum ama korkucu olmaya başladığına emindim.
Birinin kolumdan çekelediğini hissettim. Önce kolumu koparmak istercesine sıkan ele, daha sonra sahibine baktım. Belli ki, sadece küfürlerle iş bitmemişti. Tokadın karşılığını kolumdan çıkarmak istiyordu.
Anlayamadığım bir şeyler söylerken beni sarsmaya başladı. Boştaki elimle adamın elinden kurtulmaya çalıştım ama bırakacak gibi durmuyordu. O zaman bırakmasını sağlayacak bir şeyler yapmalıydım. Kolumun acısına odaklanmadan ardı ardına birkaç tekme savurdum. Neyse ki bir tanesi istediğim yere isabet etti. Acıyla inleyen adam kolumu bıraktı ve öne doğru eğilip ayak bileğini tuttu. Fırsattan istifade kaçmaya yeltendim ama kalabalıktan çok fazla uzaklaşamadım. Kafamdaki bere bir anda çekildi. İlk aklıma gelen Asal oldu. Gerisin geri döndüğümde adamın elinde olduğunu gördüm. Başına takmak üzere olduğunu düşündüğüm anda ileriye doğru atladım. Zaten berenin üzerine dökülen bira yüzünden Asal'a hesap vermek zorundaydım. Birde başkasının kafasına geçtiğini açıklamakla uğraşamazdım. Zıplayıp çocuğun kafasından bereyi çektim ama son anda ucunu yakaladı. ''Bıraksana mal!'' Bereye yaptığımız işkence yüzünden battal boy olmuştu. Daha fazla zorlarsa yırtılacaktı. Aklıma gelen fikirle bereyi çekiştirmeyi bıraktım. Adama doğru yaklaştım ve ikizimin kıymetlisini tutan elini yakaladığım gibi ısırdım. Acıyla bağırırken bereyi bıraktı ama ben ısırmayı bırakmadım. Etinden et kopana kadar da bırakmaya niyetim yoktu. Bir anda saçlarım kavrandı. En nefret ettiğim şey saçımın çekilmesiydi ve şu anda bunu yapan ölüm fermanını imzalamıştı. Savaş çağrısı gibi bir çığlık attım. Bağıra bağıra ayaklarının üzerinde tepinmeye başladım.
Rahat hareket ettiğimi fark ettiğimde bir çemberin ortasında olduğumuzu gördüm. İnsanlar etrafımızdan kaçmış, sahneyi izlemeyi bırakıp bize dönmüşlerdi. Allah'ım bu hayvan yüzünden bunca insana rezil olmuştum.
Bizi ayırmaya çalışan birkaç kişi sayesinde saçlarımı kurtardım ama hırsımı alamamıştım. Çıngar çıkartarak adama saldırmaya devam ettim. Saç diplerim zonkladıkça daha sert tekme savuruyordum. Birinin belimden kavradığını hissetmemle tekmelerimin uçan cinsine dönüşmesi bir oldu. Beklemediğim bir anda kendimi havada buldum. Attığım çığlık benim gibi havada asılı kaldı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken eller üzerinde kaydığımı fark ettim. Daha önce izlediğim konserlerde ve filmlerde gördüğüm sahneyi yaşadığıma inanamıyordum. Sanki dünyaca ünlü bir rock yıldızıydım. Hani şu gitarıyla kalabalığın üzerine atlayıp, sörf yapar gibi kaya kaya dolaşan cinslerinden. Tabi bu düşünceler sadece saniyelikti. Çünkü kalabalık beni, şarkısını böğüre böğüre söyleyen asıl yıldıza doğru sürüklüyordu. Kalbim daha önce çarpmadığı kadar hızlı çarpmaya başladı. Baskılamaya çalıştığım duygularım her şeyin önüne geçiyordu. Benim bile...
Enes daha önce görmediğim kadar sinirliydi. Belki bu sadece sahnenin etkisiydi. Şarkıya bir ruh katmak için böyle bakmak zorundaydı. Emin değildim ama bu hali fazlasıyla korkutucuydu. Şarkısını en ufak sekmeye uğratmadan söylüyordu. Gözleri sabit bir noktadaydı. Bulunduğum konumdan fırsat bulabildiğim an, nereye baktığını görebilmek için başımı geriye doğru çevirdim. Az önceki kaosun olduğu yere denk gelen bakışları kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Tekrar önüme döndüm. Sahnenin dibine gelmiştim. Enes'in bana bakması değil, uzattığı el dudaklarımın aralanmasına neden oldu. O an kafama bir şeyler dank etti. Beni o ortamdan çekip çıkaran Enes olabilir miydi?
Elini tutmamı işaret edercesine parmaklarını kıpırdattı. Ürkekçe uzattığım eli, hiç bırakmayacakmış gibi kavradı ve beni sahneye doğru çekti. Sendeledim. Dengemi bulmam bir dengesiz sayesinde oldu.
Beni kendine o kadar yakın tutuyordu ki, aramızdan rüzgar bile geçmeye cüret edemezdi. Biraz daha sıkarsa da ciğerlerime oksijen uğramayacaktı. Hoş, aşık olunası kokusu varken oksijene kim ihtiyaç duyardı ki...
Kulaklarımdan başıma bir ağrı demeti yükseldi. Bunun nedeni dibimde avazı çıktığı kadar bağıran Enes olabilirdi. Ya da arkadaki enstrümanların kendine has sesleri. Emin olduğum tek şey bu ortamın aşağıdakinden çok daha gürültülü olmasıydı.
Gözlerimi az önce bulunduğum yerde dolaştırdım. Açıklık kapandığı için o hayvanın tam olarak hangi noktada olduğunu kestiremiyordum. O sırada fark ettiğim şey, bir panik dalgasının damarlarımda dolaşmasına neden oldu. Tüm yüzler bana dönüktü ve şu anda bize bakıyorlardı. Allah'ım! Bu kadar insanın odak noktası olmak istemiyordum. Hale'nin neden tutuk kaldığını şimdi anlıyordum.
Hale...
Kahretsin, bal suratı bulmalıydım. O an bulunduğum yere göz gezdirdim. Yes be! Kaçıp gitmek istediğim yer, aslında tam da bulunmayı amaçladığım yerdi. Biraz olaylı başlasa da, havalı bir bitiş olmuştu. Şimdi bir tek sahnenin arkasına geçmek kalmıştı. Onun içinde her zaman beni sarmasını hayal ettiğim kollardan ayrılmalıydım. Kahretsin. Ellerimi Enes'le aramıza koyup biraz olsun belimdeki kolunu gevşetmeye çalıştım. Beni daha sıkı tuttu. Gözlerini seyircilerden bana doğru çevirdi. Sesi ilk andaki gibi çıkmaya başlamıştı.
Olabildiğine yumuşak, iç titreten, kollarının arasında eriyip gitmeme neden olan...
''Here comes the rain again ''
Şarkıyı yavaşça bitirdi ve o an akıl almaz bir sevinç nidası yükseldi. İnsanlar gerçekten bu grubu seviyordu. Bu senenin de kazananı az çok belliydi. Ansızın bir hafifleme geldi. Dakikalardır uğraştığım şeyi yapan Enes, benden ayrıldı ama tam olarak değil. Eli, belimden bileğime kaydı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan beni çekiştirmeye başladı. Resmen peşinden giderken bayrak gibi sallanıyordum. Sahne arkasına gittiğimizi fark ettiğimde ayak diremeyi bıraktım. Hatta adımlarımı öyle hızlı atıyordum ki, Enes'i sürükleyen artık bendim. Tabi ki belli bir yere kadar.
Sahne arkasına girdiğimiz an evrendeki tüm ışıklardan sıyrıldık. İlk an zifiri zindan gelen yerin, gözlerim alışmaya başlayınca loş ışıklarla kaplı bir asma kat olduğunu fark ettim. Gözlerim radar gibi etrafı taramaya başladı. Bu yüzden az daha merdivenlerden yuvarlanacaktım. Ayaklarıma sürekli kablolar takılıyor, Enes'in güçlü elleri sayesinde düşmekten son anda kurtuluyordum. Dar alanda kısa adrenalinler yaşarken çevremi kontrol etmeye devam ettim. Bizimkilerden en ufak bir iz yoktu. Hoş, yürüdükçe yaşam belirtileri de azalmaya başlamıştı. Sesler daha katlanılabilir seviyeye inmiş, bu sefer de başımın içindeki zonklama en yüksek levele ulaşmıştı.
Bir anda yüzümü yalayıp geçen havayla ürperdim. Aslında bunun nedeni hava değildi. Neden dışarı çıkmıştık? Eğer dışarı çıkmamız gerekiyorsa, neden bu ıssızlığı tercih etmiştik? Önüm arkam sağım solum sobe der gibi etrafı hızlı hızlı kontrol ettim. Açık havada daha rahat nefes almam gerekirken anca aldığım nefesi paniğime hediye ediyordum. Bileğimi kurtarmaya çalıştım ama Enes'in elleri o kadar büyüktü ki, neredeyse bileğimle beraber elimi de kavrayacaktı. Koluna doğru birkaç kez vurdum. Bana mısın demedi. Onun bu sessiz halleri, bu ortamla birleşince, paniğimi korkunun gölgesinde yok ediyordu. Bağırsam birileri beni duyar mıydı? Sanki gittikçe güvenli noktadan uzaklaşıyordum. Bir şeyler yapmalıydım.
Ama ne?
Aniden Enes olduğu yerde durdu ve bana doğru döndü. Üzerime doğru attığı birkaç adımdan, geriye doğru sendelememle kurtuldum ama o bana doğru gelmeye devam etti. Gözlerinde anlam veremediğim duygu karmaşası yaşanıyordu. Öfke bariz belliydi ama sanki yanına bir tutam endişe, biraz da mutluluk eklenmişti. Hatta birazda... İntikam.
''Ne yaptığını sanıyorsun?''
Bu soruyu benim soruyor olmam gerekmez miydi? Üzerime doğru gelmeye devam etti. Gerisin geri yürürken sırtım soğuk bir zemine çarptı. Kaçamak bakışımla daha fazla kaçamayacağımı anladım. Duvar ve Enes arasında sıkışıp kalmıştım.
''O adama tokat attıktan sonra çekip gideceğini mi sandın?''
Ne yani, ben bile kendimi göremezken o kalabalığın içinde beni mi fark etmişti? O yüzden mi bu kadar sinirli gözüküyordu. Belki de ona istediği şeyi vermediğim içindi tüm bu öfkesi... Daha fazla yaklaşmasını engellemek için kollarımı göğsümün üzerinde bağladım ama söylediğim cümleden sonra bu daha çok meydan okuyan bir tavır gibi duruyordu.
''Sıradanlığımı izleyememiş olmak, canını sıkmış olmalı. ''
Ufak bir tıslama sesi, Enes'in dudakları arasından firar etti. Gülmüş müydü o? Hem de küstah bir biçimde... ''Sıradanlığını yeterince gördüm ufaklık.'' En baştan beri beni mi izliyordu yani? ''Sıradan olmamak için etrafındaki insanlarla nasıl dans ettiğini, bilmediğin şarkılara eşlik etmeye çalıştığını, sağa sola gülücükler saçıp kendine parti kızı imajı verdiğini fazlasıyla izledim.'' Artık kenetlenmiş kollarım, Enes'in kaslı göğsüne baskı uyguluyordu. Bu hareketim bile onu durdurmadıysa ne durduracaktı? Tekme, tokat? ''Ama benim bahsettiğim sıradanlık o değildi. Bir sorun olduğunda soyadını kullanmadan nasıl çözeceğini görmek istemiştim. Gördüm de... Sen soyadını kullanmaya devam et.''
Gözlerimi tehditkar bir biçimde kıstım. Üzerime bir bardak biranın dökülmesini Enes yapmış olamazdı değil mi? Yok canım... O sadece fırsat kollayan bir fırsatçıydı. Sırf bu an için pusuya yatmıştı. Pis çakal.
''Çünkü soyadın olmadan hayatta kalamayacaksın gibi duruyor.''
Gözlerim daha da kısıldı. Tamam, belki ilk etapta korkmuştum ama o çocuğa karşı büyük bir cesaret uygulamıştım. Gayette sorunun üstesinden geldim. Acaba beni neresiyle izlemişti? ''Eğer beni tam olarak izleseydin-''
''Seni tam olarak izledim ufaklık.'' Cümleleri ağzıma tıkması yetmiyormuş gibi hala söylediklerini diretiyordu. ''Soyadın sana cesaret veriyor. O olmadan her zaman tereddüt ediyorsun.'' Her kapıyı açan bir soyadın varsa, tabi ki kullanırsın. Neden aptallık yapıp verilen nimeti elimin tersiyle iteyim ki... Eminim onunda soyadı... Bir dakika, kendini cesur sanan bay çok bilmiş, soyadı bir cacık olmadığı için mi cesur olmuştu yani? Yaptığı her hareket cesaret örneğiydi ha? Cesur olduğumu kanıtlamak için onun gibi mi davranmalıydım?
''O olmadan bir hiç-'' derken sözcükleri ağzına tıkmak için onun taktiğini uyguladım. Al sana cesaret! Omuzlarına tutunup parmak ucuna çıktım ve konuşurken onu gafil avladım. Dudakları dudaklarımla buluştuğu an, elimin altındaki kasları daha da sertleşti. Gerilmişti. Hem de yay gibi. Böyle bir adımın gelmesini beklemediği her halinden belliydi. Belki de her zamanki gibi o bu adımı atmak istiyordu. Hazırlıksız yakalanmıştı. Gözlerimi bir saniye bile ondan ayırmadım. Beni sorgulayan bakışları saniyelikti. Onu takip eden şey ise; ihtirastı. Dudaklarıma yumuşak ve hareketsiz dokunuşu, sertleşti. Dillerimiz kendi arasında bir savaşa tutulmuş gibiydi. İniltiler, mırıltılar eşliğindeki hızlı ve baştan çıkarıcı bir savaş.
Ağzımın içinde bira tadı dolanıyordu. Başımı döndüren şey bu olabilir miydi? Parmak uçlarımda durmak bacaklarımı zorlamaya başladı ama Enes beni kendine sabitleyerek yükümün büyük bir kısmını kendi üzerine aldı. Bir anlık deli cesaretim kıvılcım gibi sönmüştü. Ben ne yapıyordum? Neden Enes'i öpmüştüm? Neden hala öpmeye devam ediyordum? Allah'ım bedenimde dolaşan bu his beni korkutuyordu. Elim ayağım titriyor, heyecandan kalbim Asal'ın bateriye vuruşu gibi çarpıyordu. İç güdüsel olarak elimi ensesine götürdüm. Parmaklarım deri ceketinin hizasındaki saçlarına dokundu. Hafifçe inledi. Zevk pırıltıları saniyeler içinde göz bebeklerine yerleşti. Bu garip bir güven duygusu vermişti. Onu etkileyebildiğimi bilmek hoşuma gitmişti.
Gülümsedim.
Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. Gülümsemişti.
Kendine olan güveni isyan yayıyordu. Bedeni bedenimi bir arzu yumruğu gibi baskılıyordu. Beynimde çakan sinyaller bunun yanlış olduğunu vurguluyordu. Başlatan sen olduğuna göre, bitiren de sen olabilirsin diyordu. Fakat bitirmek isteyip istemediğimle ilgili hiçbir ipucu vermiyorlardı.
Hayatımda yaşadığım en güzel tecrübeydi. Diğerleri tecrübe sayılmazdı. Bu sefer av değil, avcı olduğum için belki de zevk alıyordum. Bir daha böyle bir an yaşar mıydım bilmiyordum. Sonuna kadar tadını çıkarmak istediğimi fark ettim. Sinir uçlarıma, her nefesime hücum eden, gittikçe artan arzunun altına gömdüm mantığımı ve aşık olduğum adama tamamen teslim oldum.
Kalçamı okşayan elinden, boynumdakini fark etmemiştim. Elini belimin altına doğru kaydırdı ve kalçamdan da destek alarak beni havaya kaldırdı. Sanki bu işte profesyonelmişim gibi bacaklarımı beline doladım. Kasıklarıma elektrik akımı gönderen sertliği hissetmek, içimde yoğun bir zevk dalgası yarattı. Verdiği heyecana kapılmıştım. Ara ara nefesim kesilse de durmak istemiyordum.
Enes'in dudakları boynuma kaydı. Bir vampir edasıyla dişlediği yer sızlarken daha önce duymadığım bir ses dudaklarımın arasından kaçtı. Sanırım zevk iniltisi bu oluyordu. Enes'in bir eli göğsümün üzerinde dolaşıyordu. Daha çok ucunda. Sertleşmişler miydi? O yüzden mi böylesine tetikliyordu duygularımı. Yavaşça boynumdan gerdanıma doğru kayan adamla başımı geriye doğru attım. Sırtımın yay gibi gerildiğini hissediyordum. Düşmemi engelleyen şeyse dolanmış bacaklarımdan daha çok sırtımdaki büyük eldi. Enes göğüslerime kaydıkça az önce duyduğum ses daha da şehvetli hale geldi. Aklım uçmak üzereyken derinlerden bir ses yükseldi.
''Ve bu senenin şampiyonu açıklamaya geldi sıra! Hazır mıyız?!''
Sözler kırbaç etkisi yaratmıştı. İrkildim. Aklım eski berraklığına kavuşurken nerede olduğumuzu hatırladım. Etrafı kolaçan ederken Enes'i ittim. Biri bizi görmüş müydü? Nefes nefese olan çocuğa bakmayı reddettim. Eminim ne yaptığımı sorguluyordu. Kucağından inmeye çalıştım. O sırada, uzaklarda görür gibi olduğum kişileri vicdanımın bir oyunu sandım. Az önce yaşadığım zevk bana halüsinasyon gösteriyor olmalıydı ama bu kadar gerçek olması normal miydi?
''Baba...''
Duyduğum sesler ne kadar derinden gelirse gelsin bizimkilere aitti. Gözlerim fal taşı gibi büyüdü. Panik ve endişe, kardeş kardeşe bedenime sızdı. Babam buradaysa, adamları da buradaydı. Eminim saniyeler içinde meydanın etrafını saracaklardı. Allah'ım kaçmam gerekiyordu. Kaçmak için hamle yaptığım an, beni yakalayan tekrar sevdiğim adamdı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kafasının karışmış olduğunu gördüm. Ona olanları açıklayacak vaktim yoktu. Birinin bizi görmesi an meselesiydi. Gitmek için yaptığım hamle yine hüsranla sonuçlandı. Sanırım bir açıklama yapmadan da Enes'in beni bırakmaya niyeti yoktu. ''Babam...'' deyip oldukları tarafa doğru baktım. ''Babamlar burada. Gitmem gerek.'' Enes'te az önce baktığım yere doğru başını çevirdi. Bana döndüğündeki çatık kaşlar pek hayra alamet durmuyordu.
''Bu senenin şampiyonu... Tıpkı diğer yıllarda olduğu gibi... Karabasan Grubu!''
Ortalık mahşer yerine dönmüş olmalıydı. Alkışlar, ıslıklar, bağırışlar... Enes'i kendimden uzaklaştırmaya çalışırken ''Bak. Siz kazanmışsınız.'' dedim. ''Sahneye çıkman lazım.''
Hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine baktı. Dilinden kelimeler dökülmese de bir şeyler düşündüğü çok belliydi. ''Bırak beni gideyim. Birazdan babamın adamlarından biri buralarda dolaşmaya başlar. '' Garip bir şekilde beni bırakmasını istemiyordum. Az önce yaşadığım duygu karnavalı benim için unutulmayacak bir andı ama bu hislerden sonra babamlarla yüzleşmeye hazır olduğumu sanmıyordum.
Enes yine hiçbir açıklama yapmadan beni çekiştirmeye başladı. Gittiği yönün babamları gördüğüm taraf olmaması içimi rahatlatsa da, ailemi tanıyordum. Asalların yanında olmadığımı fark ettikleri an, bu alanı didik didik ettireceklerdi. Enes'le yakalanma fikri de pek sağlıklı gelmiyordu. Allah'ım ikimizin de başı derde girmek üzereydi.
''Karabasan grubunu sahneye bekliyoruz!''
''Enes seni ça-''
''Umurumda değil.'' Ağzımın beş karış açılmasına neden olan şey, cümlemin yarıda kalması değil. Yarıda bırakan şeydi. Senelerdir bu yarışmaya katılıyordu. Artık 1. Olmaktan bıkmış mıydı? Şu ana kadar olanları göz önünde bulundurursak, o hırsı bıkmanın desteklediğini sanmıyordum. O zaman şu andaki tavrının açıklaması neydi? Tüm o arzusu kazanana kadar mıydı? Demek ki az önceki yaşadıklarımıza devam etsek, alacağını alsa, beni de kenara fırlatıp atacaktı.
Düşüncelerimin verdiği acı, ok gibi saplandı kalbime. Pişmanlık ufak iğneler gibi batıp çıkıyordu ruhuma. Gözlerime hücum eden yaşların altında kalmış gibi hissettim. Karşı koymak istiyordum ama öylesine kırılmıştım ki, o gücü kendimde hissetmiyordum. Yine kanmıştım. Onunda en azından benim gibi hissettiğini düşünen aklıma sıçayım! Neden bu seferin farklı olduğuna inandırmıştım ki kendimi...
İlk ben öptüğüm için mi? Karşılığını fazlasıyla aldığım için mi?
Allah benim belamı versin.
Enes omzunun üzerinden beni kontrol etti. Duraksadı ve olduğu yerde bana doğru döndü. ''Hey,'' Neredeyse yüzümü kaplayan ellerini yanaklarıma yerleştirdikten sonra gözyaşlarımı saklamak için eğdiğim başımı kaldırdı. ''Korkma, yakalanmana izin vermeyeceğim.'' Parmaklarıyla yanaklarımdan süzülen yaşları silmeye çalıştı ama o kadar hızlı düşüyorlardı ki, sanki gözlerim sağanak bir yağmura tutulmuştu. Yaptığın suç ne kadar büyük olursa, vicdan azabın o kadar sarsıyordu belli ki...
''Tabi yaşlarının hızını ayaklarına verirsen. Hadi yürü.''
Başımı iki yana sallarken Enes'in ellerinden kurtuldum. ''Neden senin dediklerini yapmak zorundayım.'' Burnumu çektim. ''Neden beni istediğin yerlere sürükleyip duruyorsun.'' Akan gözyaşlarımı ellerimin tersiyle sildim. ''Seninle hiçbir yere gitmek istemiyorum.'' Enes'e bakmayı reddettim ama söylediği şeyle daha fazla direnemedim.
''Ama ben seninle gidebilmek için, her şeyi elimin tersiyle itiyorum. Aylardır uğraştığım yarışmayı bile...''
Gözyaşlarım donup kaldı. Sanki gözlerimi ağırlaştırdı. Kirpiklerimi bile kırpmadan Enes'e bakmamı başka bir şey açıklayamıyordu. Benim için yarışmayı bile... Yani... Tüm düşüncelerim, aklımdan geçen tüm o şeyler, şu anda göz yaşlarımın sebepleri şeytanın kulağıma fısıldadığı bir oyun muydu?
Benden hoşlanıyor muydu?
Benden hoşlanıyordu.
''O yüzden istesen de istemesen de benimle gelmek zorundasın. Yürü.''

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin