06.02.2006
En son kapının çaldığını yazmışım, o olayın üstünde kocaman üç gün geçti.
Karneleri aldım ama kocaman dememin sebebi başka.
Aylardır tek düze giden hayatım aniden değişti desem yeridir.
Hani birçok rastlantı eseri hayatıma giren Eren vardı ya, hah işte onlar tesadüf değilmiş. Babam ve onun annesi arasında bir iş antlaşması yapılmış ve onlarda alel acele buraya taşınmışlar. Vay anasını dedim, olaya bak. Tabi bizim Eren oralı bile olup bana bir şey anlatmamıştı. Neden bir şey demediğini merak etmiyor değilim aslında, ama kurcalamamaya karar verdim.
Eren garip bir çocuk oldukça yumuşak huylu, çekingen ve yarası olan birine beniyor. Saçları dipten kahverengi olarak başlıyor, sonra uçlarına doğru sararıyor. Çekici bir görüntüsü var aslında, konuştuğunda birçok konudan sohbet edebiliyoruz. O kadar bilgili ve kültürlü ki, bende onun kadar bilmek izlemek ve okumak istiyorum. Bende iyi şeylere yol açtığı kesin.
Bir gün geldiğinde rock müzikten bahsediyor, bir başka gün klasik müziğe geçiş yapmış oluyor, bir an animelere ilgiliyken bir an ise Marvel evreninden bahsediyor oluyoruz. Bu nedenle kafam hep dolu oluyor. Sanem ve Buğra'yı düşünmeden yapabiliyorum, nefes almaya başladım sanki. Eren iyi ki geldi, dedim.
Bugün mesela pencereden Sanem ve Buğra'nın gidişini kontrol etmedim hızla aşağı indim. Eren'in beklediğini biliyordum ve garip bir şekilde hemen gidip sohbet etmek istiyordum. Sonra onları gördüm, ele ele. Buğra yine gözlerinin içine bakıyordu, yine ne kadar sevdiğini gösteriyordu Sanem'e. Ama o, oralı bile değildi, sanki ruhu çekilmiş gibiydi, kafasının içinde başka düşünceleri olduğu belliydi.
Buğra bana böyle baksa ne hissederdim diye düşündüm bir an. Sadece birkaç saniye bana ölürmüş gibi baksa, ne yapardım? Bu kadar sevilmek nasıl bir şeydi acaba? Mesela bende Buğra'yı küçüklüğümden beri seviyordum, nefes alış-veriş hızını bile bilirdim, hasta olduğunda ballı süt istediğini, hala deli gibi Tom ve Jerry izlediğini ya da en sevdiği kitabın Harry Potter ve Azkaban Tutsağı olduğunu.
Ama hiç bu kadar sevilememiştim. Mesela, aylar oluyordu konuşmamıştık. Bendim ya ben, 4 yaşından beri arkadaşlarıydım. Hadi Sanem'i boşverdim ama ya Buğra... Onu o kadar çok sevmiştim ki Allah'ım, o kadar çok ki... Sevmese bile en yakın arkadaşıydım, insan bi' kere aramaz, nasılsın demez miydi?
Onlar olmadan nefes alamadığımı en iyi Buğra bilirdi. Bağımlıydım onlara, başka arkadaşım da yoktu. Her şeyimi onlarla yapardım. Sınıftakiler Sanem benimle iletişimi kestiğinden beri yapmadığını bırakmamıştı. Hiç mi içi sızlamazdı be insanın?
Sızlamıyormuş demek ki.
Onun için herkese hakettiği değeri vermek gerekiyordu, çok iyi anlamıştım. Etim derimden ayrılsa da, nefessiz de kalsam bir daha onlarla dost olmayacaktım. Asla.
Okulda biyoloji dersinde sınıftaki kızlardan biri bilerek meyve suyu kutusunu üzerime düşürdü ve beyaz gömleğime birkaç damla aktı. Renginden vişne suyu olduğunu anladığımda iyice sinirlendim. Vişne suyu dökülmesi demek, asla çıkmayacağı anlamına geliyordu. Yani bir gömlek çöpe gidecekti.
"Ah, çok üzgünüm," dedi en yapmacık ses tonuyla. "Birden düşürüverdim."
Sonra gülümseyerek Sanem'in yanına gidip göz kırptığında daha fazla dayanamadım ve yerimden kalktığım gibi kızın beline tekme attım. Beklemediği bir hareket olduğu için yere kapaklandı. Hırsla arkasını dönüp bana baktığında yüzündeki şaşkınlığı okuyabiliyordum. Ona daha fazla bakmadan gidip Sanem'in sırasının önünde durdum.
O da hafif bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ama ona baktığımda garip bir şeyle karşılaştım. Gözlerinde gördüğüm ifadeler benim yıllardır arkadaşımda olan ifadeler değildi. Hiç bu sinsi bakışını bilmezdim mesela yada ne bileyim zarar vermek isteyen o öfke izlerini.
İnanamayarak ona baktım. Söylemesine gerek yoktu. Sınıftakileri onun zehirlediğini artık biliyordum, bana karşı kışkırttığını ve bundan zevk aldığını.
Söylemesine gerek yoktu. Biliyordum, o benim çocukluğumun yarısıydı. Nasıl bilmezdim ki?
"Neden?" diyebildim sadece.
Aylardır ilk kez onunla konuşuyordum. Garip geliyordu, eskiden nefes almak kadar doğal olan durum, şimdi nasıl bu hale gelebilmişti?
Bana baktı mavi güzel gözleriyle, yıllardır kendi yansımamı gördüğüm gözlerde yaban duruyordum artık. Bana garip bir ifadeyle bakmayı sürdürdü. Neyi sorduğumu anlamıştı, hep anlardı. "Haketmiştin."
Tek kelimelik soruma tek kelimelik bir cevap vermişti.
Dostluğumuz, çocukluğumuz tek bir kelimeyle son bulmuştu.
Eğer bana birkaç dakika önceye kadar en yakın arkadaşımı sorsaydınız, her şeye rağmen Sanem'in adını söylerdim. Ama şimdi size vereceğim isim koca bir sessizlik olur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal Bilyeleri
Short StoryAllah der ki: "Kimi benden çok seversen, onu senden alırım," ve ekler:"Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım." mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur... Aklın şaşar, dostun...