4. Bölüm

14.9K 1.4K 531
                                    

Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤


"Aşık olunacak çok insan var da, aşık kalınacak olanı zor bulunuyor."

 Cemal Süreya

***

"İyiki doğdunuz öğretmenim."

Gel de sevme şu çocukları değil mi? Öğretmenler gününü doğum günü olarak anlayıp iyiki doğdun diyen ufaklıklar nasıl sevilmez? Birde bunun üzerine o yarım ve tatlı konuşmaları eklenince daha bir sevilesi oluyorlar.

"Ece'ciğim bugün benim doğum günüm değil. Bugün öğretmenler günü, o nedenle öğretmenler günün kutlu olsun öğretmenim desen daha doğru olur."

Düşünceli düşünceli yüzüme baktı. Sarı saçları iki yandan toplanmıştı. Tıpkı minik bir tavşan gibiydi. 

"Ama ben o kadar uzun şeyi aklımda tutamam ki Ertuğrul öğretmenim."

Genelde çocuklar ismimi söylemekte uzun süre zorlanırlar. Adımın öz kardeşlerim tarafından ne şekillere sokulduğunu hatırlıyorsunuzdur. Onlar kesinlikle sinir bozucu ancak çocuklar ismimi karıştırıp farklı şeyler söylediklerinde epeyce eğlenebiliyorum. Ertutul mu dersiniz, Ertul mu dersiniz. Birkaç kez deneyip sonra omzunu silkip oflayan mı dersiniz. Bizde çok versiyon var. 

Siz en iyisi 'Ne kadar da çocuklar tarafından zor öğrenebilen ismi olan bir öğretmen.' deyin benim için.

"Tamam o zaman bu seferlik iyiki doğdun diyebilirsin. Ama doğum günümü unutma tamam mı? O zamanda isterim bu kutlamadan," dediğimde hevesli bir şekilde başını salladı. Yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına attı. "Öğretmenim sizin doğum gününüz gelsin ben kocamaan pasta yaparım ki size," dedi, minicik ellerini kocaman açarak. "Geçen gün teyzemle bir pasta yaptık, o bana öğretti. Bende size yaparım çünkü siz benim öğretmenimsiniz. Çocuklar öğretmenlerine pasta yapabilirler."

Şu an, şu dakika insan evladı olan dişilerin konuşma özelliklerinin kesinlikle küçüklükten, hatta anne karnından itibaren başladığını düşünmeye başladım. Gerçekten bir insan bu kadar konuşabiliyorsa bu özelliğin onun yaratılışında olması gerekiyor. Gerçi Irmak ve Nehir'den yeterince idmanlıyım ancak yine de bu beni şaşırtabiliyor. 

"Teyzemle çilekli pasta yapmıştık ama siz hangisini seviyorsanız size istediğinizi yaparız öğretmenim," dediğinde atladığım kısma geri geldim. Bana her 'teyze' lafı seni hatırlatıyor moduna geçmiştim. Tabi bizim mahalledeki teyzeleri görünce aklıma Leyla falan gelmiyor. O kadar da değil beyler. 

"Ben her pastayı sevebilirim, biliyorsun çok yemek yerim," Böyle söyleyince ellerini ağzına götürüp güldü. "Hatta bana bu eller pasta yapacaksa o elleri bile yiyebilirim," deyip Ece'yi gıdıklamaya başladım. Aslında doğru düzgün gıdıkladım bile sayılmaz. Ben dokunmadan gülmeye başlamıştı.

Sonra bana soruyorlar, "Ertuğrul bu çocuklar seni yormuyor mu? Gencecik çocuksun erkenden yaşlanacaksın," diye. Hepimiz bir gün yaşlanacağız zaten ama benim yaşlanırken geçirdiğim hayat çok farklı olacak. Zaten elimizde sayılı anlar varken bu anları güzel olabilecek şeyler için geçirmek değil midir hayat? 

Öğretmenler gününü hep sevmişimdir. İlkokulda da öğretmenlerime çiçek alıp onların gözünde sınıftaki diğer erkeklerden daha öne geçerdim. Bu beni havaya sokup sınıftaki erkekleri kızdırırdı. Ben güzel düşüncelerle çiçek alırken onlar bana 'Çıkışta görüşürüz,' ayarı yapıyorlardı. Bu çıkışta görüşürüz olayı da biz erkeklerin yaratılışında olan bir şeydi. Gün içerisinde ayar çekip çıkışta 'Vay kardeşim,' modunda eve dönmeyi çok severdik. Tabi gerçekten çıkışta görüşenler de oluyordu. Ben genelde kavgayı ayıran, belki bir iki tekme yiyip, suçum olmasa da müdürden 'Oğlum siz kafayı mı yediniz niye kavga ediyorsunuz?' laflarını işitendim. Görüyorsunuz bu ülkede kavga ayırmak da suç. Kurunun yanında cayır cayır yanıyoruz. Ayıptır. 

Bir Leyla HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin