31.12.2005
Yılbaşı.
Yıllardır Sanem ve Buğra ile beraber geçirirdim bu zamanı. Yıllardır, tombala oynardık, hediye alırdık, ışıkları söndürüp açardık.
Geçen sana kalp ağrısına ne iyi gelir demiştim hatırladın mı?
Kalp ağrısına ne iyi gelir bilmiyorum, ama ne iyi gelmez biliyorum.
Ağlamak hiç iyi gelmiyor.
Dün onları sinemada gördüğümden beri ağlıyorum. Gözlerim şişti, annemden gizlemek için, film izledim ve çok duygusaldı, dedim. Anneme hayatta ilk kez yalan söyledim. Ama günlerdir Sanem ve Buğra'dan bahsetmediğim ve eve gelmedikleri için bir sorun olduğunu biliyor.
Sorun olduğunu bildiği için yemeklerde yüzümü inceliyor, en sevdiğim ayakkabıyı almış kış için. Normalde yapmazdı ama moralim düzelsin diye yaptığını biliyorum.
Beni aramadılar, Molly.
Bekledim, Allah şahit ya saatlerce bekledim. Buğra gelir en azından dedim, küçükken bir kere hasta olmuştu. İçimizde ilk su çiçeğini çıkaran oydu. Her yanı sarı lekelerle doluydu. Sanem korkudan yanına yaklaşamamıştı, Buğra o kadar üzülmüştü ki... Ona yalnız olmadığını göstermek için sarı keçeli kalemle tüm vücudumu yara varmış gibi tek tek işaretlemiştim. Beni gördüğünde kahkahalarla gülmüştü.
Mutlu olduğu için, onu güldürebildiğim için öylesine sevindim ki, bütün gece düşmüş dişlerimle beraber gülmüştüm. Mutlu olmam için gülmesi yeterliydi.
Ben vardım yanında, Sanem her kovuşunda yanında ben vardım.
Hem üzdüğünde onu ben tamamlardım.
İçim bomboşken tamamlamaya gelmemesi berbat bir his ve ben bunu sana kelimelerle tanımlayamam. Kafamı yastığın altına sokup ağlamak istiyorum, avazım çıktığı kadar bağırarak ağlamak...
Gece yarısına gelirken ışığı kapatıp açanları görmek için cama yaklaştığım da birini gördüm, hayır iki kişiyi. Buğra ve Sanem'i. Karanlıktı. Kopkoyuydu hava ve ağırdı. Ciğerlerime yapışmış çıkmıyor gibiydi.
Buğra hafifçe eğilip Sanem'i öptü.
Öptü.
Sendeledim.
Işıklar hızlıca kapanıp açılırken sendeledim.
Çocukluğum ayaklarımın altından kayarken sendeledim.
Tutunacak ne vardı diye düşündüm. Sendelememek için yaşamak için neye tutunurdum?
Tutanamadım.
Düştüğümde bir şeye çarptım ve kırıldı. Annem ve babam koşarak yanıma geldiğinde hala hafifçe aralanmış perdeye ve cama bakıyordum. Dışarıdaki kişileri.
Bana yabancı gelen kişileri. Sanki hayatımdan öylece gelmiş ve gitmiş kişileri.
Annem sarılıp, "Neyin var?" dedi. "Neden ağlıyorsun, Mine?"
Ağladığımın farkında bile değildim. Annem endişeli gözlerle bana bakınca ona döndüm ve donmuş bir şekilde yüzüne baktım.
Ağlamaklı bir hali vardı. Elini yüzüme koydu. "Canın çok mu yandı?" diye sordu.
Düşmemi mi kastediyordu yoksa hissettiğim acıdan mı bahsediyordu, bilmiyordum. Ama birinin aylardır bunu sormasına ihtiyacım vardı.
"Canın yandı mı?"
Sadece üç kelime.
Ama o kadar ağır bir anlam taşıyordu ki...
Çenemin kasıldığını hissettim anneme bakarken. Canın çok mu yandı?
Bu kelimeleri o kadar süredir bekliyordum ki, çenem titremeye başladı. Gözlerim dolmuştu bile. Sendelerken kime tutunacağımı bulmuştum. "Anne," deyip ona sarılırken beni sımsıkı sarmaladı. Önce sessizce ağlamaya başladım, sonra farkında olmadan bağırarak ağladığımı farkettim.
Çok canım yandı, anne.
Çok fazla.
Şimdi bunu nasıl geçiririm, bilmiyorum.
Ama yanımda olduğun için minnettarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal Bilyeleri
Short StoryAllah der ki: "Kimi benden çok seversen, onu senden alırım," ve ekler:"Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım." mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur... Aklın şaşar, dostun...