1a.

308 116 31
                                    


"Haydi gidelim, Boris. Yeterince oyalandık."

Genç adamın durmaya niyeti yoktu. Krallık'ın artıklarıyla yaşamaktan usanmıştı ve bambaşka bir hayat için biraz daha sabretmesi gerekiyordu. Bu defa onlar benden artakalanlarla yetinecek, diye geçirdi içinden. Öfkeliydi. Hızlı hareket ediyordu ancak en ufak bir telaş belirtisi yoktu üzerinde. Yıllardır Zargaeth denen, Krallık'ın yanı başında olup da kraliyet nimetlerinin en uzağında yer alan ve kimsesizlerin, dilencilerin, azılı katillerin yuvası olan kokuşmuş bir çöplükte bir başına hayatta kalmayı başarabildiği için baskıya alışkındı.

Bütün gece kararlı bir şekilde taş bloklara vurmaya devam etmişti ve şimdi yalnızca bir tane daha kalmıştı önünde. Kırdığı her lahitin içinden birbirinden farklı fakat aynı ölçüde iç bulandırıcı bir küf kokusu yükseliyordu burnuna doğru. Birkaç dakika bu çirkin kokunun etkisinden kurtulmak için bekliyor, ardından mezarın içini yokladıktan sonra aradığı altınları bulamayınca bir diğerine geçiyordu.

Yeniden işe koyulmadan önce biraz daha temiz hava almak için tepedeki deliğin altına geçtiğinde, Jill'in yüzündeki tedirgin ifadenin ardında aydınlanmakta olan gökyüzünü gördü. Gecikmişti. Jill bir kez daha umutsuzca "Gözcülere yakalanacağız. Sen şansını denedin, Boris." dedi. Olgun yüzündeki çizgiler bile yalvarır gibiydi. Ancak Boris buna aldırmayıp yalnızca burnunu çekmekle karşılık verince, Jill bütünüyle kontrolünü yitirerek bağırmaya başladı:
"Lanet olsun! Burası Zargaeth değil, seni serseri! Burada Krallık'ın sözü geçer, bunu anlıyor musun? Sana diyorum! Binlerce kılıç tutan adamı gösteriş ve riyakarlık yönetiyor. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun." Duraksadı. Çıkardığı gürültünün farkına varınca içini bir rahatsızlık hissi kapladı. Ardından biraz daha sakinleşerek devam etti:
"Bak, lanet mezarında hiçbir şey yok. Ama acele etmezsen öğreneceğin çok şey var. Haydi Boris! Eğer şimdi çıkmazsan tek başıma giderim. Beni duydun mu?"

Boris tepkisiz bir şekilde Jill'in küfürlerini dinlemişti. Ancak gideceğini duyunca ceplerini karıştırdı ve mezar odasında bulduğu altınlardan birini çıkararak yukarı fırlattı. "Mezarlar boş değil. Burada çok daha fazlası var. Bana güven, Jill. Bu son mezar... Ve ardından gidiyoruz, tamam mı?"

Jill hiçbir şey söylemeden altını incelemeye devam ediyordu. Daha önce de özensizce işlenmiş, kaba motiflerle dolu altınlar görmüştü. Özellikle Dwailon madenlerinden çıkan altın ve gümüş sikkeler için bu, genel bir kural olarak görülebilirdi. Ancak bu altında daha farklı bir şeyler vardı. Havada yakaladığı anda midesinden yükselen bir korku hissine kapılmıştı. Üzerindeki işaretler kaba olmanın ötesinde adeta tehditkardı. Belli belirsiz bir sesle "Peki.." diyebildi yalnızca.

Boris, Jill'in hissettiklerini -hatta daha fazlasını- mezar odasına girdiği ilk andan beri hissettiğinden ona aldırmadı ve işini tamamlamak üzere geri döndü.

Son lahit diğerlerinden çok daha gösterişliydi. Fakat aynı ölçüde soğuk ve ürpertici bir görünümü olduğundan uzak durmuştu bu mezardan. Sanki yabani çizgilerinin verdiği korkunç -ama soylu- görünümünün ötesinde, insanın içine işleyen, benliğinin en kuytu köşesinde saklı duran en masum duygularına ve bir başınalığına erişmeye çalışan, madde ve yaşamdan azade başka bir "şey" daha vardı orada. Bir de kılıçlar... Lahitin üzeri asimetrik biçimde yerleştirilmiş(ya da saplanmış, bunu anlaması imkansızdı) yarı gömülü kılıçlarla doluydu. Kılıçların kabzalarında, Boris'in daha önce ne Krallık'taki ne de Krallık'ın ötesinden kaçakçılar veya gezginler aracılığıyla getirilmiş eşyalarda görmediği armalar bulunmaktaydı.

Sonunda Garyalı korsanlardan aldığı çekiç ve çivisiyle yeniden işe koyulduğunda hiçbir şeye aldırmayarak yalnızca altınları düşünmeye başlamıştı. Boğumlu, siyah çelikten çiviyi lahitin kapağının alt tarafına yerleştirdi ve vurmaya başladı. Ancak metal, taşa işlemiyordu. Küçük bir iz bile açamamıştı. Yeniden denedi. Daha güçlü vurmaya başladı. Fakat sonuç aynıydı. Çekiç çiviyle buluştuğu sırada ortaya çıkan metalik ses lahite ulaştığı anda yok oluyor, geriye yalnızca ilk sesin silik bir yankısı kalıyordu. Tam soluklanmak için durduğu esnada yukarıdan, uzaklardan gelen boru seslerini işitti. Sesleri tanımıştı. Jill de tanımıştı:
"Vadiye iniyorlar. Haydi evlat!"

ESGALDORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin