§39§

14.6K 1.7K 438
                                    

"Duydum ki dünyada kendi yerini bulmaya çalışırken biraz tehlikeye düşmüşsün."

***


"Akrabalık durumu söz konusu olmadığından, onu sizin evinizde bıraka-"

"O benim torunum." dedi Edward doktora elindeki fotoğrafları göstererek. Bunlar küçük Ellis ve kendisinin fotoğraflarıydı. "Evet kan bağımız yok ama, yinede o benim torunum. Ve uyandığında gözlerini sıradan bir hastane odası yerine kendi evinde açması bence onun için çok daha iyi olacak. İsterseniz her gün kontrol etmeye gelebilirsiniz." Edward konuşmasını yaptıktan sonra  doktor başını salladı. "Peki madem. Ama çok dikkatli olun."

Aniden değişen kararla Ellis hastane yerine Frank's House'a taşınıyordu.

Jungkook içinde kıpıran heyecanla Ellis'in odasına taşınmasını izledi. Ellis bir zamanlar ona ait olan odaya geri dönüyordu.

Onlar eve geri döner dönmez, mahallede dedikodular başlamıştı bile. Ellis Frank'in yaşıyor olduğu gerçeği hızlıca yayılıyordu.

"Kim? Brad'in küçük kızı mı?"

"O ölmemiş miydi?"

"Bunca zamana dek nasıl yaşadı?"

"Bizim Avery'nin kızı yaşıyor muymuş?"

"Onu Bay Edward mı bulmuş?"

"Kazada ölmüş olması gerekiyordu."

"Neden öldü demişler?"

İnsanlar ambulans ekiplerinin evden uzaklaşmasını izlerken konuşmaya devam ediyordu.

Brandon Frank, adamları ve işbirlikcisi olan doktor göz altına alınmıştı. Polis herkesin ifadesini aldıktan sonra gitti.

"Vay be." dedi Cameron derin bir nefes vererek. "Demek hayalet kız evine geri döndü ha?" dedi yatakta yatan Ellis'e bakarken. Herkes yatağın etrafına toplanmıştı.

"Sizce uyanacak mı?" dedi Claire onun elini tutarak.

Edward, "Uyanmak zorunda. Bu saatten sonra ölürse onu diğer tarfta rahat bırakmam." dediğinde herkes kıkır kıkır gülmüştü.

"Pekala. Her şey yoluna girdiğine göre biraz dinlensek iyi olur." Yoongi esneyerek Claire'in elini çekiştirip odadan çıktı. Cameron Jungkook'un omzuna pat pat vurup kolunu Heilin'in omzuna atarak Yoongi ve Claire'in peşinden gitti.

Edward Ellis'in saçlarını okşarken gülümsedi. "Onun velayetini üzerime alacağım."

Jungkook kaşlarını kaldırarak ona baktı.

"Akraba olarak kimsesi yok biliyorsun. Tutunacak bir dalı olmak zorunda."

Jungkook başını salladı. "Haklısın."

Edward odadan çıktığında baş başa kalmışlardı.

Jungkook oturduğu koltuktan kalkıp yatağın kenarına oturdu. "Ne zaman uyanacaksın?" kızın incecik elini kendi elleri arasına alıp öptü.

"Bunu hissettim."

Jungkook irkilerek arkasını döndüğünde, her zaman görmeye alışık olduğu Ellis'i gördü. Kendi elini tutuyordu.

"Bana ilk dokunduğun anı, hiç olmadığı kadar gerçek hissettim. Sanki yıllardır kimse bana o şekilde dokunmamış gibi. Büyük babamın saçımı okşayışını hatırlıyorum. Tıpkı küçükkenki gibiydi."

Jungkook şaşkınca bir ona bir de önünde yatan bedene baktı. Kâbusundaki görüntüler aklını doldurmaya başladığında yutkundu ve başını sağa sola salladı.

"Bedenine geri dön. Uyanmak zorundasın. "

"Bu o kadar basit değil." Ellis gözlerini kendi bedeni üzerinde gezdirirken umutsuzca derin bir nefes verdi. "Sen bir astral seyahat yolcusu olduğumu söyledikten sonra defalarca kez bedenime dönüp uyanmaya çalıştım. Ama bedenim artık sanki beni istemiyor gibi, hiçbir çabama tepki vermiyor."

"Komadaki insanların ilgiye ihtiyacı olduğunu duymuştum. Yani sürekli seninle konuşmamız, yanında olup varlığımızı ispatlamamız gerekiyor. Sen yıllar boyunca kimsenin ilgisi olmadan ölü gibi yaşadın, bu yüzden uyanmana etken olacak hiç bir şey olmadı. Çünkü boşlukta gibiydin ve uyanmanı isteyen kimse yoktu. Seninle konuşan, saçını okşayan kimse...Sadece sağlık durumunu kontrol eden doktor ve belki hizmetliler dışında sana dokunan hiç kimse yoktu. Amcanın tek istediği kendi çıkarıydı. Bunun dışında sana özel bir ilgisi yoktu, sevgisi de yoktu. Aksine muhtemelen senden nefret ediyordu. Ayrıca sürekli astral seyahat halinde olduğun için bedenin varlığını unutmaya başladı. Gittikçe zayıflıyor ve solgun düşüyorsun. Bu yüzden bedenine bir daha astral seyahate çıkmamak üzere geri dönmen gerek."

Ellis gözlerini yere indirdi. "Yani eğer bedenimden uzun bir süre ayrılmazsam, ve siz benimle yeterince ilgilenirseniz.. Gerçekten uyanabileceğimi mi düşünüyorsun?"

Jungkook gülümseyerek başını salladı. Aynen öyle."

"Fakat.." Ellis Jungkook'un tam önünde durdu. "Eğer bedenime döner ve artık hiç astral seyahate çıkmazsam.. O zaman bu hiç konuşamayacağımız anlamına geliyor."

Jungkook ayağa kalkıp ellerini onun omuzlarına koydu. Ellis onun gözlerine bakarken derin bir nefes alarak konuştu.

"Önünde iki seçenek var. Ya bedenine geri dönüp, bir süre benimle konuşmamayı göze alarak uyanmayı bekleyeceksin, ya da bedenin güçsüz düşüp ölene dek bir ruh gibi ortalıkta dolanmaya devam edeceksin. Sence hangisi daha iyi bir seçenek?"

Ellis gözlerini tekrar yere indirdi. "Sanırım haklısın.. Ama ya hiç uyanamazsam? Ya uyanmam çok uzun sürerse?"

"Seni sonsuza dek beklerim."

Ellis şaşkınca Jungkook'a baktığında, gözlerinin ciddiyetle ışıldadığını gördü.

"Uyandığımda seni evlenmiş ve çocukların olmuş bir şekilde bulursam hepinizi bıçaklayarak öldürürüm." Ellis alayla gözlerini kısarak ona bakarken Jungkook sırıttı.

"Kendi çocuklarını ve kocanı bıçaklamak isteyeceğini pek sanmıyorum."

Jungkook'un bu dediğiyle Ellis donakalmıştı. Şaşkınca ona bakarken yüzünün yandığını hissetti.

Jungkook yere bakarak kıkırdadı ve elini kızın kızarmış yanağına koydu. "Seni bekleyeceğim. Sadece sabretmemiz gerek. Ayrıca sen benimle konuşamasan da, ben seninle konuşacağım ve beni duyacaksın. Diğerlerini de. Herkes senin için dua ediyor. Kendine inan ve uyan."

Ellis onun kahverengi gözlerinde kaybolurken başını yavaşça salladı. "Teşekkür ederim Jeon. Her şey için."

Birbirlerine sıkıca sarılırken Ellis başını boynuna gömdü. Kokusunu almak istiyordu, ama bunu yapabilmek için kendi bedenine ihtiyacı vardı. Bu haldeyken tek yapabildiği şey dokunmaktı. Eğer bunu da yapamasaydı sanırım çıldırırdı.

Jungkook onun alnına bir öpücük kondurdu ve yüzünü avuçlayıp gülümsedi. "Artık gitmelisin. Merak etme hep yanında olacağım. Umutsuzluğa kapılma ve bedenine güç kazandırmak için hızlıca iyileş."

Ellis başını sallayıp burukça gülümsedi. Uyanma ihtimali ona az gelse de Jungkook'un ses tonu bile onu umutlandırmaya yetiyordu.

"Gitmeden önce söylemek istediğim bir şey var. Eğer uyanamazsam falan-"

"Bu şekilde konuşmak yok."

Jungkook onu uyardığında Ellis hafifçe gülümsedi ve gözlerine bakarak kalbinden geçen o iki kelimeyi söyledi.

"Seni seviyorum."

• The Carpet Π Jeon Jungkook •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin