Kırmızı Cüce

22 1 0
                                    


İnsanlığın ilk uzay macerasına çıktığı zamandan beri ne kadar zaman geçtiği bilinmiyordu. Ama olayları ve zamanı kaydetmeyi bir amaç edinen bir ırk için unutmak büyük bir olaydı. Bunun gerçekleşmesi için; ya bir dönüm noktası yaşadıklarını ve topladıkları bütün tarihi veriyi kaybettiklerini; ya da hesaplanması çok zor bir zamanın geçmesi anlamına geliyordu. İki türlü de zaman kavramının yıpratıcı etkisinin belirsizliklere ve hesaplanamaz durumlara neden olduğudur.

Bu olaylar ve belirsizlik içinde adı daha insanlık tarihi veri tabanında yer bulamamış yada unutulmuş bir galakside, yüksek radyasyon bulutu tarafından çevrelenmiş küçük bir yıldız sistemi bulunmaktaydı. Bu radyasyon bulutu o kadar geniş ve o kadar güçlüdür ki içine giren kişi ne kadar iyi korunursa korunsun radyasyon zehirlenmesi sonucu saniyeler içinde kan kusmaya, saç dökülmesine ve vücudundaki bütün moleküllerin bozulmasına yol açacaktı. Buna rağmen bulutunun merkezinde bulunan yıldız sistemine biraz bile radyasyon sızmıyordu.

Yıldız sisteminin merkezideki kırmızı cüce yıldızın etrafında dönen on iki gezegen bulunmaktaydı. Ve bu gezegenlerden sadece dördünün üstünde yaşayan canlılar bulunmakta ve bu oran bilinen hiç bir galakside bu kadar yüksek değildi.

Bu gezegenlerden beşinci sırada bulunan ve yeşil üzerine beyaz desenli bir görünüşü olan gezegenin adı Lucion'du. Buraya ilk gelenler tarafından Dünyalaştırılmıştı. Bunun ne zaman yapıldığı bilinmemekteydi. Ama şu an üzerinde on bine yaklaşan sayıda bir insan topluluğu bulunuyordu.

İnsanlık bu yıldız sisteminde mahsur kaldığından beri yaklaşık iki bin yıl geçmişti. Bu iki bin yıl içinde gelişen teknolojilerine rağmen hala diğer yıldızlarda yaşayan insanlarla iletişime geçememişlerdi. Bunun iki nedeni bulunuyordu. Birincisi yıldız sistemini saran radyasyon bulutu, diğeri ise altıncı gezegende yaşayan vahşi ırk Druklardı. Bu ırkın yok etme ve istila etme güdüleri fazla olduğundan barış görüşmeleri şimdiye kadar başarılı olmadı. Bunun bir nedeni de Drukların teknolojik olarak üstün olmalarıydı. Bütün yıldız sistemine hükmedecek kadar güçlü bir teknolojileri vardı. Ama hakimiyetlerinin önündeki tek engel iki bin yıl önce ilk gelen insanların kurduğu Gezegen Savunma Sistemiydi (GSS). Bu yüzden Lucion'u işgal edemiyorlardı.

Druk dışında yıldız sisteminin dördüncü ve tek mavi gezegeni Meermin'de yaşayan sakin ve sessiz bir ırk vardı. Onlar kendilerini ne olarak çağırıyorlar bilinmemesine rağmen, insanlar onlara Vertrapt diyordu. Bu ırk gezegenleri gibi mavi tene sahiplerdi ve yapısal olarak kulakları ve ses telleri bulunmuyordu. İletişimi boyunlarında ve alnının ortasında bulunan his reseptörleri sayesinde sağlıyorlardı.

Bin yıl önce Druklar, Meermin'i işgal edip sömürgesi haline getirmişti. Vertraptlar sömürge durumunda yaşamaktan memnun olmadıklarından insanlarla gizli iş birliği içindelerdi. Bu birliktelik, vertraptların pasif bir yapıda olmalarından sadece bilgi alışverişini ve Lucion'da bulunmayan malzemelerin el altından teminini sağlıyordu. Vertraptların oluşturduğu iletişim ağı sayesinde sürekli iletişim durumundaydılar.

Birkaç gün önce Vertraptlar, insanlara "acil" başlığıyla bir mesaj yolladılar. Druklar, Meermin'in uydusunun etrafında dönen GSS'yi yok etmeyi başarmışlardı.

Bu mesaj insanlar üzerinde şok etkisi yaratmıştı. Artık Druklardan korunacak yöntemleri kalmamıştı. Yarım milyara yaklaşan Druk karşısında hem teknolojik olarak hem de sayı olarak yetersizlerdi. Pasif olan Vertraptlarında onlara yardım etmeyecekleri ortadaydı. Bu durum yüzünden toplanan yöneticiler acil olarak bir operasyon yapma kararı aldılar. Bu hem durumu anlamalarını hem de yapabilirlerse bu tehlikeyi bertaraf etmeyi sağlayacaktı.

Gezegenin kuzey kutup dairesi sınırında bulunan ve en yüksek noktası 7000 metre olan Witte Kroon sıradağları, kutup dairesini boydan boya bir taç gibi sarıyordu. Bu tacın zümrüt yeşili gibi duran merkezindeki büyük platoda, büyük bir araştırma enstitü bulunuyordu.

Bu araştırma enstitüsünün önünde üstündeki kalın montuna rağmen titreyen ve bütün gücüyle sırt çantasına sarılan bir kız duruyordu. Şapkasının altından çıkan uzun sarı saçları ve rüzgar yüzünden kıstığı mavi renkli gözleriyle tanrıçaları kıskandıracak bir güzelliği vardı. Beklemekten ve son bir kaç yılda yaşadığı şeylerden kaynaklanan mutsuzluğu ve ümitsizliği saklamaya çalıştığı her halinden belliydi.

Yedi yıl önce enstitüye geldiğinde büyük umutları vardı. Araştırması için düşündüğü bütün fikirlere çok güveniyordu ve bir çok profesörü bu şekilde etkilemişti. Ama bu zaman zarfında fikirlerinin hepsinin çöp kadar değersiz olduğu ortaya çıkmıştı. Hayatı boyuncu en büyük emeli olan insanlığı bu yıldız sisteminden ve Druk tehditinden kurtarma fikri de boşa gitmişti. Gerçi son yaşanan olaylar olmasa hala araştırmasının başında ve kahraman olma planlarına sıkı sıkıya sarılmış olurdu ama görev en üstten gelmişti.

Araştırma ve yok etme görevine seçildiğini öğrendiğinde şok olmuştu. Ama biraz sakinleştikten sonra neden onu seçtiklerini anlayabiliyordu. Öncelikle teknolojik bilgisi diğer yaşıtlarına göre çok üstündü. Ama son yıllarda elle tutulur bir gelişim sağlayamadığı için onun gözden çıkarılabilir kişi yapmıştı. Ama bunların dışında asıl sebebini sisle kaplı dağların arasında sarı parıltıyı görünce anladı. Bu parıltı Meermin yapımı ve Sarı Balık lakaplı uzay mekiğiydi. Lucion'da bu aracı kullanabilen iki kişiden biriydi ve büyük ihtimalle yedek pilot olarak seçilmişti.

LucionWhere stories live. Discover now