O karlı kış gününde Tanrı'nın bile ismini anımsamayacağı ormanda nasıl süründüğümü hatırlıyorum. Tan ağırmaktaydı, kül rengi gökyüzü kendini çok yıkanmaktan solmuş bir perdenin beyazına bırakıyordu.
DELILAH LEWIS'IN KAYBOLUŞUNDAN BİR AY ÖNCE
Eefje Lindström kucağında göğsüne sımsıkı bastırmış olduğu defter ve kalemiyle kalabalığın arasında zıplamaktaydı. Amacı uzun bir zamandır idolü olan Komutan Lewis'i görmekti heyhat ki boyu buna izin vermiyordu. Önünde duran, boyları oldukça uzun olduğu halde bir de topuklu giymiş gazetecilere sinirlenerek zıplama işine mola verdi. Zaten yanında duran iri yarı bir başka erkek gazeteci de ona zıplamalarından rahatsız olmuşçasına bakıyordu. Eefje dişlerini gıcırdattı ve kafasını defterine bastırdı.
Lisesiyle beraber bu aptal karargaha gelmesinin tek sebebinin şu an bulunduğu basın toplantısı olduğu halde burayı hiç böyle hayal etmemişti. Kafasında sandalyeler, oturan, not tutan, sırayla konuşan insanlar vardı. Gerçekte olanlar ise saydıklarının tam tersiydi. Kucağında defter tutan tek kişi de kendisiydi. İnsanların ellerinde telefonlar, kameralar ve çeşitli ses kayıt cihazları yer almaktaydı. Artık Delilah Lewis'e soru sormayı geçin, tek istediği en azından onu rahatça görebilmek olmuştu. İnsanların homurdanmalarına sebep olarak onları ittirip yürümeye başladı, boş bir alan bulunca da parmaklarının ucuna dikildi.
Nafileydi.
Flaşlar insanı kör edercesine patlıyordu. Eefje, Lewis'in gazetecilere doğrudan bakabilmesine hayret etmişti. Belki de taktığı gözlükte özel bir koruma vardı. Veyahut yıllar, onu alıştırmıştı.
"Her gece devriyelere çıkmak zor olmuyor mu?"
"Aslına bakarsanız ben sadece acil durum devriyelerine çıkıyorum. Evet." Parmağıyla el kaldıran başka bir gazeteciyi gösterdi. Lewis sırayla ilerlemeye çalıştığı halde her kafadan çıkan farklı sesler dinmemekte kararlıydı.
"Şehrin güvenliğini yeterli buluyor musunuz?"
"Evet, lakin biz insanız ve küçük bir fanusun içine kapanıp kalamayız. Önümüzdeki beş yıl içerisinde temizlediğimiz alanlara doğru kalkanı genişleteceğiz ve kalkanın dışında çalışan madencilerimize daha da güvenli bir alan sağlayacağız." Bu cevabı yeni fısıldaşmalara sebep olmuştu. Sorular hep bir ağızdan yükseldi:
"Kalkanı genişletirken savunmasız kalmayacak mıyız?
"Temizlemekten kastınız bütün canlıları öldürmek midir?"
"Bu askeriye tarafından mı yoksa hükümet tarafından planlanmış bir karar mı?"
"İkinci bir er Gina vakası yaşanacak mı?"
Lewis elini havaya kaldırdı. "Sayın gazeteci arkadaşlarım, projeyle ilgili merakınızı anlıyorum. Ama basın toplantısını burada sonlandırmak zorundayım zira süremizin sonuna geldik." Homurdanan gazetecilere gülümsedi. "Bir sonraki toplantımızda görüşmek üzere..." Gazetecilerin bitmek bilmeyen soruları eşliğinde merdivenlerden indi ve basın odasını terk etti. Eefje kolunu kaldırıp saatine baktı. Bitirmesi gerekenden on dakika önce bitirmişti. Acil bir işi mi çıkmıştı? Sorulardan biri onu rahatsız mı etmişti?
Bunu kabullenmek istemiyordu, lakin dün akşamdan beri düşlediği, heyecanla beklediği basın toplantısı çok sıkıcı geçmişti. Lavabonun yolunu tuttu. Daha sonrasında da arkadaşlarına katılsa iyi olacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anksiyete
FantasyAnksiyete: Gerilme durumu, sıkıntıların başlangıcı. Her türlü boğulma hissi veren duygunun evi. Kalp ağrıması, öyle ki kalbin sürekli ağlayan bir birey olması ve olduğu bedeni terk etmek istercesine çarpması. Dünya, yanmış ve küllerinden tekrar doğ...