•35• "Kuzey Dağları"

33.2K 2.9K 967
                                    

Sessizlik, uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar ürkütücüydü. Lucas gitmişti, hem de Aegnor olarak, hiçbirimizin tahmin edemeyeceği bir şekilde ve bir anda. Benim ise aklımdan geçenler belliydi. Lucas'ın kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyordum. O kötü biri olamazdı, Boreas gibi olamazdı. Ancak hala açıklayamadığı şeylerin neler olduğunu, niye gittiğini, neden konuşmadığını delicesine merak ediyordum. En tehlikeli duygulardan biri olan merak, her saniye beynimi daha da çok kemiriyordu. Neden gitmişti? Bilmek istesem de bilemezdim, çünkü o artık yoktu.

Benim aklımdan geçenlerin bunlar olması ne yazık ki diğerlerinin düşüncelerini okumamı sağlayamıyordu. Lucas'a bir ihanetkar gözüyle bakmalarını istemesem de hiçbir kelime edemiyordum. Bu sessizlik beni ürkütüyordu. Olduğumuz yerde öylesine oturuyorduk. Kimse kimseyle konuşmuyor, birbirine bakmıyordu, ben hariç. Herkesin yüzüne dakikalarca bakıp ne düşündüklerini anlamaya çalışıyordum ama bu nafile bir çabaydı.

Zamanımızın daraldığı gerçeğini artık umursamıyordum çünkü geriye tükenecek bir vakit kalmamıştı. Zaman dolmuştu. Efsanevi yaratıklar bizi öldürebilmek için -yani arkadaşlarımı- neresi olduğunu bilmediğim bir yerden yola çıkıyordu. Hepsi yavaş yavaş bizi buluyordu. En önemlisi, ya da benim en korktuğum, dinozorların hiçbir şey oluşuydu. Efsanevi yaratıklar denilince onlarca şey sıralayabilirdim. Ejderhalar, periler, deniz kızları, kanatlı birtakım yaratıklar, elfler, cüceler... Sayamadıklarım da cabasıydı. Üstelik bir de bunlara Dünya'daki yaratıklar, yeraltının kötücül ruhları da eklenecekti. Kulağa hiç hoş gelmiyordu.

Lucas keşke geri dönseydi. Keşke bizim yanımızdan ayrılmak yerine tüm bildiklerini anlatsa, yardımcı olsaydı. Neden kaçmıştı ki? Onu engelleyen bir şeyler olmalıydı. Bu, kendisinin ölümü olamazdı. O kendi ölümünü pek de önemseyecek türden biri değildi. Belki de içimizden birinin hayatını etkileyecekti sözleri. Ya da çok daha başka kişilerin hayatını.

"Burada böyle duracak mıyız bütün gün?" dedi sonunda Cerelia. Bu sessizliğe daha fazla tahammül edememiş olmalıydı.

Dan dalgın bakışlarını toparlayıp "Haklı," dedi, "yola devam etmeliyiz."

"Şu sözleri duymaktan bıktım artık." dedi Jessie, ani bir girişimle. Sesi hırçın ama kısıktı.

"Yeter! Tamam mı? Yoruldum ben artık. Hiçbir yere gitmek istemiyorum. Kimseyle savaşmak istemiyorum. Burada olduğum yerde duracağım! Kim ya da ne geliyorsa gelsin, ölüp kurtulurum işte!"

"Jessie, saçmalama." dedim.

Sözlerime devam edecektim ki "Saçmalamıyorum ben!" diye bağırdı. Bir tür travma ya da sinir krizi geçiriyor olmalıydı. Susmakta karar kıldım.

İşte bu yüzden Dominic'le duygusal bir şeyler yaşamayı denemekten kaçıyordum. Jessie'nin Lucas'a bağlandığı gibi ona bağlanmak, aşık olmak istemiyordum. Ya Aegnor Dominic olsaydı ve ben çoktan ona aşık olmuş olsaydım? O zaman duygusal anlamda tıpkı Jessie gibi ani bir çöküş yaşardım. Benim onun gibi ölmek istiyorum deme şansım yoktu. Her şeyi bırakıp burada kalacağım diyemezdim. Aurorayı başlatması gereken kişi bendim, söz konusu sadece kendi hayatım değildi. Benim yüzümden diğerlerinin ölmesine göz yumamazdım. Keşke bunun farkında olan kişi yalnızca ben olmasaydım.

Lydia, Jessie'yi sakinleştirmeye çalıştı. Yanına gidip ben de aynısını denedim. Bir süre sonra sakinleşse de durumu iyi görünmüyordu.

*

Jessie'yi uzun denilebilecek bir süre zarfı boyunca yola çıkmak için ikna etmeye çalışmıştık. Sonunda kendisini toparlayabilmiş, yola çıkmayı kabul etmişti. Yine de bu ana kadar sürekli ağladığından dolayı gözleri kıpkırmızı olmuş, gözaltları şişmişti.

AURORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin