Uç Mezarları Açan

2K 177 36
                                    

Mağaradan ayrıldıktan sonra Kian, hislerindeki belli belirsiz artışı fark etmeye başladı. Gözünü ve kollarının çevresindeki damarlarında koca bir düzensizlik hakimdi. Ormandaki yaratıklar ondan uzaklaşıyordu sanki.

Vücudundan yayılan dengesiz büyü esansı, çoğunlukla üçüncü seviyenin çeşitli aşamalarında gidip gelse de aniden parlayan ya da Kian'ın içini parçalayarak azalan aşırı kararsız bir duruma sahipti.

"Aniden bu seviyede güç artışı yaşamak, damarlarım hazır değildi muhtemelen."

Kian hızlıca sorununu dile getirse de aklına uygun bir çözüm gelmiyordu.

Şu an yapabileceği en iyi şeyin ormanın dışına koşmak olduğuna karar vermesinin ardından bir gariplik olduğunu fark edene kadar koştu.

"Bir şeyler ters." Dedi sık ağaç dallarından birini kopartırken. "Şimdiye ormanın seyrek kısımlarına ulaşmış olmalıydım ama sanki ağaçlar daha da sıklaşmış gibi geliyor. "
Bir uluma sesi duydu arkasından, onu birkaç kükreme takip etti. İstemsiz bir şekilde kendini sık ağaçların arasına attı. Koşmaya devam ederken bir uluma duyuldu tekrar sonra bir de kükreme. Her yarım saatte bir bu tekrar etmeye başladı, sonra zaman aralığı kısaldı. En sonunda aralıksız hayvan çığlıkları gelmeye başladı.

Arkasında beliren siluetleri gördüğünde bedeninde akan bütün ruh gücünü ayaklarına topladı. Hemen ardından belindeki keseden ufak bir şişe çıkardı. "Çeviklik iksiri, başlangıç seviyesi bir iksir. Umarım işe yarar. Henüz deneme fırsatım olmadı." Şişeyi ağzına kadar kaplayan kahverengi sıvıyı tek seferde içti.

Yüzünü ekşitti, "İğrenç."

Gölgeler belirginleşti iyice. Kian, ayaklarının altında yaşanan patlamanın acısını hissetti ilk önce. En sonunda acı rahatlatıcı bir hisse döndü. İleriye doğru atıldığında uçuyormuş gibi hissetti kendini. ''Bu... Bu muhteşem! Teşekkür ederim Üstat Wayna!'' 

Her ne kadar başlangıç seviyesinde de olsa çeviklik iksirinin etkisi azımsanamayacak kadar harikaydı. Üstüne üçüncü seviye savaşçının sahip olduğu ruh gücünün de katkısıyla bir çita ile yarışabilecek seviyeye geldiğini hissetmişti Kian. 

Saniyeler içinde siluetler tekrar gözden kayboldu. Ardından ulumalar seyrekleşti ve zamanla tamamen yok oldu.

Adımlarını durduğunda hiç bilmediği bir çayırlıkta buldu Kian kendini. Ortasına küçük bir kulübe kondurulmuş bir çayırlık çok da geniş sayılmazdı. Kulübenin kapısı kısmen açıktı, içeriden bir kızıla çalan sarı bir parıltı dışarıya fırlamaya çalışıyordu. 

''Gelebilirsin!'' dedi yaşlı bir ses. ''Seni bekliyorum.'' 

Kian birkaç saniyelik tereddütle ne yapması gerektiğini düşündü. En sonunda ilerlemeye başladı. Kapıyı kendi geçebileceği kadar açtığı anda bir gıcırtı odada yankılandı. 

''Kapıyı örtmene gerek yok.'' 

İçerisi oldukça sadeydi. Dışarı vuran ışıltının kaynağı odanın ortasındaki odun sobasıydı. Duvarlar boydan boya kitaplıkla kaplıydı. Tek bir yer dışında tamamen doluydu kitaplıklar. Odun sobasının etrafına birkaç tahta tabure sıralanmıştı. Taburelerden sadece bir tanesi doluydu. 

İhtiyar kitaptan kafasını kaldırmadan konuştu, ''Oturabilirsin.'' dedi.

Kian uysal bir şekilde karşılık vermeden taburelerden birine oturduğu sırada ayaklarındaki ağrıyı hissetti. Elleri istemsiz olarak ayak bileklerine gitti. 

''Kendini çok yormuşsun.''dedi adam, şimdi gözleri tamamen Kian'a odaklanmıştı. Tamamen beyaz renge bürünmüş sakalı Kian'ın bir karışı kadar vardı. Saçları da en az sakalı kadar beyaz ve uzundu. Üzerinde sade yeşil, cüppemsi bir pelerin vardı. ''Sana bu kadar acele ettirecek şey neydi evlat?'' 

Yıldırım EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin