Cem Bey iradesi dışında dökülen yaşları tamamen kuruladıktan sonra ağır adımlarla kapıya gitti. Gözünü deliğe yaklaştırdığında gördüğü kişi kaşlarını çatmasına sebep oldu. Kapısını çalan adını hatırlamakta zorlandığı, sinir bozucu üst kat komşusuydu.
"Beklenmedik misafir diye buna derim." diye mırıldandıktan ve birkaç saniye boyunca açmadığı takdirde neler olacağını düşündükten sonra –kadın muhtemelen zile tekrar basacak, basacak ve basacaktı- son derece asık bir suratla kapıyı açtı.
"Merhaba, ben üst kat komşunuz Berrin. Daha önce birkaç kere aşağıda karşılaşmıştık ve size selam vermiştim; ama herhalde beni görmediniz ve duymadınız."
Bu noktada duraksar gibi olunca kendisine söz hakkı verildiğini sanan adam kendini savunmak için ağzını açtı; fakat kadın hiç ara vermemişçesine tekrar konuşmaya başladığında kapamak zorunda kaldı.
"Fuzuli –kendisi benim kedim olur- kayboldu. Kaç saattir onu arıyorum. Aklıma yangın merdivenleri geldi. Pencere açıkken oraya atlayıp size gelmiş olabilir dedim."
Bir kez daha duraksadı; ama Cem Bey bu kez tuzağa düşmedi, ağzını sımsıkı kapalı tuttu. Nitekim az sonra kadın bir kez daha hiç ara vermemiş gibi konuşmaya devam etti.
"Kediyle ilgili hiçbir şey söylemediğinize göre size gelmemiş."
"Evet," dedi adam kısaca, zaten başka bir şey söylemesine fırsat kalmadı.
"Peki, apartmanın içinde falan hiç gözünüze çarptı mı?"
"Ne yazık ki." diye cevap verdi nazik olmaya çalışarak.
Her nedense bu kadına karşı nazik ve sabırlı olabilmek için ekstra çaba harcaması gerekiyordu. Bu nedenle ne kadar az konuşursa o kadar uzun süre nazik kalabileceğine ve dolayısıyla saygı çerçevesinin sınırları içerisinde kalabileceğine karar vermişti. Gerçi Berrin Hanım kendisinin bıraktığı boşlukları gayet güzel dolduruyor, ikisinin hesabına da konuşuyordu. Öyle ki biraz sonra diyalogu tek başına sürdürüp en sonunda bir monolog haline getireceğini düşünmeye başlamıştı.
"Nereye gitti ki bu kedi?" dedi kadın bezgin bir ifadeyle.
Bu sözler üzerine adam kaşlarını iyice çattı. Yanılıyor olabilirdi; ama kadının ses tonunda onu suçlayan bir şeyler varmış gibi gelmişti kendisine. Bunu düşünmek sinirlenmesine sebep oldu.
Kedisi ona dayanamayıp evden kaçtıysa ki muhtemelen öyle olmuştu, kendisinin bunda ne gibi bir suçu olabilirdi ki? Kim bilir zavallı hayvana kapanmak nedir bilmeyen çenesi ve sinir bozucu sohbet anlayışıyla ne eziyetler etmişti? Belki de ismini yadırgamıştı hayvan.
Yani Allah aşkına, diye düşündü. Kim bir kediye Fuzuli adını verir ki?
"Cem Bey, bunu sizden istememi nasıl karşılarsınız bilmiyorum; ama kedimi bulmama yardım eder misiniz? Apartmanda tanıdığım başka kimse yok. Karşı komşum var. Ama o da yardım edemeyeceğini söyledi."
Karşı komşuya kesinlikle hak verdiğini ve kendisiyle de resmi olarak tanışalı birkaç dakika olduğunu söylemek üzereydi ki kadın eşikten içeri teklifsizce adım attı ve başını öne doğru uzatıp salona bakınmaya başladı.
Adamın şok ve öfkeyle açılan gözlerine aldırmadan sordu:
"Yanlış bir zamanda mı geldim?"
Daha yanlış bir zaman bulamazdın, diye geçirdi adam içinden. Bir yandan da sabrını muhafaza etmek için elinden geleni yapıyordu.
"Evet." dedikten sonra kadını dışarı yönlendirmeye çalıştı. "Benim için özel bir gün, saygı duyup giderseniz çok sevinirim. Kediniz konusunda yardımcı olamadığım için kusura bakmayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Cem Bey
Short StoryHuysuz ve yalnız bir adam. Münasebetsiz ve geveze bir komşu. Ve ikisini bir araya getiren sürprizlerle dolu bir akşam. "Hayatta öğrendiğim her şeyi üç kelime ile özetleyebilirim. Hayat devam ediyor." -Robert Frost Pişmanlıklarla, ikinci şanslarla v...