Kitabı HunterofSoul adlı hesabıma almaya karar verdim. İlk dört bölümü burada bilirsiniz. İlk dört bölümden sonraki bölümleri orada yayınlayacağım.
Kral Roberto'nun kulaklarında kızının üç yıl önce söylediği sözler yankılandı. 'Geri döndüğümde hükümdarlığınıza son vereceğim' demişti. O zamanlar bu kelimelere sadece gülmüştü. Kral Roberto sarayı basıp az sonra hükümdarlığına son verecek olan kızına baktı. Boğazına kılıç dayalıyken yutkunması zor olmuştu.
Diana, onun ilk kızı ve ilk göz ağrıydı. Koyu yeşil gözleri, siyah saçları ve beyaz teniyle eşsiz bir güzelliği vardı. Çocukluğundan beri tahta geçmek isterdi. Roberto başlarda bunun geçici bir heves olduğunu düşünmüş ve önlemini almamıştı. Hevesten çok öte olduğunu fark ettiğinde ise artık herşey için çok geçti. Zekiliğini güzelliği ile birleştirmiş ve bunu erkeklere karşı kullanmıştı. Roberto onun bu kadar zeki olmasına her zaman saygı duymuştu. Sorun şuydu ki güzelliği onu zalimleştirmişti.
"Kral III.Roberto Junıor hükümdarlığınıza son veriyor ve hükümdarınız olarak idam edilmenize karar veriyorum" Diana'nın kararlı sesi bütün salonu doldurmuş yüksek tavanlara çarpıp geri yankılanmıştı.
Üç yıl önceydi. Diana saray mektebinden bir kaç kız arkadaşını almış ve erkeklerin aklını başından almak için halk mektebine gelmişti. Erkeklerin ona bakarken ki aciz halleri her zaman hoşuna gitmişti. Mektebin kapısının önünden geçerken edayla süzülmüş ve ona pencerelerden bakan erkeklere gülümsemişti. Hiçbir erkek fark etmesede bu gülümseme de aşağılama saklıydı.
Mektebin etrafında adeta süzülüyordu. Her gülümsediğinde erkeklerin içi gidiyordu. Köşeyi döndüğünde ağaca yaslanmış arkadaşıyla konuşan erkek onun dikkatini çekmişti. Çocuk ona kısa bir bakmış önüne dönmüş ve tekrar bakmıştı. Yine bir erkeği etkilemişti. Aslında bu sefer kendisi de etkilenmişti. Çünkü sarı saçlı erkekler her zaman zaafı olmuştu. Çocuk arkadaşını bırakıp Diana'ya doğru yürümeye başladı. Önüne gelince saygıyla önünde eğildi.
"Prenses Diana, sizi burada görmek ne güzel!" çocuk kalktı ve prensesin elini öptü. Prensesin teni o kadar yumuşaktı ki o kısacık zaman da bundan etkilenmişti.
"Adınızı bahşeder misiniz?"
"Casio. Casio de Erico" Diana arkadaşlarının gülüştüklerini duydu. Kendisini tutamayıp o da güldü.
"Sakıncası yoksa yürüyelim mi?" diye sordu Casio.
Diana hafifçe eğilerek nazik teklifini kabul ettiğini gösterdi. Kızların gülüştüğünü duydu. Ama bu sefer gülmedi.
Böyle tanışmıştı Casio'yla. Bir zaman sonra sürekli görüşür olmuş hatta bir kaç ufak kaçamak yapmışlardı. Bu kaçamaklar halk arasında yayılmış ve sonu hiç gelmeyecek olan dedikodu tufanı başlamıştı. Bu dedikolar hem III. Roberto'yu hem de Casio'nun annesini fena kızdırmıştı. Casio'nun annesi son çareyi krala gitmekte bulmuştu. III.Roberto ise halledeceğini söyleyip kadıncağızı evine yollamıştı.
Akşam yemeğinde Roberto boğazını temizledikten sonra biricik kızı Diana'ya döndü.
"Diana, tatlım seninle Casio hakkında konuşmak istiyorum"
Diana on dört yaşındaki erkek kardeşi Arthur'a ve on yaşındaki kız kardeşi Semantha'ya baktı.
"Casio'dan uzak durmamı isteyecekseniz bunu daha öncede istemiştiniz"
"Bugün annesi geldi. Oğlundan uzak durman için elimden gelen ne varsa yapmamı istedi"
Diana elindeki çatalı usulca masaya bıraktı. Mendille ağzını silip babasına döndü. "Uzak durmazsam beni de mi annemin yanına yollarsınız?"
"Sana bu konuyu açmayacaksın dedim" Diana bu sözleri duymamıştı. Çünkü çoktan masayı terk etmiş ve Casio'nun evine doğru yola koyulmuştu.
Bir hafta sonra dedikodular kraliyet ailesine yakışmayacak bir hal almıştı. Roberto kızının hamile olduğu gibi iğrenç bir dedikoduyu bile duymuştu. Ve artık buna son vermeliydi. Gerekirse onu da annesi gibi topraklarının dışına sürerdi. Tahtına oturduktan sonra kızını çağırdı. Bilmediği birşey vardı. Diana ona olan sevgisi gibi saygısını da kaybetmişti.
"Diana, biliyorsundur ki artık dedikodular haddini aştı. Unutma ki sen kraliyet ailesindensin ve bunlar senin için çok küçük düşürücü şeyler. Seni anlıyorum, aşık olabilirsin. Ama sen kraliyet ailesindensin ve o halktan biri. Senin dengin değil. Kont Nathan seninle evlenmek istiyor. Kont zeki, yakışıklı ve senin dengin biri" Roberto kızının sakince onu dinlemesine şaşırdı.
Diana ise içinden gülüyordu. Sorun buydu. Herkes onların birbirlerine aşık olduklarını düşünüyordu. Ama hayır, onlar aşık değillerdi. Onların ki sadece gönül eğlendirmeydi.
"Galiba beni Kraliçe Beatrix'in yanına sürmeniz gerekecek"
III.Roberto sinirle tahtından kalktı. "Onun adını bir daha duymak istemiyorum. Kralın olarak Kont Nathan'la evlenmeni emrediyorum"
Diana güldü. "Kral III.Roberto Junıor. Ben gidiyorum ve geri döndüğümde hükümdarlığınıza son vereceğim" Gülme sırası Roberto'ya geçmişti. Bu hayatında duyduğu en komik şeydi. Nerde görülmüştü bir kadının ülkeyi yönettiği.
"Bir kadının tahta geçtiği nerde görülmüş? Aklınızı başınıza toplayın. Kendinize yaraşır bir şekilde davranın. Yoksa sizide sürmek zorunda kalırım" Roberto'nun bu ciddi hali Diana'yı hiç etkilememişti.
"Siz zahmet etmeyin. Ben zaten gidiyorum. Ve dediğim gibi burası benim olacak"
III.Roberto zorla yutkunduktan sonra kızına baktı. "Diana, indir şu kılıcını"
Diana dalga geçer gibi gülümsedi. "Bana emir veremezsin. Senin zamanın sona erdi. Bu topraklar artık benim" Bu kelimeleri söylerken yeşil gözleri parıldamış, aldığı haz ise eşsizdi.
Koridorda bir gürültü koptu. Diana hızlıca oraya baktı.
"Hayır, hayır. Senin değil burası!" Arthur koridordan fırlayıp hızlıca onlara doğru geldi. Yavaşlayıp etrafa baktığındaysa kafaları bedenlerinden ayrılmış cesetleri gördü. Casio'nun kılıcından hala kan damlıyordu. Ordaki herkes, ki yaklaşık yirmi kişiydi, Arthur'a bakıyordu.
Diana kılıcını Prens Arthur'a yöneltti. "Söylesene o zaman kimin burası?"
"III.Roberto Junıor'un"
Salondaki herkes kahkaha attı. Arthur bu durumu önemsemedi ve ablasının önünde diz çökmüş babasının yanına gitti. Koltuk altına girip ayağa kaldırdı. Diana ise onları izliyordu. Casio elini Diana'nın omzuna attı.
"Sarayı basarak tahtı eline geçirebileceğini mi sanıyorsun. Taht erkeklere aittir. Kadınların tahta hakkı yoktur. Zaten bir kadında bunu beceremez"
Diana, Arthur'un da tahta gözü olduğunu biliyordu. Bunu yıllar önce fark etmiş ve onu baskılamıştı. İşe de yaramıştı. Arthur sessiz, sakin ve kimseye karışmayan bir çocuktu. Daha önce kavgaya bile girmemişti. Ama söz konusu babası olunca sesi çok cıkardı.
Diana, kılıcını kılıfına koydu. Bunu gören adamları ise kılıçlarını daha sıkı tuttular. "Arthur, eğer ki tahtı istiyorsan yeterince olgunlaşınca sana bırakırım ama bu III.Roberto'nun öleceği gerçeğini değiştirmez" Bir adım attı ve Arthur'la yüz yüze geldi.
"Hükümdarlığını asla kabul etmem. Taht benim hakkım"
Diana'nın sabrı tükenmişti. Arthur'un yakalarından tuttu ve tek hamlede onu duvara doğru fırlattı. Roberto da dengesini kaybedip yere düşmüştü. Diana hızlıca kılıcını çekip gözünü bile kırpmadan babasının boğazını kesti. Babasının kanı Arthur'un yüzüne sıçramış, kıyafetlerini kana bulamıştı. Arthur'un kalbi deli gibi atmaya, avuç içleri terlemeye başladı. Ablasının babasını öldüreceğini asla düşünmemişti.
Diana kılıcını göz bebekleri büyüyen Arthur'a yöneltti. Kılıcından usulca damlayan damla Arthur'un boğazına düştü ve oradan göğsüne süzüldü.
"Ya hükümdarlığımı kabul edersin ya da babanla aynı sonu paylaşırsın"
Arthur'un gözü yerde cansız yatan babasına kaydı. Kesinlikle ölmek istemiyordu.
"Hükümdarlığınızı kabul ediyorum" dedi can havliyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diana
Historical FictionBabasının tahtını ele geçiren güzel ve zalim Diana'nın hayatı bundan sonra nasıl olacaktı? Bir kadın bir ülkeyi yönetip, topraklarına toprak katabilir miydi? Kimse ona inanmadı. Ama o hükümdar olmak için yaratılmıştı. O güzel ve zalimdi. Kitaptaki o...