İstisna-41

7.9K 366 4
                                    

Meteden…

“Cemre!” Başını doldurmakta olduğu çay bardağından kaldırıp gülümseyerek bana baktığında tüm sinirimin uçup gittiğini hissettim.

“Efendim?”

“B-benim ne işim var burada?” Aferin Mete, bir kız gibi kekelemediğin eksikti. Gerçekten aferin.

Cemre çaydanlığı ocağın üzerine bırakırken mırıldandı.

“Hatırlamıyor musun? Gerçekten mi? ah Metecik, sen dün gece ağzından çoook önemli bir sır kaçırdın.”

***

Günlerdir düşünüyorum. O gün eve gelip babamın çalışma odasının önünden geçerken duyduğum şey… Savaşın söylediği şey gerçek mi? Gerçekten Toprak ölmedi mi? Doğru olabilir mi?

O günü hayal mayal hatırlıyorum. Annemin söyledikleri. Sonra… Bahçeye çıktım. Müştemilatın arkasına dolanıp onları beklemeye başladım. Çok uzun bir süre Toprağın gelmesini bekledim. Hava kararmaya başlarken arkasındaki sedirde oturduğum müştemilatın diğer tarafından sesler yükseldi. Sesleri çok net duyuyordum ama anlayamıyordum. Hipnotize olmuş gibiydim, annemin söyledikleri kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp o sesleri duymamaya çalıştım. Başardım da. Artık sadece rüzgarda sallanan otların sesi vardı. Bir de ayak sesleri. Ama öyle karanlığı getirecek ayakların değil, masum iki çocuğun ayaklarının sesi.

Önümdeki tarlada bana doğru koşan iki çocuğu gördüğümde ayağa fırladım. Biliyordum işte. Her yeri aramama rağmen Toprağı bulamamamın sebebinin bu çocuk olduğunu biliyordum. Sahi neydi adı? Mehmet miydi neydi? Ali denen o gıcık herifin kardeşi.

“Toprak!” İkisi de nefes nefese olmasına rağmen yüzlerinde ne kadar mutlu olduklarının kanıtı kocaman gülümsemeleri vardı.

“Abiciğim. Senin ne işin var burada?” Gelip önümde durduğunda uzanıp elini kavradım.

“Toprak. Senden bir şey isteyeceğim, sen de hiç itiraz etmeden yapacaksın tamam mı?”

“Abi ne oldu?” Toprağın sorusunu duymazdan gelip gözlerimi Mehmete çevirdim. Toprağı beklediğini biliyordum ama sürekli ayaklarını hareket ettirmesi ve başını yana eğip ne olduğunu görmeye çalışması evin önündeki kalabalığı merak ettiğinin kanıtıydı.

“Mehmet.” Diğer elimi omzuna koyduğumda yerinde sallanmaktan vazgeçip bana döndü.

“Efendim Mete abi?”

“Ön tarafta ne olduğunu merak ettiğini biliyorum ama sakın oraya gitme tamam mı? Büyükler önemli şeyler konuşuyorlar, kızarlar sonra.” Çenemle biraz önce kalktığım sediri gösterdim. “Bak buraya otur ve bekle. Ben birazdan gelirim, tamam? Beni bekle ya da benden önce abin gelirse onunla git.” Başını salladığında bir kez Toprağa baktım ve onu biraz önce geldikleri yöne çekiştirmeye başladım. Yeşil otların arasında onu arsamızın sonuna doğru çekiştirirken o sürekli sorular soruyordu.

“Abi! Nereye gidiyoruz? Hava kararıyor, geri dönelim! Abi? Neden Mehmeti orada bıraktık? Ben-“ Duyduğum tek el silah sesiyle olduğum yerde durdum ve omzumun üzerinden ardıma baktım. Geç mi kalmıştım? Annem uyarmıştı, acele edin demişti. Geç kalamazdım!

Başımı Toprağa çevirdiğimde dolu dolu gözlerle bana baktığını gördüm.

“Abi… o ses neydi?” Derin bir nefes aldım.

“Toprak. Koşmamız gerek kardeşim. Her şeyi en son anlatacağım tamam mı? Şimdi sadece koşmamız gerek.” Hızla başını salladığında arsanın bitişindeki dikenli tellere doğru koşmaya başladık. Ne olur bizi beklemiş ol amca, ne olur!! 

İSTİSNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin