6. ve 7. Bölüm Balkonda Kahvaltı ve Sürpriz Takip (Düzenlendi)

18.5K 1K 291
                                    

Kuzularım çok kötü bir şey oldu çok, 7. bölümde düzenleme yaparken, tamamen kazara sildim şu an yüreğim baya hopladı çok üzüldüm ama Allahtan kopyası elimde vardı ben de  Altıncı bölümün sonundan Yedinci bölümü başlattım canlarım böyle bir karışıklık olduğu içinde kusuruma bakmayın okunmuşluğun ve birlikte paylaşılmışlığın verdiği  o güzel heyecanın  bölümün silinmesiyle üzüntüye dönüşmesi de cabası oldu benim için...  :((( 

          Küçük mutfağın geniş balkonunda kahvaltılarını yaparlarken Serap Ayça, etrafın güzelliğine hayran kalmıştı. Şeyma'nın oturduğu küçük apartman dairesi, üç katlı oldukça şık ve bakımlı bloklardan orta blokta, üçüncü kattaydı. Blokların ön ve arkası yemyeşil çimenlerle ve çiçek dolu bahçelerle kaplıydı. Ön caddede yol kenarlarında sıra sıra dizili ağaç kümeleri, arka cephede küçük bir orman korusu bulunuyordu. Mutfak balkonu işte bu küçük koruya bakıyor, doğayla insanı baş başa bırakıyordu. Yüzüne tebessüm kondurarak, "Burada insanın hiç canı sıkılmaz ne kadar dinlendirici, huzur verici." diye mırıldandı Serap Ayça.

          Serap Ayça bakır çaydanlıktan ince belli ajda bardağına hem çayını koyuyor, hem de Şeyma'nınyüzündeki merakla "Anlat bakalım haydi." diyen ifadesine bakıyordu. "Eee, dün akşam beni meraklarda koyarak uyudun kaldın, hadi anlat bakalım neler oldu? Ben niye az kalsın senin cesedini bulacaktım? Öyle demiştin hatırlarsan eğer, haydi dökül, daha fazla sabrım kalmadı beklemeye."

           Serap Ayça şekersiz çayını afiyetle yudumladı. Şeyma'yı delirtmek istermiş gibi ağırdan alıyordu gerçekten. Ama Şeyma'ya nispet yaptığından değil, nasıl başlayacağını bilemediğindendi suskunluğu. Çayından bir yudum daha çekerek yuttu. Ve en baştan anlattı tüm olanları. Yerli genç Haru'yu ve ilanı aşkını, kahkahalarla gülerek anlattı. Asıl anlatacağı kişiyi ise düşününce yüzüne gölge düştü birden, solgunlaştı. Şeyma dikkatle arkadaşını izliyordu, onun yüzünü solduran şey ne olabilirdi ki? "Neler oluyor neden suratın düştü, rengin soldu? Canım benim anlatsana, seni ne üzdü böyle? Biri bir şey mi yaptı sana, söyle kim?" diye endişeyle sordu Serap'ın ellerini tutarak.

        "Kimdi ben de bilmiyorum, sadece bana yaptığı muamele ve hakareti biliyorum. Ünlü biri miydi bilmiyorum, etrafı gazetecilerle doluydu. Onların yüzünden kendimi yere yapışmış bir halde buldum. Adam beni kaldırdı ama yüzüme tıslayarak bana neden fahişe dedi anlayamadım. Ve anlayamadığım bir şey daha vardı; hem beni kendine çekiyormuş gibi yapıp hem de beni iteliyordu. Sanki benden hem hoşlanmış hem de nefret etmiş gibiydi. Bakışlarında bir an nefret gördüysem, bir an hayranlık da görebiliyordum. O yüzden kafama takılı kaldı." Uzun kollu mavi penyesinden kollarını sıyırıp morlukları gösterdi. "Biliyorsun tenim oldukça hassastır, baksana parmaklarının sıktığı yerler mosmor oldu. Sabah acısıyla kalktım, canım yanıyor biraz." Şeyma bir çırpıda yerinden ok gibi fırlayıp kollarını tuttu kıyamazcasına, "Vay piç vay, onu elime bir geçirirsem ben de onun bir yerlerini şey etmez miyim görür o!" dedi ve arkadaşının boynuna sarıldı bir anne şefkatiyle, "Merhem sürerim ben onlara şimdi üzülme sen bebeğim benim." Saçlarını öptü arkadaşının. Kıyamazdı o Serap'ına, onun biricik arkadaşıydı o. 

           Bu sırada Serap Ayça'nın hayranlıkla baktığı korudaki ağaçlardan birinde onlara doğru yönlendirilmiş bir objektifin camı parlamıştı. Objektife yansıyan görüntüler şöyleydi: Serap Ayça etrafı izlerken, Serap Ayça cam bardağa çay doldururken, Şeyma'ya kollarını gösterirken, Şeyma'nın ona sarılışı, Şeyma'nın Serap Ayça'nın saçlarına öpücük konduruşu... 

          Ağaçta kendini sağlama almış bir halde, onları izleyen Carlos'un  sağ kolu Hugh Jackman, oldukça fazla fotoğraf çekmişti. Carlos bunları beğenecekti belki ama hayal kırıklığına da uğrayabilirdi, bu kızlar galiba lezbiyendi. Çektiği fotoğraflar onu gösteriyordu şimdilik. Carlos, dün gece hava alanında bu kızları özellikle onun takip etmesini istemişti. Akşam onlarla birlikte o da gelmiş ve kızın arkadaşının bir Türk olduğunu, adını, sanını, işini, hangi blokta, kaçıncı katta kaldığını, kiracı olduğuna kadar her şeyi öğrenmişti de esas kızın kim olduğunu hala öğrenememişti. İşte şimdi burada tıkılıp kalmıştı, evet resimleri çekmişti ama henüz kız kimdi bilmiyordu. O yüzden oradan ayrılamıyor, kızları yakın takibe almış bir dedektif gibi bekliyordu. Güldü  kendine Hugh, zaten asıl işi dedektiflikti. Bu sırada kızlar kalkmış içeri geçiyorlardı. Hemen ağaçtan indi ve apartmanın ana çıkış kapısına doğru yol aldı. Nasıl olsa dışarı çıkacaklardı, beklemeye alışıktı, sabırla beklerdi o. 

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin