Suskun

42.2K 1.1K 259
                                    

-

Parmaklarımın hissettiği soğuk duvar, saniyeler sonra değindiğim kapı, hemen sonra adımımı attığım koridor. Her yer karanlık. Sessizlik avuçlarına hapsettiği düşünceleri sırtıma bir kırbaç gibi çarptırırken dağılan düşünceler hızla üste tırmanıp sanki kafa derimden zihnime süzülüyordu. Kuruyan dudaklarımda hüküm süren kelimelerin ruhu zamanın kudretine boyun eğerek kavlanmaya yüz tutmuştu.

Birden ensemde bir soğukluk hissettiğimde hızla arkamı döndüm ve çığlığım boğazıma bir duman gibi dolarak ağzıma kelimeleri taşıdı. Harflerin ağırlığıyla kuruyan dilim beraberinde keskin bir ağrıyı doğuruyordu. Karanlıkta büyüyen gözlerim önümde ki gölgelere dokunurken hissettiğim korku daha önceden aşinaymış gibi tenime gömüldü.

Kaburgalarımı parçalayacak gibi atan kalbim sanki her an tökezleyecek, görevine bir son verecekti.

"Buradayım!" Zihnime sıçrayan sesin tanıdıklığıyla bedenimi bir ürperti sarmaladı. Dönme dolap gibi dönen gölgeleri takip eden grilerim sesi bulmaya çalışırken aynı ses bir kez daha "Buradayım!" diyerek kulakları sağır eden bir çığlığı kopardı. Ne zaman akmaya başladığı meçhul damlalar gözlerimden top gibi yuvarlanırken bana bir kez daha acizliğimi vurguluyordu. Gölgelere arkamı döndüm ve tam biraz ilerimde oturan, küçük bir bedeni gördüm.

Beyaz elbisesinin üzerinde ki çamur lekelerine bakarken aynı zamanda o leke parmaklarına da bulaşmıştı.

"Yardım et bana!" Kaskatı kesilen bedenimle onu incelemeye devam ettim. Pencereden sızan ay ışığının verdiği kadarıyla yüzünü seçme çabalarım "Lütfen " demesiyle buna bir son verdi ve çekinerek de olsa yanına adımlamaya başladım. Saçlarımda tüneyen sessizliğin kokusu burun deliklerimden sinsice ciğerlerime süzülüyordu.

Zihnim o kadar bulanıktı ki ne yaptığımı, neden burada olduğu sorgulamıyordum bile. İç güdülerim beni ona çekiyor o tarafa doğru yürüyordum ama sanki ben değil de zemin ayaklarımın altından kayıyordu. Kulaklarımda bir uğultu vardı. Sanki bir sürü çocuğun sesleri birbirine karışmış ve o seslerin yankısı kulaklarıma verilmişti.

Yanına yaklaştım, yanaklarına bulanmış çamurun üzerinden geçen damlalar geride acının imzasını taşıyordu.

"Bakma öyle, ben Ayza. " dedi fısıltıyla. Zorlukla konuşuyordu ama daha çok acı çeker bir hali vardı.

"Terk edilen Ayza." dediği anda sanki ilahi bir güç tarafından dizlerimin üzerine çöktürüldüm. Avuçlarım yere kapanırken donakalmış bir ifadeyle ona baktım, hissizliğin alfabesi yüzüne mesken tutmuştu.

"Neler oluyor?" dedim kuruyan dilimi zorlukla hareket ettirerek. Sol kolu kıpırdandı ve belinin arkasından kirlenmiş oyuncak bir ayıcık çıkardı. Ayıcığın bir gözü çıkmış elleri olan kısmının kumaşı sökülüp birkaç pamuğu dışa vurmuştu.

"Ben suçsuzum." dedi ağlamaklı bir sesle. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Onun bu hali içimi deşiyordu.

"Ben bir şey yapmadım."

Bu kız kimdi? Yüzü, sarı saçları, elleri, beyaz elbisesi kir içindeydi. Bana o kadar dikkatli bakıyordu ki sanki ne düşündüğümü biliyor ama yine de sessizliğin göğsüne sığınıyordu. Kendine doğru çektiği dizlerinin üzerine ellerini koydu ve sağ avucunu yavaşça açtı.

Ay taşı kolye...

O an sanki bütün duygularım boğazıma toplandı ve soluk borumu tıkadı. Yutkunamadım. İri iri açılan grilerime kaynamış sular birikirken yanağımı ıslatan yaşların izi kaybolmadan yerini yenisi alıyordu.

"Hayır." dedim içine düştüğüm dehşetten sıyrılmak istercesine "Hayır! Bunlar gerçek değil. Sen gerçek değilsin!"

Ayaklarımı soğuk zemine bastırıp kalçamı geriye doğru iterek ondan uzaklaştım. Kalkıp arkama bakmadan koşmak, çürüyen anıların karıştığı o toprağa bu anı gömmek istiyordum.

"Bak bana! Gözlerime bak!" diye bağırınca çocuksu sesi içimde bir şeylerin devrilmesine sebep oldu. Elimi yüzüme kapattığım an göz kapaklarımda gözlerimi örtmüştü. Hıçkırmaya başladım. Birinin beni buradan kurtarmasını bu kâbustan uyanmayı diliyordum.

"Gelmeyecek." dedi kendinden emin bir sesle.

"Seni terk eden kimse geri dönmeyecek." Ellerim yavaşça yüzümden çekildi ve gözlerimi açtım.

"Yardım et bana." dedi fısıltıyla. Bedeni gittikçe soluklaşmaya başladığında ıslak kirpiklerimi kırpıştırıp şok olmuş ifadeyle ona baktım. Gittikçe soluyor, şeffaf bir silüete bürünüyordu.

Hızla öne atılıp "Gitme!" diye bağırdım.

Neden bunu yaptığımı bilmiyordum ama tamamen silinen ve yukarıya doğru devam eden bu görüntüyü izlerken, masmavi olan gözlerinin rengini yitirmesini ve orada birikmiş acının giderek büyüdüğüne an be an şahit olmuştum.

-

Nur Ergül

SUSKUN 1. (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin