7. "Starstruck"

Zacznij od początku
                                    

Beyin fonksiyonlarımı mı yitirmiştim ben? Yeteri kadar kendini beğenmişti zaten. Ona bunun için ayrıca malzeme vermeme gerek yoktu. Ellerimi önümde birleştirip tekrar gözlerimi yola diktim. Harry yeniden kıkırdadı ama şükürler olsun ki konuşmadı. Onun yerine radyoya uzandı ve kanalları karıştırmaya başladı. Arada dinlemek istediğim şarkılar oluyordu ama müdahale etmek istemediğim için sesimi çıkartmadım. Zaten sonunda Harry pes edip radyoyu kapattı. Surat ifadesine bakınca gülümsedim. Ne kadar kusursuz görünüyordu ve yaptığı her mimik ona ne kadar yakışıyordu. Yani çirkin görünmek için kaşlarınızı çatar, dudağınızı büzersiniz. Ya da dil çıkartırsınız. Bunların hepsi Harry’de mükemmel duruyordu. Hiçbir zaman çirkin görünemiyor olmak zor olsa gerekti.

“Kız kardeşin… Düzelmiş görünüyor.” Dedi şakayla karışık ve beni düşüncelerimden çekip çıkardı. Yola çıktığımızdan beri ilk kez rahat bir şekilde kahkaha attım. “Evet. Biriyle çıkıyor. Onun hayranlığı buraya kadardı.”

Göz ucuyla bana baktı. “Ah, anladım. Yerini sen mi devraldın?” hem imalı hem de alay eder gibiydi ama sözleri boğazımın düğümlenmesine sebep oldu. Çünkü ne yazık ki sanırım haklıydı. “Sana hayran değilim.” Dedim net olmaya çalışarak. Dudağını büzdü. “Seni öptüğümde pekte öyle görünmüyordu.” O öpücük her şeyi mahvetmemiş miydi zaten? Gerçi tekrar öpse itiraz eder miydim emin değilim.

“Vazgeçmeyeceksin değil mi? O konuda sürekli beni sinir edeceksin.” Bu sefer vücudumu ona çevirdim. Başını yana yatırdı. “İstersen onu unutturacak bir şeyler yapabiliriz.” Diyerek üstünlük taslar bir bakış attı. Yanaklarımın yanmaya başladığını hissederek başımı çevirdim.

Arsız herif!

Halimi fark etmiş olacak ki hafifçe gülümsedi ve arabayı durdurdu. Ne kadar çabuk gelmiştik böyle? Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Gerçi Julia Harry gelip açana kadar beklememi söylemişti ama bence bu koca bir saçmalıktı.

Bacaklarımın beni taşıyabileceğinden emin olunca yavaşça arabadan indim. Harry elini belime koyduğunda yine titremeye başladım. O yüzden dikkatimi başka yere vermeye çalışarak restoranı inceleyeme başladım. Çok büyük bir yere benzemiyordu. Öyle filmlerde gördüğümüz kasıntı yerler gibi de değildi. Aslında beklediğimin aksine sıcak bir ortama benziyordu.

İçeriye girdiğimizde de haklı olduğumu gördüm. Çok kalabalık değildi ve gerçekten rahat bir ortamdı. Doğruyu söylemek gerekirse Harry’nin beni pahalı, etrafta her gün kuaföre giden kadınların dolaştığı ve takım elbiseden başka bir şey giymeyen adamların alınmadığı bir yere götüreceğini düşünmüştüm. Bir kez daha onun hakkında yanılmıştım.

Köşede ki bir masaya gidip oturduğumuzda hemen yan taraftaki büyükçe akvaryum dikkatimi çekti. İster istemez aklıma 13 yaşımda annemin aldığı balık geldi. Bir yıl boyunca onlara özenle bakmıştım ama annem öldükten birkaç gün sonra onları da kaybetmiştim. Babam yenisi almayı önermişti. Ne yazık ki hiçbir balık Sue’nin yerini tutmamıştı.

Gözlerimin yaşardığını hissedince hızlıca kafamı çevirdim ve sandalyeye oturdum. Harry’nin kaşları çatıldı. “İyi misin?” diye sordu endişeyle. Onu onayladım. “Sadece… Balıkları seviyorum.” Dedim. O sıralar tek arkadaşım Sue’ydi ve bu koca bir saçmalıktı ama her gün okulda yaşadığım her şeyi gelip balığıma anlatırdım. Pekâlâ, çok sağlıklı bir insan olmadığımı zaten biliyoruz değil mi?

Harry birkaç saniye ciddi bir ifadeyle bir şeyler düşündü öyle ki dünyayı kurtaracak bir plan yaptığını sanırdınız. Ama hemen sonrasında ise yeniden gülümsedi. “Ne yiyoruz?”

--

Yemeklerimizi bitirmiştik ve bütün bu süre boyunca kayda değer hiçbir şey konuşmamıştık. En azından iyi anlaştığımızı söyleyebilirdim. Bir de Harry’nin pislik bir çapkından fazlası olduğunu… Eğlenceliydi. Anlayışıydı. Yanında rahat davranabiliyordum. Artık davranabiliyordum yani. Arabada ki halimden eser kalmamıştı. Her ne kadar gözleri arada başımı döndürse de çoğu zaman titremeden durabiliyordum.

The Cheeky Prince (Harry Styles Fanfiction)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz