1.Bölüm "Berkecan değil Osman!"

13.7K 927 445
                                    


Kendi ismimizi bile seçemediğimiz şu dünyada özgür olduğumuzu kim söyleyebilir? Kendi ismini seçmek; sahip olmamız gereken ilk özgürlükken, başkalarının vermiş olduğu isimle özgürce yaşamak mı? 

Hiç sanmıyorum... 

Henüz doğmadan ailemizin -ya da artık etrafta kim varsa- karar verdikleri isim sanki bir etiketmiş gibi üzerimize yapışıyor. Hiç istemediğimiz, aslında olmadığımız bir kişilik, bazen kimin koyduğu bile hatırlanmayan bir isim yüzünden yok yere belirlenir. 

Ama bana bunlar işlemez... Çok sevgili, anne ve babam bana Berkecan ismini koymuş olabilir. Kulağıma ezandan sonra  lök diye Berkecan ismi de okunmuş olabilir. Ama ben Berkecan değil, Osman'ım!

Ruhunuzun derinliklerinde hiç kendinizi bir isime ait hissettiniz mi? O ismin büyüsüne kapılıp, iliklerinize kadar o ismin mükemmelliğinden zevk aldınız mı? Ben tam olarak bu üçünü tek bir isimde buldum. Osman... Kendimi Berkecan isminin o süslü, modern, ağızda iğrenç bir tat bırakan hissinden; Osman isminin karizmatik, ağır başlı, derin hissine bıraktım. Osman ne de güzel bir isim. Söylerken ağzın O harfini almasıyla birlikte bir anda ağızdan çıkışı bile güzel. 

Tabii tüm bu güzel ismin benden başka farkında olan kim? Hiç... Benim oldukça sevgili fazla sayın ailem, çocukluklarından beri isimlerine takıntılı olmuşlar. Kendilerini bildi bileli birisi Şaziye isminden, diğeri Hıdır isminden utanmış durmuşlar. Aslında iki isimde mis gibi isim ama yok bizimkiler sosyetik olacaklar ya beğenmiyorlar isimlerini. Bu ikisi daha birbirlerinden haberleri bile yokken sürekli değiştirmek istemişler isimlerini. Tabii bizim büyükler de izin vermemiş değiştirmelerine çünkü birinin ismi ninesine, birisininki de dedesine aitmiş. Tabii bu iş böyle olunca bizimkiler şaş kaza beni yapınca 6 ay boyunca isim aramışlar. Mertler, Buğralar, Kerimler havada uçuşmuş. En son Berkecan koymuşlar, adeta senelerdir yaşadıkları tüm isim öfkesini benim adıma kusmuşlar. Benim adım derken bana atfettikleri ad demek istedim, yoksa benim adım Osman.

Tabii bu iş benim kendimi tanımamla değişti. Bu oldukça sevgili ultra sayın ailem, bana evde Berke, yok Berkecan diyerek ruhu Osman olan çocuğa üç sene bakmışlar. Hala dün gibi aklımda, dedim bir gün 'Bu isim ne böyle kedi ismi gibi' vurdum elimi masaya, dedim benim adım Osman! Tabii o zaman altı bezli veledin teki olduğumdan dinlememişler bunlar beni. Berkecan da Berkecan. Anaokuluna başlamamla bu iki deliden kaçmam bir oldu. Okula gittiğim ilk gün yanımda  olmadıklarından ben Osman'ım diyecektim herkese. Öğretmen ismimi sorunca bağırarak Osman diyecektim. Artık kendi benliğimi oluşturacak, onlardan bağımsız yaşayacak, kendi krallığımı kuracak özerk bir toprağım olacaktı... Giymiştim savaş kıyafetlerimi Osman sancağımı alıp düşman askerlerinin üstüne yürüyecektim ki, o öğretmen olacak zat-ı muhterem bana addedilen o adı söyledi. Ben adımın Osman olduğunu söyleyemeden beni Berkecan olarak etiketledi. Bir kaç kişiyi kendi safıma çeksemde başarılı olamadım. Herkes bana Berkecan diye hitap etmeye başladı. Oğlanlardan bir kaçını dövüp Osman olduğuma ikna ettirdim ama kızlara bir şey yapamadım her seferinde Osman'ım ben dedikçe 'Ama Berkecan daha güzel' dediler. Sanki oyuncak bebekmişim de adımı onlar seçebilecekmiş gibi. Bende konuşmadım hiç biriyle... Bana Berkecan diyen hiç biriyle işim yoktur benim...

Şimdi diyeceksiniz bu velet anasına babasına neler diyor çarpılır ağzı gözü yamulur diye. Aslında bakmayın öyle söylediğime ikisini de severim iyi insanlar şimdi haklarını vermek lazım. Sonuçta ana baba yani... Ama şimdi bunlarda bir araya gelince sanki daha önce beyinleri hiç var olmamış gibi almış gibi davranıyorlar. Mantıksız mantıksız iş yapıyorlar. İkisi de akıllı insanlarmış zamanında, yani birbirlerini bulmadan önce... Annem okumuş, tahsillenmiş deli doktoru babam da kuyumcu. Babam sürekli mücevher tasarımcısı olduğunu söylese de bana göre kuyumcu işte. Bilmem kaç yıl okumuş, yok yüksek lisans falan yapmış ama sonuçta yüzük müzük yapıp satıyor. Nasıl bir araya gelmişler de böyle saçma sapan bir kombinasyon oluşturmuşlar hiç bir fikrim yok inanın. Birlikte adeta bir çifte kumrular, sanki ellerinde zıt kutuplu mıknatıslar varmış da yan yana gelince elleri kavuşmak zorundaymış gibi. Sürekli el ele diz dizeler. Kaç yıllık evliler bir durul bir kendine gel. Yok. Beni de zaten aşklarının meyvesi olarak bekliyorlarmış ama ben yine fake atarak aşklarının sebzesi olarak doğmuşum o başka. Muhtemelen bu sebzeyi de bana seçtirmeyecekler ama ben seçebilseydim soğan'ı seçerdim. Tabii bu başka bir konu ona başka zaman değineceğim.

Soğan OsmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin