Park Chanyeol o akşam beni hiç olmadığı kadar büyülemişti.
Saatlerce kumların üzerinde uzanmış ve ona bakmaktan odaklanamadığım hikayeler anlatmıştı. Gözlerim titreşerek kapandığında gözlerime birer öpücük bırakıp sözcükleriyle sevimişti beni. Ateş böcekleri etrafımızı sarıp, bize özel bir şekilde dans ederken mutluydum. Kafamı yasladığım omuz ile, kokusu ile, gülüşü ile, kabarık pembe saçları ile.
Bir ateş böceği iki elinin arasında kapana kısılırken ellerim elleri ile buluşmuş ve açarak ateş böceğini özgürlüğüne kavuşturmuştum. O an söylediği tüm sözler dilimin ucunda asılı kalan birer şarkı sözü gibiydi.
Yanımda bir paket sigara ve bir çakmak var. Ayaklarımı yüksek boşluğa doğru sallamaya başladım. Her ne kadar ilkbahar olsada bulutlar içlerindeki yağmuru boşaltmak için yer arıyor gibi geliyor. Gökyüzü bunu söylüyor. Etraf duygu yoğunluğu ile harmanlanmış kırık kalplerden oluşuyordu.
Birkaç dakika öyle durup ayaklarımı salladıktan sonra karşımdaki pencereye Chanyeol çıktı. Saçları kabarmış, gözleri şişmiş. Yüzü biraz önce uyandığını belli ediyor. Elleri ile göz kapaklarını ovuşturduktan sonra esnedi. Bana dönünce yüzünde güzel bir gülümseme yer edindi.
"Ne yapıyorsun orada, gardenyam?"
Omuz silkerek ellerimi kiremitlerin üzerine bastırdım. Omzumun üzerinde arkaya baktığımda gerçekten de yüksek olduğunu gördüm. Yüzüne bakarak gülümsedim.
"Salonun fazla sıkıcı."
Elini uzattı ama tutmadım.
"Hadi ama, gardenyam. Elimi tut ve sana kahvaltı hazırlayayım."
Başımı küçük bir çocuk gibi iki yana salladığımda derince nefesler alıp vücudunu pencereden çıkartıp kendini yanımdaki onun için ayırdığım boşluğa atıyor.
Ellerini karnımın üzerinde birleştirip yüzüme hapsetti öpücüklerini.
Çikolatalı kek gibi. Daha fazla istiyorum. Daha fazla ve daha fazla.
Büyük elleri siyah şapkamı düzeltti. Daha fazla gülümsedim ve yan tarafımda duran sigara paketini ve çakmağı aldım. İnce sigara dalı dudaklarımın arasında yerini alırken çakmağı avucuna bıraktım. Ne yapacağını biliyor. Gülümseyerek sigaramı yaktı. Tıpkı beni yaktığı gibi. Güldü. Dudaklarımın arasında duran sigara ile gülümsedim ona.
Ayakları ayaklarıma dolandı. Kolu belimi buldu ardından.
Sigaramı içmeye devam ettim.
"Bunu içmeni sevmiyorum. Ama seni seviyorum, gardenyam."
Bir şey demeyerek kendimi daha fazla yasladım onun bedenine. Kısa bir sürenin ardından biten sigara yüksekten aşağı düştü ve biz de eve girdik. Dediği gibi güzel bir kahvaltı hazırladı bana. Birlikte kahvaltı yaptık. Lise anılarını anlatıp güldü, çoğu beni de güldürdü. O kadar mutlu ki, tek bir şey diyemiyorum. Karalamadığım günleri karalamak için takvime ulaştığımda çoktan büyük günün gelip çattığını gördüm. Chanyeol ile birlikte müzik okuluna elemeler için bir video yollamıştık ve seçilmişti. Şimdi ise sıra seçmelere katılmaktı. Buraya kadar gelmem bile benim için önemli iken seçilip seçilmemem bu saatten sonra pek de önemli değildi.
Koşarak masayı toplayan Chanyeol'ün sırtına attım kendimi. İlk başta duraksadı ama saliseler sonra bu şaşkınlık yerini yüksek sesli kahkahalara bıraktı. Özleyip asla duyamayacak olduklarıma.
"Ne oldu? Seni bu kadar sevindiren ne, gardenyam?"
Sırtından inip masayla arasına geçiyorum ve gömleğinin düğmeleriyle oynamaya başladım. Yüzüne bakmadım. İliklemediği düğmelerinin arasından görünen tenine bakarak konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light Of Day // chanbaek
FanfictionBir astronot olsaydım eğer; tüm galaksiye ip bağlayıp, onun büyük ellerine bırakırdım.