Okulun diğer saçma odalarına oranla daha küçük olan müzik odasındaydım. Oradaki diğer müzik aletlerine göre daha gösterişsiz duran kahverengi piyanonun başındayım. Parmaklarım piyanonun eskimiş tuşlarında ahenkle hareket ederken başka bir evrenin kapılarını açıyordum.
Piyano çalarken onunla bütünleşmek bu hayatta yapabildiğim tek şeydi. Kendimi piyanonun içinde gibi hissederek onunla dans etmek. Tuşlarını kırmaktan korkarak dokunuyordum ama bu düşüncem yalnızca ona dokunana kadar sürüyordu. Dokundukça daha fazlasını istiyordum. Daha fazla ve daha fazla...
Çalmayı bitirdiğimde bir alkış sesi duyuldu odada. Parmaklarım piyanonun üzerinde dinlenirken kafamı kapıya çevirdim. Çevirdiğim gibi Chanyeol'ü gördüm. Kafasını ve gövdesini kapıya yaslamış yan bir şekilde duruyordu. Tamamen griydi. Yalnızca parlayan açık pembe renkteki uğruna ölebileceğim saçları idi.
Dudağının sağ tarafı havalanır iken diliyle dudağını ıslattı ve güzel sesi doldurdu boş odayı.
"Bu yönünü hiç bilmiyordum, gardenyam."
Gülerek ayağa kalktım ve ona bakmayarak hemen karşıdaki dolabıma ilerlemeye başladım. Adımlarımı takip eden onun ayak sesi duyuluyordu. Dolabın kapısını açtığımda hızlıca dolap kapağını tuttu. Bir cevap vermemi bekliyordu ama ne söyleyeceğimi ben bile bilmez iken ona ne diyebilirdim ki. Geçiştirmek adına aklıma ilk gelen şeyi söyledim.
"Neden buradasın?"
Kitaplarımı alıp dolabı kapattım ve onun morun tonlarına bürünen göz altlarına bakarak bir cevap aradım, bekledim.
"Bir müzik grubum var."
Elimdeki kitaplar düşerken eş zamanlı olarak kahkaha atmaya başladım. Bir elimi gri hırkasının kapattığı omzuna götürdüm ve okşadım. Aşağı, yukarı, aşağı, yukarı...
Gülümsememi durdurduktan sonra şaşkın gözlerine çevirdim bakışlarımı.
"Ciddi misin yani?"
Elini cebinden çıkardı ve sonra saçlarımın arasında gezen büyük ellerin huzuru kaldı geriye.
"Sana ne zaman yalan söyledim ben?"
Dudaklarım aşağı sarkarken bir şeyler düşünmeye zorluyordum kendimi. Onunla geçirdiğim anlar bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden.
"Ama hiçbir zaman bir müzik grubunun olduğunu da söylemedin."
Eli yavaşça şakağıma inerken gözlerim kapandı usulca. Elinin verdiği his her şeyi ezip geçiyordu. Elinin değdiği her yer tekrar dokunmasını bekliyordu. Tekrar o dokunuşu hissetmek için kanat çırpıyordu.
"Hiçbir zaman sormadın. Eğer sorsaydın söylerdim."
Dersime on dakika kaldığını gördüm. Dersi umursamaz iken Chanyeol işaret parmağını gözümün önünde salladı.
"Bu simler ne böyle?"
Elim sanki tuhaf bir şeye tutuyormuşcasına yüzümde gezindi ve sonra elimdeki sim kalıntılarını gördüm. Müzik odasında üst raflardan birine uzanırken yanlışıkla sim kutusu dökülmüştü ve piyanonun güzelliğinden yüzümü silmeyi unutmuştum. Hala parmaklarımın ucunda duran simleri nazikçe Chanyeol'ün burnuna sürüp geri çekildim ve gülümsedim.
"Boş versene. Derse gitmeliyim."
Gözlerime gitme der gibi bakıyordu. İçimi eritiyordu bu bakışları.
"İzlemeye gelecek misin?"
Neyi kastettiğini anlayarak elimi çeneme koydum ve bir süre bir şeyler düşünüyormuş izlenimi verdim. Ardından gözlerimi bana yalvaran gözlere çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light Of Day // chanbaek
FanfictionBir astronot olsaydım eğer; tüm galaksiye ip bağlayıp, onun büyük ellerine bırakırdım.