35. Bölüm "Olmaz"

Bắt đầu từ đầu
                                    

         Yanına geldiğimde hâlâ bu güzel tesadüfün şaşkınlığını yaşıyorum, "Erken mi çıktınız bugün?" diye soruyorum.

         Başını sallıyor gülümserken.

         Gözlerime tebessümü çarptığında, kalbimin dengesini kaybettiğini ve sonra da göğsümün tam ortasında tökezleyip tepetaklak düştüğü kimse fark etmiyor. Belki sadece o...

         "Eylül?" diye sesleniyor biri hemen arkamdan. İsteksizce arkamı dönüyorum, zamanı durdurup Bora'nın gamzelerinde yeni bir uygarlık kurmanın gündüz düşünde yaşamayı her daim tercih ederim.

         Ceren, elinde bir tomar kâğıtla bana doğru geliyor. Zımbalanmış olanlardan birini bana uzatıyor.

         "Almanca ödevimiz. Frau Schuster, pazartesi toplayıp not verecekmiş bunlardan. Son sayfasında da makale yazacakmışız."

         "Teşekkür ederim, Ceren." diyorum. O, bakışlarını kâğıtlara indirip kaç tane kaldığını bir yandan sayarken, dalgınlıkla Bora'ya da sınıftan biri sanıp bir tane uzatıyor. Uzattığı kâğıt elinden alınmayınca kafasını kaldırıp Bora'yı görüyor.

         "Sen bizden değilsin." diyor Ceren gözlerini kısarak.

         "Değilim." diye onaylıyor Bora.

         "Ama seni gözüm bir yerden ısırıyor." Gözlerini daha da kısıyor, "Bulacağım şimdi, dur." diyor ve hatırlayınca adeta gözleri parlıyor. "İstanbul Erkek'tesin sen, değil mi?"

         Bora, başıyla onaylarken benim gibi şaşırıyor, Ceren'e ya da diğer kızlara Bora'dan ayrıntılı olarak hiç bahsetmemiştim.

         "Nereden tanıyorsun Bora'yı?" diye soruyorum Ceren'e, Bora'dan önce davranıyorum.

         "Gamze, benim kuzenim de orada okuyor ya..." diye hatırlatıyor Ceren, sanki anımsayacakmışım gibi. Bora'ya dönüp, "Çıkışta bazen Gamze ile buluştuğumuzda seni görmüştüm." diyerek açıklamasına devam ediyor.

         "Gamze Güler'in kuzeni misin sen?" diye soruyor Bora da.

         Bu kez Ceren, başıyla onaylıyor. Saçının ucuyla oynamaya başladığını da gözümden kaçırmıyorum.

         "Bora ben," diyerek elini uzatıyor kibar ama saf centilmenim.

         Ceren, hoşuna giden yabancılara özel olarak sakladığı nazik gülümsemesini takınıp elini uzatıyor ve aşırı şekerlikten içimin bayıldığı bir ses tonuyla ismini söylüyor.

         "Ceren."

         Bir şeyler rahatsız ediyor beni. Ruhumun izbe topraklarında huzursuzca nifak tohumları kıpırdanıyor. Önümde sahne alan şu iki saniyelik tokalaşma, ömrümü öyle bir lanetliyor ki... Yıllar sonra bu anılarımı her düşündüğümde, zaman çizgisinden sildirmek için ruhumu şeytana dahi satabileceğim o lanetli saniyeler, tam da bu olacağı hâlde, hiçbir şey bilmiyorum.

         Ertesi hafta, teneffüslerin birinde Ceren yanıma gelip Bora ile alakalı sorularını istediği sorudan başlayarak sıralıyor.

         Biz onunla sevgili miyiz?

         "Hayır," dediğimde onun rahatlayışı, benim ruhumda daha şiddetli bir huzursuzluk olarak aksediyor, ama öyle güzel saklıyorum ki...

         Peki, bildiğim kadarıyla bir arkadaşı var mıydı? 

         Tekrar "Hayır," diyorum. Bu "Hayır"ların aslında ruhuma saplandığından habersiz olduğum kıymıklar olduğunu fark ediyorum, Ceren her sorusuyla dokunup yerinden oynattığında canım daha beter yanıyor.

Efsanevi (Efsanevi #1)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ